Hasan KARAKAYA

Hasan KARAKAYA

Kılıçdaroğlu yüzde 42 alamazsa istifa edecek mi?

Kılıçdaroğlu yüzde 42 alamazsa istifa edecek mi?

Rahmetli dedem; eve “misafir”ler gelip “sohbet” başladığında, misafirlerden birinin bir sözü üzerine; “Senin sözüne mümasil” deyip, başlardı bir “hikâye” anlatmaya...
Eee, “dedemin torunu” olduğuma göre, ben de, “Kılıçdaroğlu’nun sözü” üzerine, bir hikâye anlatarak başlayayım yazıma.

KUYU BAŞINDAKİ KIZ!
Efendim, “köy”lerden birinde; “anne, baba, oğul ve bir kız” yaşarmış!..
Bir gün;
Anne, kızının eline bir “kova” verip; “Git, kuyudan su getir” demiş!..
Kız gitmiş, elindeki kovayı “kuyu”ya indirmeden önce kara kara düşünmeye ve dövünmeye başlamış...
“Yarın ben evlensem, çocuklarım olsa, onlar bu kuyuya gelse, kuyuya düşüp ölse!..” diyerek, başlamış “dizlerine vura vura” hıçkırarak ağlayıp, “ağıt”lar yakmaya!..
Tabiî, bu arada; “kuyu”nun etrafında, deli-divane dönüp duruyormuş!..
Annesi merak etmiş!..
Öyle ya;
Ne gelen var, ne giden!..
Kalkmış, “kuyu”ya gitmiş!.. Bakmış ki, kızı kuyunun etrafında deliler gibi dolanıyor, iki gözü iki çeşme ağlayıp, bir şeyler söylüyor.
“Hayırdır kızım” demiş;
“Sana ne oldu böyle?”
Kız anlatmış olanı:
“Anne yarın ben evlensem, çocuklarım gelse, bu kuyuya düşse, ölse ben ne yaparım?”
Ana yüreği ya; bunu duymasıyla, o da uzun hava çekmeye başlamış;
“Yarın kızımı evlendirsem, torunlarım suya gelse, ayağı kayıp düşse, anneannesi öle!..” diye başlamış kızıyla kuyunun etrafında dönmeye...
Bu defa evin erkeği;
“Oğlum hele bir git, ne kızkardeşinden ne de anandan haber var... Bak bakalım durum nedir” demiş.
Tabii erkek çocuk gelmiş, bakmış ki; annesi ve kızkardeşi kuyunun etrafında ağlaşarak dönüyor...
Merak edip durumu öğrenmiş...
Oğlan da başlamış, annesi ve kızkardeşi gibi kuyunun etrafında dönmeye...
“Yeğenlerim gelip bu kuyuya düşse, ölse, ben ne yaparım, dayınız öle” diye bir türkü de o tutturmuş...
Evin reisi bakmış; giden gelmiyor!..
Eline kocaman bir sopa almış, ne olur ne olmaz diye...
Bakmış kuyunun en başında karısı, yanında kızı ve oğlu, dönüp duruyorlarmış... Sürekli dizlerine vurup, ağlaşıyorlarmış!..
Yanlarına gidip, durumu öğrenmiş.
Öylesine sinirlenmiş ki;
Elindeki sopayı kaldırıp önce karısına, sonra kızına, sonra da oğluna indirmiş;
“Ulan eşekoğlu eşekler, kız evlenecek de, anne olacak da, çocuklar ayaklanıp kuyuya gelecek de, ayağı kayıp düşecek de!.. Doğmamış çocuğa don biçmek var mı ulan!.. Siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz?.. Gün ola harman ola.”
500 GÜN OLDU, 4 AY!
Hikâye bu... Rahmetli dedem, bu tür hikâyeleri anlattıktan sonra; taşı gediğine koyar ve güzel bir “ders” verirdi.
Bu “girizgâh”tan sonra; ben de “rahmetli dedem” gibi yapıp, Kılıçdaroğlu’na bir çift söz söyleyeceğim!..
Malûm, 12 Haziran’da seçim var.
Bütün liderler il il dolaşıp, “seçmen”lere “proje”lerini ve “görüş”lerini anlatıyorlar!.. Kısacası, “15 gün sonraki seçim” için, vatandaştan “oy” istiyorlar.
CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu da, 25 Mayıs Çarşamba günü Bayburt, Rize ve Gümüşhane’ye gidip, oralardaki mitinglerde demiş ki;
“Verdiğim sözleri ilk 4 ayda yerine getiremezsem, siyaseti de başkanlığı da bırakacağım!”
Asıl söyleyeceğimi söylemeden önce, bir hususun altını, hem de kalın kalemle çizmek istiyorum.
Malûm, Bay Kılıçdaroğlu bu sözlerini yerine getirmek için; daha önce “500 gün” ifadesini kullanmıştı!..
