Hasan KARAKAYA

Hasan KARAKAYA

Özür dilemez, çünkü “Dersim’in rövanşı”nı aldı!

Özür dilemez, çünkü “Dersim’in rövanşı”nı aldı!

Dün, “Akit Yayın Kurulu”nda, Dersim konusunu konuşuyoruz... Hayır; konuşmuyor, kıyasıya tartışıyoruz...

Olaya nasıl bakmalı ve “nasıl bir manşet” atmalıyız?.. Yayın Kurulu’ndaki her arkadaş fikrini ifade ediyor..

Kimi diyor ki;

“Bu olayı, AK Parti-CHP kapışması haline getirmeyelim... Soğukkanlı düşünüp, kanayan bir yarayı nasıl tedavi edebiliriz, ona bakmalıyız!..”

Kimi de diyor ki;

“Başbakan Tayyip Erdoğan, hiçbir dahli olmadığı halde, devlet adına özür dilediğine göre, devletin partisi olduğunu iddia eden CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da özür dilemelidir!..

Öyle ya; Dersim’de katliam emrini veren CHP’nin başında, şu anda bir Dersimli oturuyor!.. İlk önce onun özür dilemesi gerekir!..”

Peki, Kılıçdaroğlu özür diler mi?..

Dilerse ne olur,

Dilemezse ne olur?..

Yayın Kurulu’ndaki tartışmalar bu minvalde devam ederken, “Kılıçdaroğlu’nun durumu” geldi gündeme...

Gerçekten de “zor” durumdaydı!..

“Aşağı tükürse sakal,

Yukarı tükürse bıyık!”

Öylesine “iki ucu pis değnek” ki; eğer “özür” dilerse; “Katliam ve sürgün talimatını veren bir devlet partisi”nin genel başkanlığını bırakması gerek!..

Öyle ya;

“13 bin 806 kişinin ölümü”ne, “12 bin kişinin de sürgün edilmesi”ne yol açan bir partinin başında olmak demek, “kan ve gözyaşı üzerinde oturmak” demek!..

Eğer “özür” dilemezse;

Bu tavır, “katliamın üzerine yatıp, örtbas etmeye çalışmak” demek olarak yorumlanır ki, ne yapsın Kılıçdaroğlu?..

“Ya Dersim’den vazgeçecek, ya da CHP Genel Başkanlığı koltuğundan?”

Sonunda, “başlık” çıktı:

“Ya Dersim, ya CHP!”

Öyle ya;

İkisi bir arada yürümez!.. Ya, “Dersimli olmaktan onur duymaya” devam edeceksin, ya da “CHP Genel Başkanlığı koltuğu”nda oturmaktan vazgeçeceksin!..

İNTİKAM MI ALIYOR?

Haa; “1938’de Dersimlileri katleden CHP’nin başında, şimdi bir Dersimli oturuyor!.. Dün, katliamı yöneten partiyi, şimdi bir Dersimli yönetiyor!” şeklinde bir düşünce içinde bulunuyorsan, o zaman da diyecek bir söz bulamam!..

“Haklısın” derim!..

Gerçekten de haklısın!..

“Dersim’i haritadan silmeye” çalışan bir partinin başında, bugün bir “Dersimli”nin oturması, şöyle de yorumlanabilir:

“Dersim’in intikamını aldı!”

Bu tür “yorum”lar yanlış da sayılmaz...

“Dersim’de katliam gerçekleştiren CHP”nin başında, bugün bir “Dersimli”nin oturması, gerçekten de “Dersim’in rövanşını almak” olarak da yorumlanabilir!..

Dolayısıyla, “Dersimli Kılıçdaroğlu”nun “özür” dilemesine de gerek kalmaz!..

Ama, bu “rövanş” veya “intikam” alma biçimi “Dersim halkı”nı tatmin eder mi, etmez mi, orasını bilemem..

Çünkü onlar;

Başbakan Erdoğan’ın “özür” dilemesinden sonra, aynı özrü “CHP Genel Başkanı” olması hasebiyle, şimdi de Kılıçdaroğlu’ndan bekliyorlar!..

CHP, NİYE SUSTU?

Peki, Bay Kılıçdaroğlu, “özür” dilemek yerine ne yapıyor?..

