Kıbrıs'ın esas kahramanı Erbakan Hoca'dır
Kıbrıs Barış Harekatı’nın asıl kahramanı Erbakan Hoca’dır, Ecevit değil. O süreçte yaşananları bizzat Erbakan Hoca’nın ağzından dinledim. “Biz ‘Yürüyün, çıkın’ diye askere emri verdik” dedi. O zaman Ecevit İngiltere’deydi. Ana muhalefette olan Demirel’de harekata karşı çıkmıştı.
Bu dava hak bir davadır. Vatan müdafaası meşrudur. Bu hususta sadece müdafaa olmaz. Çözüm sürecinde yapılan yanlışlara bir daha dönülmemelidir. Müdafaa yok, taarruz etmek lazımdır. Şimdi yeniden vur emri yetkisini validen alıp askere vermişler. Çok doğru yapmışlar. İşi ehline vereceksin. Geçenki yazıma da dikkat edin. Kur’an-ı Kerim’de “Allah size, emanetleri ehline vermenizi emrediyor” (Nisa-58) buyruluyor. Bunlar canını veriyor, bunlar cebelleşiyor. Bunlar bunun projesini yapmış. Senelerce bu hususta bunlar eğitim almış. Vali bilmez bu işleri ya hu! Şimdi doğru yapıldı. Ama yapılan yanlışların tsunamisi şu anda hala vuruyor. Allahım fazl-u keremiyle durdursun. Bir daha bu yanlışlara döndürmesin Allah-u Teâlâ. Askerimize, bu gâvurları nasıl önleyeceklerini, nasıl etkisiz hale getireceklerinin sırrını Allahım ilham eylesin. Allahım öğretsin. Kurban olduğum Allahım öğretir. Evliyaullah zuhur eder.
TAM İSABET
Mahmud Efendi Hazretlerimizden bizzat kendim, kalabalık cemaatle kürsüden dinledim. Belki sohbet kitaplarında da geçmiştir. Kıbrıs’ta pilota verilen hedefler yanlışmış. Pilotun arkasında bir anda sarıklı, sakallı bir zat peydah olmuş. Ödü kopmuş, az daha uçağı düşürecekmiş. “Nereleri bombalayacaksın?” diye sormuş pilota. O da “Şu kâğıdı verdiler” diyerek elindeki kâğıdı göstermiş. Bakmış “Yanlış bunlar. Ben nereyi dersem orayı bombalayacaksın” demiş. Ve her vurduğu yerden sonra aşağıdan “Tam isabet” diye haber geliyormuş. Tabi o dönemde uydu falan bizim elimizde olmadığından gâvurlardan yanlış bilgiler alıyorsun. Amerika zaten Kıbrıs’a çıkarma yapmayalım diye 5.filoyu getirdi oraya.
‘AMERİKA’YA KARŞI MACERA’
O işin esas kahramanı Erbakan hocadır, Ecevit değildir. Bunu Erbakan hocanın ağzından dinledim yani. Bizzat ağzından dinledim. Hac zamanında Mina’da Efendi Hazretleri ve bize gece anlattı. “Biz emri verdik askere. Asker zaten meraklıydı bu işe. Biz ‘Yürüyün, çıkın’ diye askere emri verdik” diyor. Demirel o zaman ana muhalefet. Ecevit de İngiltere’ye gitti. Ecevit İngiltere’deydi o zaman. Yani ben de bir şeyler bilirim yani. Şimdiki gibi o zaman internet yok. Şimdi tık desen herkese haber gidiyor. O zaman haber geç gidiyordu. Ordu harekete geçince Demirel’i de arayıp ona “Böyle böyle bir şey düşünüyoruz” demiş. Sana da bildirelim yani! Demirel de “Sakın Amerika’ya karşı bir maceraya girmeyin ha” demiş. Bizzat Erbakan hocanın ağzından dinlemişim. O zaman hükümette olan Başbakan Yardımcısı.
TASARRUF YETKİSİ
Dolayısıyla o zat, o pilota bombalaması gereken yerleri söyledi. Bu da meşhur bir hadise. Ondan sonra atışlar bitti. O pilot “Ben sizi nerde bulabilirim” demiş. O da “Veysel Karani’nin kabrinin solundaki 2.mezar benim” demiş. Veli! Allah onun ruhaniyetine tasarruf yetkisi vermiş.
iDDET BEKLEYEN KADIN HACCA GiDEMEZ
Önceki yazılarımızda Haccın vücûb-u edâsının (yerine getirilmesinin vâcib olmasının) şartlarının beş olduğunu ve bunların 4 tanesini ayrıntılarıyla ele almıştık. Bu yazımızda da son şart olan ‘Kadının, kocasının boşamasından dolayı veya ölümünden dolayı iddet beklemekte olmaması’ şartını açıklayacağız.