Herhalde, kulağına birisi fısıldayıp, “500 gün” demekten vazgeçmesini istemiş olmalı ki; “500 gün”den indirim yapıp, “4 ay” yani “120 gün” dedi Bay Kılıçdaroğlu!..
Öyle ya;
“500 gün” dedin mi, Demirel akla gelir... Çünkü, Demirel de, zamanında “500 günde yapamazsam giderim!” demişti!.. Gerçi; hem “başaramadı”, hem de “gitmedi” ama; o, ayrı bir yazı konusu!..
Dediğim gibi;
Birileri, Bay Kılıçdaroğlu’nun kulağına fısıldayıp; “500 gün deme... Eğer böyle dersen, bu taktikleri Demirel’in verdiği ortaya çıkar... Zaten ona; Yeni CHP’nin Yeni Milli Şefi diyorlar, temelli tescilleme bunu” demiş olabilir!..
İşte bu yüzden de;
Bay Kılıçdaroğlu; “500 gün” yerine, “4 ay” demeye başlamış olabilir!..
Her şey olabilir...
Ama, durum ortada!..
Seçime, daha var “15 gün.”
Yani; kimin, ne kadar “oy” alacağı ve dolayısıyla “iktidar”a kimin geleceği belli değil!..
Bay Kılıçdaroğlu’nun sözleri; “kuyu başındaki genç kız”ın söylediklerine benziyor;
“Yarın ben evlensem, çocuklarım olsa, onlar bu kuyuya gelse, kuyuya düşüp ölse!.. Ne yaparım ben o zaman?!?”
Söyleyin Allah aşkına;
Bay Kılıçdaroğlu da aynısını yapmıyor mu?.. “Yarın ben iktidar olsam, vaatlerimi gerçekleştirme imkânı bulsam ama aradan 4 ay geçse ve ben hiçbir sözümü yerine getiremesem!.. Ne yaparım o zaman?!?..”
Hüngür... Hüngür!..
Dur be adam;
Seçime daha “15 gün” var!..
Kimin “iktidar” olacağı belli ama farzet ki CHP iktidar oldu; daha şimdiden doğmamış çocuğa niye don biçiyorsun?..
Haa, anladım seni!..
Biliyorsun ki, “iktidar” olamayacaksın!.. O halde “sallamaya” devam!..
“500 gün”ü, indir “4 ay”a!..
Ben olsam;
“4 ay”lık süreyi bile uzun bulur, bunu; “4 gün”e ve hatta “4 saat”e indirirdim!.. Nasıl olsa, “iktidar umudu yok” ya; ha “4 ay” olmuş, ha “4 gün”, ne farkeder ki?..
Hem, “usta”sı Demirel gitti mi ki,
“Çırağı” Kılıçdaroğlu gitsin!..
Bu vesileyle, bir “itiraz”ımı gündeme getirmek istiyorum...
“Demirel” ve “Kılıçdaroğlu” arasındaki ilişkiye “ittifak” diyorlar ya; bu görüşe kesinlikle katılmıyorum!..
Çünkü, “ittifak” yok,
Ama “iltihak” var!..
Bay Kılıçdaroğlu; “Demirel’in adamları”nı CHP listesinden “milletvekili adayı” yaparak, aslında “Demirel’e iltihak” etmiştir!..
Evet, “Demirel’le ittifak” yapmamış, tam aksine “Demirel’e iltihak” etmiştir!..
Bu, böyle biline!..
İKTİDAR UMUDU KALMAYINCA!
Gelelim “dün”e...
Bay Kılıçdaroğlu, dün İstanbul’daydı...
Gazetecilerin sorusu üzerine, yine “kıvrak zekâ”sını konuşturup, demiş ki;
“Kimin oyu düşerse, o genel başkanlıktan istifa etsin!.. Yüreği varsa çıksın söylesin meydanlarda, ‘AKP’nin oyu düşerse ben genel başkanlığı bırakacağım’ desin!.. CHP’nin oyu düşerse, ben genel başkanlıktan ayrılacağım!..”
Bu sözü, lütfen bir kenara yazın!.. Bu söz, dün saat 12.08’de AA’dan geçti...
Kaydettiniz mi?.. O halde, gelelim bu sözü irdelemeye...
Artık, belli olmuştur ki;
Bay Kılıçdaroğlu’nun “iktidar olmak” gibi bir umudu kalmamıştır!.. Resmen, “havlu atmaya” başlamıştır... Onun için de, “kimin oyu düşerse” demeye başlamıştır!..
Oysa, Başbakan Erdoğan ne diyor;
“Partim birinci olmazsa, hiç beklemez, hemen istifa ederim!”
Şimdi, söyleyin Allah aşkına;
Bir “parti”nin hedefi “birinci parti” olmak mıdır, yoksa “oylarını arttırmaya” razı olmak mıdır?..
Görüyorsunuz değil mi;
Bay Kılıçdaroğlu’nun, “iktidara gelmek” veya en azından “birinci parti” olmak gibi bir hedefi ve umudu yok!..
Şimdiden “kıvırıyor” ki;
“Oylarımı arttırdım” deyip, koltukta kalmaya devam edebilsin!..
ÖLÇÜ 42 Mİ, 28 Mİ?
İyi, hoş da;
