Cennete giremeyecek 3 kişi
Mevlâ Tealâ, güneşi, ayı ve yıldızları insanların yararına olarak, onlardan istifade etsinler diye yaratmış, ama müşrikler bu varlıklara taparak Allahın yarattığı şeyleri değiştirip gayelerinden saptırmışlardır.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Üç kimse cennete giremez ve Allah kıyamet günü onlara nazar etmez; Ana babasına isyan eden kimse, erkeklere benzeyen kadın ve karısına kötülük yapılmasına razı olan kimse.
Kuruntulu kimselerin aklı fikri, bir takım şehvî ve gazabî şeyleri elde etmek için, bir çok ince manalara,
hileler ve çok hassas yollar aramakla meşguldür ki, işte bu, bir şeyin karışmasıyla alâkalı ruhi bir hastalıktır.
İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) dan rivayet edildiğine göre: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) erkeklerden kadınlara, kadınlardan da erkeklere benzeyenlere lânet etti.” (Buharî, Libas: 59, 5546, 5/2207, Ebu Davud, Libas: 28, 4097, 2/458, Ahmed ibni Hanbel, Müsned: 3151, 1/727, Tirmizî, Edep: 34, 2784, 5/105) İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Erkeklerden muhannes (kırıtarak yürüyen ve kadın gibi konuşan kimse) lere, kadınlardan da erkeklere benzeyenlere lânet etmiş, ve: “Onları evlerinizden çıkarınız.” buyurmuştur.
İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) devamla: “Kendisi de böyle bir kimseyi evden çıkartmış, Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) da filânı çıkartmıştır.” dedi. (Buharî, Libas: 60,5547, 5/2207, İbni Mace, Nikâh: 22, 1902, 1/613)
LANET EDİLMİŞ
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) erkek elbisesi giyen kadına ve kadın elbisesi giyen erkeğe lânet etmiştir.” (Ebu Davud, Libas: 31, 4098, 2/458) Abdullah ibni Ömer (Radıyallahu Anhuma) dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Üç kimse cennete giremez ve Allah (-u Tealâ) kıyamet günü onlara nazar etmez (rahmet nazarı ile bakmaz, bunlar da) Ana babasına isyan eden kimse, erkeklere benzeyen kadın ve deyyus (karısına kötülük yapılmasına razı olan kimse). Üç kimse daha vardır ki onlara da Allah-u Tealâ kıyamet günü nazar etmez: Ana babasına isyan eden, içki içmeye devam eden, verdiğini başa kakan.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned: 6188, 2/496)
TÜYÜ BİTMEMİŞ ÇOCUK
Livata da bu değiştirmeye dahildir. Zira o, ekin ekme mahalline konması gerekeni, fazlaları defetmek için yaratılan bir yere koymaktan ibarettir.
Bundan dolayı tüyü bitmemiş, yüzü güzel olan bir çocuğa şehvetle bakmak haram olduğu gibi, onunla oturmak da yasaktır. Nitekim bazı rivayetlerde:
“Her kadının yanında iki şeytan, her genç delikanlının beraberinde ise, on sekiz şeytan bulunur.” (Ruhul Beyan: 2/288) buyurulmuştur.
İmam-ı Zeccac (Rahimehullah), ulemanın bazısının şöyle dediğini nakletmiştir: Allah-u Tealâ, hayvanları bir kısmına binsinler, bir kısmının da etini yesin, içsinler diye insanlar için yaratmıştır. İnsanlar ise onları “Bahîre”, “Sahîbe” ve “Vasîle” diye kendilerine haram kılmışlardır.
MÜŞRİKLER GAYELERİNDEN SAPTIRDI
Yine Mevlâ Tealâ, güneşi, ayı ve yıldızları insanların yararına olarak, onlardan istifade etsinler diye yaratmış, ama müşrikler bu varlıklara taparak Allahın yarattığı şeyleri değiştirip gayelerinden saptırmışlardır.
Burada ayet-i kerimeden değişik bir mana çıkarma hususunda şu şekilde başka bir izah getirilmiştir. Şöyle ki: Bir şeye zarar ve hastalık şu üç şeklin biriyle gelir. Teşevvüş (karışma), noksan (eksilme) ve butlan (batıl olma, bozulma).
İşte bu nedenle şeytan aleyhilla’ne insanların çoğunu dini hastalık ve zararlara düşüreceğini iddia etmiştir ki, bu onun: “Elbette onları olmayacak kuruntulara boğacağım.” sözünden anlaşılmaktadır.
OLMAYACAK KURUNTULAR
Sonra bu hastalığın mutlaka zikredilen karışma, bozulma ve noksanlaşmaktan ibaret olan üç şekilden biriyle olması gerekir.
Karışma şekline gelince, şeytan buna, “Onları mutlaka olmayacak kuruntulara boğacağım.” sözüyle işaret etmiştir.
