Ölü Evinde Kanser Tedavisi !
Ç.Rizespor yönetimi Giray Bulak ın istifa kararı sonrası 7/24 zaman dilimi içinde teknik direktör konusunda son noktayı Engin Korukır ile koydu.
Giray hoca’nın gelişi ile başlayayım, Engin Korukır’ın imzası ile bitireyim. Öncelikle şunu belirteyim. Tanıdığım elliye yakın hocanın içinden benim gönlümde “Adam gibi adam” sıfatını alan birkaç hocanın başına gelir Giray Bulak. Son 12 haftada maç başına 2 puan çıkardı, bu ligde bu puan ortalamasını tutturan şampiyon olur zaten. Kendisinin tek şansızlığı mevcut kadroya takviye yapılacak zamanda göreve gelemeyişi.
Eldeki oyuncularla kimseyi küstürmeden bazen bir ağabey, bazen eli sopalı bir teknik adam, çoğu zamanda babacan tavırla işini yaptı. Hatası olmadı mı? Tabiki bir iki maçta oyuncu seçiminde yanlış yaptı. Onu zaten kendiside kabul etti….
Şimdi inelim Giray Hoca’nın istifası ardından yaşananlara. Öncelikle şunu belirteyim. Ç.Rizespor yönetiminin teknik direktör konusunda izlediği yol yalnıştır. Bizim yöneticiler “Dostlar alış veriş görsün” mantığı ile önüne gelenle görüşme yaptılar, hepsine birer “zeytin dalı” uzattılar.
Hal böyle olunca 15’e yakın hoca ile yüz yüze görüşüldü ve sonuç; Biz sana birkaç gün sonra haber vereceğiz… Şimdi siz o görüşülen hocaların yerinde olsanız ne yaparsınız? Evelemeden, gevelemeden yazayım. İlk fırsatta x bir takımın başına geçtiğinizde Ç.Rizespor’a karşı öyle bir “Bilenirsiniz ki” sizi oyalayanlardan saha içinde oyuncunuza vereceğiniz “Gazla” rövanşı alırsınız. Veya Ç.Rizespor’un kaderi sizin elinize kalmışsa, o hafta oynayacağınız takımla “Lıgt” bir maç yaparsınız dolayısıyla keybeder, sizi zamanında oyalayan takımın yoluna “Taş” koyarsınız..Bunlar Türk futbolunda olan şeyler…
Ç.Rizespor’un izliyeceği yolun ana hatları bellidir. Kafanızda bir hoca pörfoyu belirler, ona göre ya iki, yada bilemedin üç hoca ile temasa geçersiniz. Ben göze hoş gelen biraz da halk dilinde “Pompacı” bir hoca arıyorum dersiniz. Yada ayağa pas yapan, devamlı koşan, genç, idealist bir hoca ile çalışmak istiyorum dersiniz. Veya ne bileyim benim aradığım hoca; Etliye, sütlüye karışmayan, ben ne dersem onu yapacak bir hoca istiyorum der, bu kriterlere uygun 1 veya 2 hoca ile görüşme yaparsınız.
Yönetim bunların hiç birini yapmadı. Deyim yerinde ise ;”Ayran gönüllü” mantığı ile her tarafa uzandı. Sonuç yine onlarca hoca ismi halk dilinde babası belli olmayan çocuklara söylenen o kelime ile ortaya kaldılar. Bunun acısı bu sezon yine bizden çıkacak.
Teknik adam belirleme konusunda bir hafta zaman zarfında yaşanan bu durum bana biraz da AKP ‘den önce Türkiye’de oluşan “Koalisyon” hükümetlerini andırdı. Hatırlarsanız o yıllarda ülke menfaatleri için alınacak bir karar öncesi koalisyon ‘un bir ayağı A ‘der, diğer ortağı B’der, biride anayasa kitabini Cumhurbaşkanına fırlatır giderdi. Yani karmaşık, kırılgan bir yapı içindeydiler.
Neticede bizim takımda son sözü Başkan Metin Kalkavan söyledi. Kafasında yer alan ilk ismi okeyledi. Bu nerden çıktı derseniz; “Okyanus ötesi, Ankara, meclis, şükür” edin derim size….
Benim gönlümde yatan hoca Hüseyin Kalpar’ın gidişi sonrası yazdığım M.Ali Karaca hocaydı. Duruşu, üst düzey futbol bilgisi yanında, yıllardır bu ligi elinin içi gibi bilmesi ve en önemlisi bu toprakların evlatı. Elin oğlu paraya bakar. Alır parasını çeker gider, o gittikten sonrada bize ;” Ölü evinde kanser tedavisini tartışmak” gibi bir durum ortaya çıkar….