Kendisi, dün CHP’li Kadıköy Belediyesi’nin organize ettiği bir toplantıda konuşup, demiş ki;

“Özür yetmiyor, devletin arşivlerini de açacaksın. Devletin arşivleri açıklanacak ki bizler bilelim. Niye devletin arşivlerini açmıyorsun? 12 Eylül’de en büyük acıları devrimciler, ülkücüler çekti. O acıları sömürerek, anayasayı değiştirdiler ve o acıları sömürerek yargıyı siyasallaştırdılar.

Şimdi Dersim’in acısını sömürerek, başka amaçlara ulaşmak istiyorlar.

Onun için diyorum, ‘Sayın Başbakan, sana düşen görev, özür dilemenin yanında devletin arşivlerini açmaktır. Açacaksın onları, o zaman bizler de göreceğiz gerçek belgesini, o zaman tarihimizle oturur yüzleşiriz!..

Özür dilemenin devamı bir şey daha yapmanız lazım. Dersim sürgünleri vardır. O sürgünlerin arşivlerinin de açıklanması lazım.

Dersim sürgünleri var. O sürgün olan ailelere verilen topraklar var. O toprakların bir kısmı bunların elinden alındı. Onları da aynen iade edeceksin.”

Bunları söyleyen Bay Kılıçdaroğlu’na şunları sormak gerekmez mi;

“1930’lu yıllardaki Dersim Katliamı’ndan 1950’ye kadar iktidarda CHP yok muydu?.. O zaman niye açmadınız devlet arşivlerini?..”

Hadi diyelim ki;

“Katliam” emrini veren İnönü’den, kalkıp da “katliam listesi”ni açıklamasını beklemek, abesle iştigal olurdu!..

Peki ama;

“1970’li yıllar”dan sonra, “koalisyon” bile olsa “3 defa başbakan” olan Bülent Ecevit niye açıklamadı “Dersim belgeleri”ni?..

Bırakın “belge” açıklamayı, herhangi bir CHP’li vazgeçtik “Dersim faciası” demesini, ağzına “Dersim” ifadesini aldı mı?..

Ben hatırlamıyorum..

En son, “Dersim” kelimesini ağzına alan, herhalde Onur Öymen olmuştu... O da; “Dersim katliamı” veya “Dersim faciası” demek yerine, “Dersim isyanı” ifadesini kullanmış ve hatta; “Dersim’de isyan edenlerin analarını ağlattık, çok da iyi ettik” mealindeki sözler sarfetmiş, böylece “katliama kılıf” bulmuştu!..

Bir “Dersimli” olarak; Kılıçdaroğlu’nun daha o gün “gereğini yapması” gerekirdi... Baykal madem “Onur Öymen’e sahip çıkıyor”du, o halde “CHP’den istifa” etmesi gerekmez miydi?..

KÜRTLÜĞÜNÜ İNKÂR ETTİ!

Ama, o ne yaptı?..

Bir “Alevi” olduğunu kabul etmekle birlikte, “Kürt olmadığını” ispat etmek için; atmadık takla, çiğnemedik bakla bırakmadı...

27 Haziran 2010 tarihinde Hürriyet’ten Faruk Bildirici’ye verdiği röportajda, aynen şunları söyledi:

“Her ne kadar Kürt olduğum iddiaları ortaya atılsa da ailemin kökleri Türkmendir... Ailemin kökü olan Rureyşan aşireti, aynı zamanda, Aleviliğin en önemli ocaklarından biri!.. Ailemin Horasan’dan geldiği söyleniyor... Konya Akşehir’e yerleşiyorlar... Ailenin büyüğü Seyyid Mahmudi Hayrani’nin türbesi orada! Rivayete göre; Şah İsmail’le Yavuz Sultan Selim arasındaki savaştan sonra bunlar Adıyaman, Malatya ve bir kolu da Dersim’e, Tunceli’ye gidiyorlar. Türkmen boyu bunlar.”

Demek istiyordu ki;

“Ben Aleviyim, ama Kürt değilim!.. Benim soyum Türkmendir!”

Dün, böyle diyen bir adamın, bugün “özür” dilemesi elbette beklenemez!..

Öyle ya, “koltuk tatlı”dır!..