1) Allâh-u Teâlâ:
“Onları (iddet bekleyen kadınları) evlerinden (zorla) çıkarmayın ve kendileri de çıkmasınlar” (Talâk Sûresi:1’den) âyet-i kerîmesiyle iddet bekleyen kadınların evlerinden çıkmasını yasaklamıştır.
Abdullâh ibni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)nın iddet bekleyen kadınları Zü’l-Huleyfe mîkatından geri çevirdiği rivâyet edilmiştir.
Abdullah ibni Mesûd (Radıyallâhu Anh)ın da iddet bekleyen kadınları Cuhfe’den geri çevirdiği mervîdir.
Ayrıca haccı başka bir vakitte eda etmek de mümkündür. Ama iddetin bu vakitte yerine getirilmesi vâcibtir.
2) Kadın sefere çıktıktan sonra yolcu iken ona iddet gerekli olursa bakılır:
a) Şayet kocası onu yolda ric‘î (dönüşlü) boşamayla boşamışsa, kadın kocasından ayrılmaz (yola devam ederler), çünkü ric‘î (dönüşlü) boşama ayrılmayı gerektirmez.
İddet süresi içerisinde koca hanımına “Sana döndüm” demekle veya şehvetle dokunmak sûretiyle dönerse yeni bir nikâha gerek olmaksızın hayatlarını devam ettirirler.
En fazîletli olan da kocanın hanımına bu yolculukta dönmesidir.
b) Eğer boşama bâin (ayıran) bir boşama ise yani yeni bir nikâh olmadan karı-kocanın bir araya gelemediği bir boşama olursa veya kadın yolda kocası öldüğünden dolayı iddet beklemek zorunda kaldıysa durum şudur:
Şayet kadının evine, sefer müddeti olan (takrîben doksan kilometrelik) mesafeden daha az bir mesafe varsa kadın evine döner.
Çünkü bu mesafede seferin başlaması vukû bulmamıştır. Bu yüzden kadın hâlâ kendi şehrinde gibidir.
Şayet Mekke’ye sefer müddetinden az, evine ise sefer müddetinden çok mesafe varsa o zaman Mekke’ye geçer.
Çünkü sefer müddetinden az olan mesafede mahreme ihtiyacı yoktur.
Eğer her iki tarafta da sefer mesafesi yoksa bu durumda muhayyerdir; dilerse Mekke’ye geçer, dilerse eve döner. Eğer her iki tarafta da yani bulunduğu yer ile evi arasında veya Mekke arasında sefer mesafesi varsa bakılır:
Bulunduğu yer şehirse, Ebû Hanîfe (Rahimehullâh)ın görüşüne göre, başka bir mahrem bulunacak olsa bile iddeti bitinceye kadar o şehirden çıkması câiz olmaz. Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed (Rahimehumellâh)a göre ise eğer kadın mahrem bulursa şehirden çıkar, bulamazsa ittifakla iddeti bitinceye kadar o şehirde kalır.
Bulunduğu yer sahra ise veya köyün bir tarafında ise ve hem canı hem de malı hususunda emniyette değilse, emin olacağı yere kadar gitmesi câizdir. Emin olacağı yere varınca Ebû Hanîfe (Rahimehullâh)a göre mahrem bulsun bulmasın oradan çıkmaz. Diğer iki imamımıza göre mahrem bulursa çıkar.
FARKLI MESELELER
1) Hastalık ve benzeri bir özür sebebiyle hac kendisine vâcib olmayan kişinin malı olursa, başkasını kendi adına hacca göndermesi gerekir. Başkasının onun adına yaptığı hac, bunun farz haccı yerine geçer.
2) Özrü olan kişi zorlana zorlana kendisi hac yapsa, o kişi akıllı ve buluğa ermiş biri ise bu hac farz hac yerine olarak ona kifâyet eder.
Çünkü bu kişi farza ehildi, şu kadar var ki Mekke’ye ancak meşakkatle ulaşabileceği için hac ona vâcib olmamıştı.
Ama bu zorluğu yüklenince onun yaptığı hac farz yerine vâki olmuştur. Nitekim bir fakir haccettiği zaman da fetva aynıdır. Ayrıca bu kişi Mekke’ye ulaştığı zaman Mekke ehli gibi olmuş olur. Öyle ise ona hac lazım gelir.
Kölenin, çocuğun ve delinin durumu ise bu kişiye benzemez. Çünkü çocuk ile köle farz hacca ehil değildirler.
Deli ise asla ibâdete ehil değildir. Dolayısıyla bunların yaptıkları hac, farz haccın yerini tutmaz, nâfile hac olur.