Dizleri titremeyen adam!
Bir siyasi lider; dünya genelinde, elitler arasında, iktidar merkezleri nazarında yalnızlaştırılmayı umursamıyorsa, bu umursamamayı cesaretle her platformda söyleyebiliyorsa, daha da ötesine gidip; iktidar elitlerini rahatsız edecek cümleler sarfetmeyi göze alabiliyorsa bu, Türkiye için alışık olmadığımız, dünyada da sayısına az rastladığımız bir özgüven göstergesidir.
Sadece özgüvenin ifadesi değil; ülkesine, milletine, tarihine güvenen, o güç ve zenginlikten beslenen, o birikim üzerinden gelecek hayali kuran, bir hesabı olan, o hesabı milletle birlikte yürüten, derin tarihi idrakle ülkenin ve milletin önüne bir yol haritası koyan bir liderin mücadele biçimidir.
Bu mücadele zordur. Yüz yıldır ezilen, sindirilen, uysallaştırılan, yılgınlaştırılan, gözleri kör edilen, zihinleri rehin alınan, birbirine boğazlatılan bir topluma ezberlerini bozdurmak zordur. Onları yeniden ayağa kaldırmak, harekete geçirmek, bir dava etrafında kenetlemek, yüzyılın hesabını sorup defterini dürecek bir toplumsal dalgayı beslemek zordur. Vesayetle yönetilen bir ülkeyi, bütün vesayet merkezlerini etkisizleştirip özgürleştirmek, yerlileştirmek, bu mücadeleyi yürütürken içeride ve dışarıda acımasız bir savaşa göğüs germek zordur.
Yeni toplumsal sözleşme ve vesayetçi uysallar..
Çünkü bu mücadele, bir siyasi parti mücadelesi değildir. Bir iç iktidar mücadelesi değildir. Konjonktürel bir hesaplaşma değildir. Bu mücadele, Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan statükoyu yıkmaktır. Meydan okumaktır. Ülkeyi ve toplumu dönüştürmek, doğru yöne yönlendirmektir. Yeni bir toplumsal sözleşme ile, yeni bir kuruluş sözleşmesi ile ülkeyi ulus devlet sınırlarının ötesine taşımaktır, Anadolu sınırlarına hapsolmuş ülkeye yeni ufuklar sunmaktır.
En çetin savaştır bu. En acımasız saldırılara direnmektir. Bir tür bağımsızlık mücadelesidir. Bu yönüyle yeni bir ülke inşa etmek için yeniden kurtuluş savaşı vermektir. Bu bir zihinsel özgürlük mücadelesidir. Bu mücadele, sadece içerideki vesayetçi uysallara karşı değil, içeride on yıllardır tortulaşmış köhne iktidar ortaklarına karşı değil, siyasi düşüncesi Soğuk Savaş dönemini aşamayanların korkularına karşı değil, Türkiye’nin kendine gelmesinden ürken her ülkeye ve güce karşıdır.
Bu yüzdendir ki, şu an Türkiye’nin öne çıkmasına karşı sanki Birinci Dünya Savaşı dönemindeki gibi bir sessiz ittifak vardır. Türkiye’nin bu yükselişine, öne çıkışına, kendini bulmasına, özgürleşmesine, kendisiyle birlikte coğrafyayı hareke geçirmesine karşı sinsi ve müthiş yıkıcı bir operasyon yürütülmektedir. Bir had bildirme, bir bileğini bükme, bir boynunu kırma savaşıdır Türkiye’ye karşı yürütülen. Bu ülkenin iyiliğine, çevresiyle birlikte ortak geleceğine atılan her adıma hışımla karşı çıkılmakta, içeride kontrol altında tutulan çevreler harekete geçirilmekte, Türkiye nefes alamaz hale getirilmek istenmektedir.
Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dondurulmuş bir tarih yaşamaktadır. Bu tarih, varolanı korumak, daha fazla zayiat vermemek, vesayeti bilmek fakat ona karşı çıkmamak, korku ve ürkeklik üzerine sabitlenen bir tarihtir.