Dün “etnik aidiyet”ini inkâr eden bir adam; sırf “CHP Genel Başkanlığı koltuğunda kalabilmek” için, bugün de “Alevi” olduğunu inkâr ederse, hiç şaşmayın!..

Eder mi, eder!..

Çünkü, “Dersim Alevileri”ni katleden CHP’dir!.. Kendisi de CHP Genel Başkanı’dır!.. Ya, “CHP Genel Başkanlığı koltuğu”nu terkedecek, ya da “Alevi” olduğunu inkâr edecek!.. Tıpkı, “Kürt” olduğunu inkâr ettiği gibi!..

Haa, biraz önce dediğim gibi; “Benim CHP Genel Başkanlığı’nda oturuyor olmam, zaten Dersim’in rövanşıdır!.. Ben, bu koltukta oturuyor olmakla, Dersim’in intikamını zaten aldım” diye düşünüyorsa, o zaman bana lâf düşmez!..

Orasını, CHP’liler düşünsün!..

ARŞİVLER NEYİ DEĞİŞTİRİR?

Bay Kılıçdaroğlu’nun; “Erdoğan’ın özür dilemesi yetmez!.. Devlet arşivlerini de açsın” çağrısı; “zaman kazanmaya” çalışmaktan başka bir şey değildir!..

Öyle ya; “devlet arşivleri”nin açılması neyi değiştirecek?.. “Katledilen insan sayısı”nı mı değiştirecek, yoksa “sürgün edilen insan sayısı”nı mı?..

Neyi değiştirecek?..

O arşivlerin açılmasıyla;

“Kimlerin nereye sürüldüğünü” merak ediyorsan; ilk önce “özür” dileyeceksin ve “CHP tarihi ile yüzleşmeye” hazır olduğunu açıklayacaksın!..

Ama, sen ne yapıyorsun;

“Katliamın mimarı CHP’nin genel başkanı” olarak “özür” dilemediğin gibi, “Partim adına özür diliyorum” diyen Diyarbakır İl Başkanı Muzaffer Değer’i, adam daha sözünü bitirmeden “görevden aldığını” açıklıyorsun!..

Demek oluyor ki; “Dersim” konusunda, hiç de “samimi” değilsin!..

Samimi olsaydın; ilk defa Erdoğan’ın açtığı “Dersim dosyası”nın daha ileri boyutlara taşınmasını sağlardın!..

Ama sen, “kapatılsın” istiyorsun!..

Çünkü, “katillerin koltuğunda”sın!..

“Özür”lük vukuat çok!

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “genel başkan” olmasıyla, bir “Yeni CHP” edebiyatıdır, tutturulmuş gidiliyordu... Ancak, “yeni”sinin, “eskisi”nden hiçbir farkı olmadığı her olayda görülüyor!..

Söyleyin Allah aşkına; Dersim’de “Susturun!.. Öldürün!.. Sürün!” diyen “Eski CHP kafası” ile; “Dersim katliamından CHP sorumludur” diyen Hüseyin Aygün’ün “susturulmasını” isteyen “Yeni CHP kafası” arasında ne fark vardır?..

“CHP’nin tarihi bizim onurumuzdur” diyen bir Kılıçdaroğlu, aynı zamanda “Dersim katliamını onaylamış” olmuyor mu?..

“Sayın Erdoğan, Başbakan olarak özür dilemesi gereken öncelikli isimdir” diyen bir Kılıçdaroğlu’nun; Erdoğan “özür” diledikten sonra özür dilemesi gerekmez mi?..

Ama, hayır; özür dileyemez!.. Çünkü, eğer “Dersim’den özür diler”se, ardından gelecek “diğer vukuatlar”dan da özür dilemesi gerekeceğini çok iyi bilir Kılıçdaroğlu!..

“İstiklâl Mahkemeleri’nin cinayetleri”nden dolayı özür dilemesi gerekir!.. “İskilipli Atıf Hoca’yı asmaktan” dolayı özür dilemesi gerekir!.. Varlık Vergisi’nden, Nazım Hikmet’i zindanlarda çürütmekten tutun da, “CHP’nin günah galerisi”nde bulunan diğer olaylardan da özür dilemesi gerekir!..

Şimdi; “Dersim kapısı”nı kapatıyor ki, “diğerleri” açılmasın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Hasan KARAKAYA Arşivi