Depremin vergisi olur mu?
Başlığı gören okurlarımızın, “Hocam, hiç depremin vergisi olur mu?” dediklerini duyar gibiyim. Zaten son birkaç gündür de, gazete ve televizyonlarda bugüne kadar alınan deprem vergilerinin nereye gittiğini soran haberler, hatta Maliye Bakanı’nın buna ilişkin açıklamaları yer alıyor.
İşte vatandaşın deprem vergisi olarak adlandırdığı yasa 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde meydana gelen zararı karşılamak amacıyla gündeme getirilmişti. Hatta ilk başlarda vatandaşların deprem bölgesine yaptıkları yardımların kesintiye uğramaması ve kamuoyunun tepki göstermesi üzerine tasarı, bir süre askıya alındı. Daha sonra, IMF’nin baskısıyla yasalaştı.
- Mükelleflerden yüzde 5 ek gelir ve ek kurumlar vergisi alındı,
- Bina, arsa ve arazilerden ek emlak vergisi alındı,
- Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi alındı,
- Cep telefonundan tesis, devir, nakil ve haberleşme hizmetleri üzerinden yüzde 25 oranında özel iletişim vergisi,
- Maliye, SGK gibi kurumlara verilen belli beyanname ve bildirgelerden eğitime katkı payı tutarı kadar ayrıca özel işlem vergisi alınması,
- Tahvil ve bonolardan yüzde 4 ila yüzde 19 arasında faiz vergisi alınması yönünde yasa çıkartılmıştı. Bunların bir kısmı sadece bir yıl uygulanmış, Özel işlem vergisi damga vergisine dönüştürülerek sabit hale getirilmiş, sadece Özel İletişim Vergisi alınmaya devam edilmiştir.
Halkçı Başbakan Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümetin çıkardığı yasanın gerekçesinde; “Depremin devlet gelirlerinin yüzde onbeşine tekabül eden bir bölümünün tahsil edildiği bölgede meydana gelmiş olmasının gelir kaybına da neden olacağı göz önüne alındığı” belirtilerek esasen devletin deprem nedeniyle uğrayacağı gelir kaybının telafisinin amaçlandığı belirtilmiştir.
Peki, bir amaca yönelik harcama yapmak için vergi alınabilir mi? Şüphesiz bir amaca yönelik mali yükümlülük getirildiğinde, bunun adı vergi değil, fon olur. Örneğin turizm tanıtma fonu gibi. Yani, deprem nedeniyle alınan vergiler esas itibariyle bütçeye yüzde 15 katkı sağlayan bir bölgeden elde edilecek gelirin, diğer yüzde 85 gelir elde edilen yerlere salınmasından öte bir şey değildir. Burada esasen asıl sorulması gereken soru, deprem nedeniyle yüzde 15 gelir kaybına uğrayan bölgelerden artık vergi toplanabildiğine göre, deprem vergilerinin alınmaya devam edilmesinin doğru olup olmadığıdır. Ama maalesef bu soru sorulmadığı gibi, sanki verdiğimiz tüm vergilerin deprem amacıyla kullanılması gerektiği gibi bir kanaat oluşmuştur. Oysaki, vergiler bir havuzda toplanır ve buradan da bütçe ile belirlenen yerlere harcanır. Dolayısıyla asıl sorgulanması gereken noktalar es geçilirken, tamamen vergi tekniği ile ilgili bir konuda herkes ahkam kesiyor. Maalesef bu durumda da filin kuyruğuna yapışırken, tamamını göremiyor. Sahi, bu depremde neden ek vergi konulmadığını sorgulayan olacak mı?
Yağmacılar ve Açe’linin bayrağı
Bundan 5-6 yıl kadar önce bir gazeteci olarak, tsunami nedeniyle yerle bir olan Endonezya’nın Bande Açe bölgesine gitmiştim. Deprem ve tsunamide bir şehrin yerinde nasıl yeller estiğini dünya gözüyle gördüm. İnanın böyle bir yıkımı, afeti hayal bile etmek imkansız. Burada bu bölgenin bağımsızlığı için mücadele eden GAM örgütü felaket sonrası silahlarını bıraktı ve bölge halkının deyişiyle yüzbinlerce kurban vermişler, ama karşılığında barış gelmişti. Umarız bizde de böyle bir şey olur.
Çakıltaşlarını dahi söken felaketten sonra insanlar kendi evlerinin bulunduğu alana yeni barakalarını kurarken, komşularının bir santimlik arazisini dahi işgal etmemeye özen gösterdiklerini görünce çok şaşırdım. Orada aklımda kalan diğer bir hüzün ise bölgede yakınlarını kaybedenlerin çoğunun ayakları üzerinde durmaya başlayınca evlerinin önüne beyaz bir bayrak asmaları oldu. Neden bayrak astıklarını sorduğumuzda ise bize, yardım için gelenlerin boşuna kendileri ile zaman kaybetmemesini, başka muhtaçlara yardım etmelerini istedikleri için bayrak astıklarını öğrendik. Kendilerinin basit yığma bir barakada yaşamaya çabalarken, diğer inanları düşünmeleri ne büyük erdem. Bizdeki yağmacıların tavırlarını basından takip ettikten sonra bu kadar onurlu bir davranışı sergiledikleri için Açe’nin güzel insanlarını kıskandığımı söylemeliyim.