EZHERLİLERİ VATAN HAİNİ YAPAMADILAR!
Geçenlerde buruk bir sevinç yaşadım. Kendi kendime “nerden nereye” deme fırsatı veren bir gelişmeydi bu! TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı, Ezher Üniversitesi mezunlarının mağduriyetlerini araştırıyordu! Ne diyelim, bize teşekkür etmekten başka bir “mecal” bırakmadılar. Komisyon çalışmalarına katkı olsun diye “yarı resmi yarı duygusal” bir üslupla konuyu anlattık. Zaten bu süreci duygu dünyamızdan ayrı tutmak mümkün değildi…
Çocuklarımıza anlatacak kadar kayda değer bir süreçten bahsediyorum. Bu güne kadar birçok arkadaşımız, yaşadıkları süreci sinesinde büyüttü. El Ezher mezunlarının birçoğu farklı alanlarda hayatlarını idame ettirdi. Kendilerine yapılanlardan dolayı “vatan haini” olmalarına “imanları” müsaade etmedi. Zira öğretisinde “vatan sevgisi imandandır” anlayışı hâkimdi…
Ezherlilerin duygu yoğunluğunu anlatan üç olaydan bahsederek tarihe not düşmek istiyorum. Birincisi; Rize İmam-Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapan yakın arkadaşımız Hüsamettin Aslan hakkındadır. Hüsamettin ARSLAN, Ezher Üniversitesi’nden mezun bir öğretmendi. Ama gelin görün ki 28 Şubat sürecinin “sistemli operasyonuna” tabi tutuldu. 57. Hükümet döneminde 144 arkadaşıyla birlikte öğretmenlik görevinden alınıp Genel İdare Hizmetleri sınıfında memur olarak atandı. Ezher’de okumanın cezası “tenzili rütbe” olarak kendisine iade edildi.
İkinci örneğimiz; Rizeli Hızır Ali Erkan arkadaşımızdan! Hızır Ali ERKAN El Ezher mezunu bir öğretmendi. Ancak bu süreçteki haksız operasyonlardan o da nasiplenerek canıyla bedel ödedi. Memuriyette asaleti tasdik olmadığından bu sefer Hüsamettin ARSLAN arkadaşımızın başına gelen “tenzili rütbe” ile değil de “öğretmenlikten uzaklaştırılmak” suretiyle daha da ağır bir şekilde cezalandırıldı. Eşi öğretmen ve kendisi işten atılan üç çocuklu bir baba düşünün! Bu durumu ancak evli ve baba olan biri daha iyi anlayabilir. Girdiği bunalım sonucu “varlığını Türk Devleti’ne armağan etti” ve kendisini yakarak hayatına son verdi.
“Baba olamayan, babalık yapamayan, baba olmanın şuuruna varamayan o günün idarecileri”, kendi saltanatlarını idame ettirmek pahasına 28 Şubat’a çanak tutmuşlar, bu milletin evlatlarına bunu reva görmüşlerdir!
“Baba demişler insanlar nevi şahsına/Hiç baba alkış tutar mı asker muhtırasına?” dizesi, o günlerin idarecilerine karşı ruh dünyamızda nasıl karşılık bulduğunu göstermektedir…
Üçüncü örneğimiz ise; Ezher’li arkadaşımız Doğan Yıldız hakkında son zamanlarda medyada da genişçe yankı bulan bir olaydır. Kısa dönem askerliğini yapan Doğan YILDIZ “Ezher’lisin” diye iki kere askerlik yaptırdılar…
Kokuşmuşluk diz boyuydu! O dönem, tuzda ifsat olmuştu ve yemeğe tadını kim verecek diye söyleniyorduk. Elhamdülillah bu günleri de görüyoruz. Seviniyorum. Seviniyorum çünkü, çocuklarım aynı süreci yaşamayacak. Umarım…
Bir dönemin kısa anatomisini sizlerle paylaştım. Evet, 28 Şubat sürecinde “muhafazakâr” kesim “sistematik” bir zulme maruz kalmıştır. 28 Şubat zulmünün Ezher’lilere düşen payıyla hiçbir zaman karşı taraftan bizi anlamaları noktasında “gariban” rolüne girmedik ve asla “merhamet”dilenmedik. Bu çok önemli!
Şimdi bütün bunları anlatmamızın sebebi ise; “bir dönemi tarihe tanıklık ettirmek” adınadır. Tekrar yaşanmaması adına tarihe not düşüyoruz. Yoksa; karşı taraftan bir “duygudaşlık”, modern tabirle “empati” beklentisi içinde değiliz. Biz, bize öğretilenle “buğzumuzu, kinimizi ve nefretimizi” sinemizde hapsettik. Kokuşmuşluğu hilkatlerinde(yaratılışlarında) değil, amellerinde, icraatlarında olduğuna yeğledik.
Dün bizi “vatan haini” yapamadılar, bu günde imanımızı koruyoruz çok şükür ve yarında ALLAH kerimdir…