Oyların “arttığını” veya “düştüğünü” neye göre hesaplayacak, hangi “ölçü”yü esas alacağız?..
“Referandum sonuçları”nı mı esas alacağız, yoksa “Baykal’ın demeçleri”ni mi?..
Malûm, referandum oylamasında;
“Yüzde 58 evet” çıktı,
“Yüzde 42 de hayır!”
Bu hesaba göre; Tayyip Erdoğan, eğer “yüzde 58’in altında” oy alırsa, “istifa” etmeli... Tamam da, o zaman Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun da “yüzde 42’nin üstünde” oy alması gerekmez mi?..
Neden mi?..
Çünkü efendim;
Bay Kılıçdaroğlu, “referandum sonuçları” belli olur olmaz, 12 Eylül günü dedi ki;
“Referandumda elde edilen yüzde 42’lik hayır oyu, bizim partimizin yürüttüğü kampanyanın sonucudur... Yüzde 42, bizim eserimizdir!”
Bay Kılıçdaroğlu, yine “çark” etmesin diye, o günkü “Hürriyet kupürü”nü koydum!..
Madem “yüzde 42 hayır” oyunda MHP oyları yoktur ve tamamı “CHP’nin eseri”dir o halde Bay Kılıçdaroğlu, “yüzde 42’nin üzerinde” o almalıdır ki, “başarılı” sayılsın!.. Yoksa, 12 Haziran akşamı, hiç beklemeden “istifa” etsin!..
Birinci hesap böyle...
Şimdi de gelelim, ikinci hesaba...
“Zina kaseti” dolayısıyla, “CHP Genel Başkanlığı”ndan istifa eden Deniz Baykal, kendisinin “başarısız” olduğunu iddia edenlere, o günlerde diyordu ki;
“Ben görevi bıraktığımda, CHP’nin oy oranı yüzde 26-28 civarındaydı!”
Bu, ne demektir;
Bay Kılıçdaroğlu’nun “başarılı” sayılabilmesi için, oy oranını “yüzde 26-28’in üstüne” çıkarması şart demektir!.. Eğer “yüzde 26-28’in altında” veya o civarda bir oy alırsa, derhal kameraların karşısına geçmeli ve hiç laga-luga yapmadan “istifa”sını açıklamalıdır!..
Çünkü, bu durumda, AK Parti, yine “birinci parti” olacaktır... Zaten, Tayyip Bey’in sözü de öyle; “Partim birinci parti olmazsa, istifa ederim!”
Bence; bir “hesap adamı” olan Bay Kılıçdaroğlu, 12 Haziran’da “kıvırmaya ve kıvranmaya” başlamaktan ve “kuyu başındaki kız” gibi “dövünmek”tense; şimdiden “istifa”sını açıklamalıdır!..
Öyle ya;
“Görünen köy, kılavuz istemez!”
============
Ya sus, ya kan kus!
Bir zamanlar, “MHP’ye atfedilen” bir slogan vardı: “Ya sev, ya terket!”
Yani; ya Türkiye’yi “seveceksin”, ya da bu ülkeyi “terkedeceksin!”
CHP’lilerin, “Laiklik, Cumhuriyet ve Atatürkçülük” kavramını “kendi tekellerinde” görmesi gibi, MHP’liler de “Türkiye”yi kendi tekellerinde görüyorlardı.
Şimdi ise, bu “MHP fanatizmi”nin daha ileri boyutlara taşındığını görüyoruz... Malûm, Ergun Babahan’ın bir yazısından dolayı, önceki gün Star gazetesi saldırıya uğradı ve binanın camları-çerçeveleri indirildi... İki otobüsle Star’a gelen MHP’liler, belli ki, “kaset skandalı”nın yazılmasını istemiyorlar... Yazanı da “susturmaya” çalışıyorlar... Oysa, kendi kurmayları; “Kasetlerden sonra MHP’nin oyları arttı” diyorlardı!.. Öyleyse, bu “saldırı” niye?.. Bırakın da, “MHP’nin oyları artmaya” devam etsin!..
MHP’liler Star’a saldırırken, “MHP’nin avukatı” da boş durmamış... “Kasetler”le ilgili yazı yazan; ben, Abdurrahman Dilipak, Serdar Arseven ve Abdurrahim Karakoç başta olmak üzere, “11 yazar ve televizyon” hakkında “suç duyurusu”nda bulunmuş!..
Akılları sıra “susturacak”lar, ya da Star’a yaptıkları gibi, “kan kusturacak”lar!..
MHP’lilere derim ki; bu yol, yol değil!.. Sizler, “el”lerinize, parti kurmaylarınız “bel”lerine hakim olamadığı sürece; daha çoook “kaset” çıkar ortaya!..
Onlar yapacak, biz yazmayacağız, öyle mi?.. Bu mu “ahlâkçılık!?!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Hasan KARAKAYA Arşivi