Çünkü kuruntulu kimselerin aklı fikri, bir takım şehvî ve gazabî şeyleri elde etmek için, bir çok ince manalara, hileler ve çok hassas yollar aramakla meşguldür ki, işte bu, bir şeyin karışmasıyla alâkalı ruhi bir hastalıktır. Noksanlaşma ile meydana gelen hastalığa, şeytan, “Onlara kat’iyyen emredeceğim de davarların kulaklarını yaracaklar.” sözüyle işaret etmiştir.
Zira hayvanların kulaklarını delmek bir çeşit noksanlaştırmadır ki, aklı fikri dünyayı elde etme peşinde olan insanın, ahireti istemekteki azmi zayıf ve görüşü gevşek olur.
ALLAH’IN YARATTIĞINI DEĞİŞTİRECEKLER
Bozulmayla meydana gelen hastalığa ise, şeytan: “Onlara muhakkak emredeceğim de, Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” sözüyle işaret etmiştir. Çünkü değiştirme, uzun müddet mevcut olan bir sıfatı bozup, yok etme demektir. Halbuki dünyevî lezzetler peşinde devamlı koşan ve ruhanî saadet (manevi mutluluk) lardan yüz çeviren kimsenin kalbinde, dünyaya karşı bir istek, ahirete karşı ise bir nefret gittikçe çoğalarak, o insanın kalbi tamamen değişinceye kadar bu hâl devam eder. Böylece insan öyle bir duruma gelir ki, artık kalbinde ahiret duygusu kesinlikle yer almaz ve aklından dünya sevgisi hiç çıkmaz. Bu durumda onun bütün hareketleri, sükün (duruş) ları ve sözleri hep dünya için olur. İşte bu da, Allah’ın yarattığı şeyin değiştirilmesini gerektiren bir şeydir.
KALPLER KÖR OLUR
Çünkü ervah-ı beşeriye (insanların ruhları), bu cismanî (maddî) âleme bir yolculuk için gelmişlerdir. Aslında onlar ahiret âlemine yöneliktirler, fakat ahiret âlemini unutup, kesinlikle yok olup son bulacak olan şu mahsusât’a (hissedilen maddi âleme) iyice alışkanlık kazandıklarında, işte bu da gerçek manada yaratılışı bir değiştirme olmuş olur. Bu tıpkı: “Allahı unutup da (Allahın da) kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.” (Haşr Suresi: 19’dan) kavl-i şerifiyle:
“Şüphesiz gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.” (Hac Suresi: 46’dan) ayet-i kerimesinde ifade edilen husus gibidir.
KiSiNiN RIZKI KENDiSiNi ARAR
Ellidört farzdan altıncı farz, “Rızık hakkında Cenâb-ı Hakk’ın vaadi kerîmine itimat ve tevekkül ile geçim derdinden emin olmak”tır. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Yer(yüzün)de hafifçe yürüyen hiçbir canlı (bile) yoktur ki, rızkı Allâh’a âit olmasın!” (Hûd Sûresi:6)
Yine Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Her kim Allâh’a tevekkül ederse, ona yeterli olacak olan ancak O’dur!” (Talâk Sûresi:3)
HER SIKINTIYA KAFİ GELİR
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Herkim (her şeyi bırakıp, sâde) dünyâya ayrılırsa Allâh-u Azîmuşşân o kimseyi dünyâya havâle eyler. Her kim de Allâh(’ın zikrine ve tâatın)a ayrılırsa Allâh-u Azîmuşşân o kişinin her sıkıntısına kâfi gelir ve ummadığı yerden onu rızıklandırır.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:9)
Ferkad (Radıyallâhu Anh) dan rivâyet olunmuştur ki: “Tevrât’ta şöyle geçmektedir:
“Ey Âdem oğlu! Yâni ey rızık vereceğime tam itimadı olmayan insan! Utanmaz mısın ki Benim sana vereceğim rızıktan ümit kesersin. Halbuki alaca kargayı yuvasında ve kurtcağızı derin denizde rızıklandıran ancak Benim. Ben nebât-ı arz (yer bitkilerinden) olan her şeyi de, onu kimin yiyeceğini de bilirim. Bütün bunlar Benim katımda yazılıdır. Bunlardan hiçbiri Benden gizli kalmaz.” (Ellidört farz şerhi, sh:9)
ECELİNDEN FAZLA TALEP EDER
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kulun eceli onu talep ettiği (arayıp, peşine düştüğü) gibi, rızkı da kendisini talep eder.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:10)
Bâb-ı rızkı kimseden sed eylemez Ol pür kerem,
Bir kapı sed etse, açar gayrısın vermez elem.
Sa’yeder tahsîl-i rızka gafil insan cehdedip,
Rızk ise ondan ziyade onu ister dem be dem.
Yani: Allâh bir kuluna rızık kapısını kapatırsa, mutlaka ona başka kapı açar. İnsan rızkını gayretle arar, oysa insanın rızkını aramasından fazla, rızık onu arar.
Nitekim Hazret-i Habîb-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hazretleri buyurdu ki:
“Kişinin rızkı sahibini ecelinden daha fazla talep eder.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:10)