Tam yüz yıl sonra yeni Kurtuluş Savaşı
Coğrafyanın tek siyasi otoritesini paramparça eden Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından tam yüz yıl sonra, tam yüz yıllık korku ve sabırdan sonra, siyasi tarihin önümüze çıkardığı aralıktan sıyrılıp çıkmaya çalışan bir ülkeyiz biz. Şükür ki, bu tarih aralığında vesayetçi kadroların değil, bu siyasi hesaplaşmanın bilincinde olan bir anlayışa, liderliğe, kadroya, toplumsal desteğe sahibiz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra yakaladığımız tek mucizedir bu. İşte bu mucize, yeni bir Türkiye’nin inşa edilmesidir. Devletin yeniden formatlanması, sistemin yeni döneme hazır hale getirilmesi, toplumsal hafızanın yeniden canlandırılması, Türkiye’nin tarih yapıcı misyonuna yeniden döndürülmesidir. İşte bu yüzden tanık olduklarımız Yeni Türkiye’nin kurtuluş mücadelesidir.
İşte bu yüzden savaş çok şiddetlidir. İşte bu yüzden küresel vesayet Türkiye’yi elinden kaçırmamak için saldırgandır. İşte bu yüzden Türkiye’yi dönüştüren kadrolar, o kadrolara sahip çıkan toplumsal taban ve ülkenin kendisi cezalandırılmak istenmektedir. İşte bu yüzden 17 Aralık benzeri müdahale senaryoları uygulanmaktadır.
Tarih yapıcı öncülük
Hiçbir sözünün, hiçbir politikasının, hiçbir eyleminin ömrü bir haftayı geçemeyenlerin bu büyük dönüşüm döneminde Türkiye için yapacakları hiçbir şey yoktur. Onlar, vesayet dilinden kurtulup kendi siyaset dilini bile geliştirememişken, hangi Türkiye’ye öncülük edebilirler?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meksika dönüşünde kendisine yöneltilen; “yalnızlaştığı”na yönelik iddialara şöyle cevap verdi: “Dünya nezdinde yalnızlaşmayı umursamıyorum. Bizim için halk önemli. Halklar nezdinde yalnızlık yok, liderler nezdinde var. Halk bizi bağrına basıyor. Liderler nezdinde olabilir ama bu kıskançlıktan başka bir şey değil.”
Açık söyleyeyim, bu sözler beni heyecanlandırdı.
“Tek başıma da kalsam mücadeleye devam edeceğim” diyen, “Sandık üzerinden devrim yaşandığını” söyleyen bir adamın tarih yapıcı rolünün çarpıcı bir göstergesidir bu. Tarih değişirken, ülke değişirken, zihinlerimiz değişirken, dizleri titremeyen, dili sürçmeyen, sözlerini esirgemeyen öncülere ihtiyacımız var. Bazıları hazmedemese de Erdoğan böyle bir öncüdür. Türkiye’yi dönüştüren adamdır. Tarih böyle yazacaktır. Onun başlattığı gelenek yeni öncülere kapı aralayacak, yeni siyasi kadrolara yol verecektir. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de genç nesil yeni ve başarılı siyasi portreler öne çıkacaktır.
Günübirlik kavgalardan uzaklaşıp, Türkiye’de olanlara dışarıdan bakan herkes, kabul etsin ya da etmesin, bu gerçeği görecektir. Dışarıdan hep başkaları baktığı için ve bu gerçeği gördüğü için çetin bir mücadele yürütülmektedir.
Bir adam gelir ve o konfor bozulur
Unutmayın, yalnızlaşma söyleminin gerekçesi, yerli olmak ve iz bırakmak, tarih yapmaktır. Ancak tarih yapıcı toplumlar ve liderler dünyayı değiştirir, statükocular, sinikler, maslahatçılar değil.
Erdoğan’ı düşmanlaştıranlar, Türkiye’yi düşmanlaştıranlar, Türkiye’nin huzursuz edici yapısından korkuyorlar. Yüz yıllık tarih, onlara öyle bir konfor yaşattı ki, milletlerin bir daha uyanamayacak şekilde uyutulabildiğine kanaat ettiler.
İşte böyle bir adam gelir, bir ülke uyanır ve o konfor bozulur. Konforu bozulanlar rahatsız olur, düşman kesilir. Yerli olanların, bu ülkeye ait olanların, bu ülkeyi sevenlerin, ülke ve millet üstünde hesabı olmayanların rahatsız olacakları bir şey yoktur.
Siz siz olun, zihinlerinizin bulanmasına, hayallerinizin söndürülmesine, ümitlerinizin yok edilmesine asla izin vermeyin!