Kime ve Neye Göre Hizmet !
Efendim ben ülkeme, bölgeme, kuruma hizmet ettim, şöyle çalıştım, böyle yoruldum…
Çalıştın didindin…
İyi, güzel de…
Soruyoruz; ülkesine hizmet etmeyen mi var?
Bu topraklarda her bir birey, her bir vatandaş, ülkesine hizmet etmiyor mu?
Aldığı ekmekten ödediği vergiye kadar herkes bu toprakların mayasını oluşturmuyor mu?
Sen çalıştın da diğerleri boş mu durdu?
Sen çalıştın da ülken bu hizmetlerini karşılıksız mı bıraktı?
Bu topraklara yapmış olduğun hizmetinin karşılığı olarak yediğin her lokma sana iade edilmedi mi?
Fazlasıyla…
Belki de hak etmediğimiz kadarıyla…
Hizmet; insanlara faydalı olmanın adıdır. Her konumda hizmet etmek esastır. Statünün esiri olmakla “kişilik” inşa etmek, ancak kişiliksizlikle karşılık bulur. Makama değil göreve talip olmak, bu çok önemli!
Allah “birilerini bililerinin işini görsün” diye bazısını basısından üstün kılıyor. Görev ve sorumluluk veriyor. Mülk veriyor. İdare et diyor. Bu üstünlük, vatandaşlık açısından bir imtiyaz değildir, olmamalıdır. Bilakis görev ve sorumluluk açısından bu imtiyaz tanınmaktadır. İşçisinden memuruna, memurundan idarecisine kadar herkes “Allah’a kulluk” bilinciyle hareket etmesi, bu çok önemli?
Allah’ın mülkünde rüşvet, adam kayırma, başkasını hor görme, hizmeti kötüye kullanma olmaz. Bunun adı “hizmet” değil, hizmeti kötüye kullanmaktır.
Bu “hizmet” kelimesi sihirli bir değnek gibi!
En son Hrant Dink davasında, hakkında yakalama kararı bulunan Erhan Tuncel tutuklanınca kelepçeli ellerini havaya kaldırarak, “memlekete hizmetin bedeli bu” diye bağırıverdi…
Abdullah Öcalan’da, Şubat 1999 da Kenya-Nairobi’den teslim alındığında uçakta güvenlik güçlerimize ilk söylediği şey yine “hizmet” olmuştu. Öcalan; “hizmet fırsatı verilirse hizmet yapabileceğime inanıyorum…” demişti…
Al sana vatana hizmet!
Görüyorsunuz ya; eli kanlı tetikçilerde “bu ülkeye hizmet ediyorum” iddiasında!
Birileri gelecek ve vatana hizmet etmenin normlarını ortaya koyacak ve her şey onlar için mubah sayılacak!
Yok, yok böyle bir şey…
Peki, kime göre hizmet?
Hizmet, “Allah’ın rızasını kazanmak” için yapılır. İnanan insan modelinde ölçü budur. Mülk yani idare; üstünlük aracı değil, bilakis hizmet aracıdır. Üstünlük ancak “takva” ile olur. Takva; eylemlerimizde Allah’ın rızasını gözetmek, iyilikte yarışmaktır.
Yakın gelecekte mahalli idarelerde başkanlık ve meclis üyelikleri seçimi var. Umarız göreve talip olan aday adaylarımız bu şuurdadır.
Unutmayalım; Allah, Firavun’a da mülkü verdi, Musa’ya da. Firavun’dan mülkü çekip aldı ve sonrasında mülkü Musa’ya verdi. Birisini izzete diğerini ise zillete boğdu…
Allah’ın mülkünde hile yapmaya kalkan olursa Allah, onun hilesini başına yıkar. Dünyada da ukbada da zilleti yaşatır. Asıl olan; “Allah’a kulluk” bilinciyle hareket edilmesidir.