Soru hepimize... Tansiyonu bu adamlarla mı düşüreceksin?
Yeni Şafak gazetesi, dün bir “kampanya” başlatıp, “yazar ve sanatçılar” üzerinden millete “çağrı”da bulunmuş:
“Şiddet diline son!”
“Bu ülke hepimizin!”
“Tansiyon düşmeli!”
“Biraz sessizlik lütfen!”
“Kızgın demiri soğutalım!”
“Fitne ateşini söndürelim!”
“Herkes gözünü açsın!”
“Birbirimize güvenelim!”
“Tefrikaya düşmeyelim!”
“Sorunları birlikte aşalım!”
“Kardeşçe yaşayalım!”
Kime bu çağrı?..
Elbette hepimize!..
78 milyon insana!..
Peki, bu çağrının sebebi ne?
Çünkü;
“Terör tehdidi altındayız!”
Çünkü;
“Büyük bir kutuplaşma içindeyiz!”
Çünkü;
“Toplum ayrıştı!”
Çünkü;
“Kimlikler çatışma halinde!”
Çünkü;
“İletişim kanalları kapalı!”
Çünkü;
“Birbirimizle konuşamıyoruz!”
Oysa;
“Bu ülke hepimizin...
Başka Türkiye yok!”
Hepimiz aynı gemideyiz... Dolayısıyla; “diyalog, uzlaşma ve dostluk” zamanı!..
Bu “çağrı”ya, bir de AK Parti’nin “seçim sloganı”nı ekleyelim;
“Sen, Ben yok,
Türkiye var!”
KANLI MEYDAN VE BARIŞ!
Peki, bu “çağrı”ya ve “slo-gan”a itiraz eden olur mu?..
Elbette olmaz...
Olmamalı da!..
Zaten, bütün mesele de burada değil mi?.. Herkesin “barış” teklifi başka, herkesin “özgürlük” talebi başka!..
Ya da; “Özgürlük, barış ve demokrasi”yi herkes “kendine” istiyor!..
10 Ekim Cumartesi günü Ankara Tren Garı’nın önünde olduğu gibi, adam; “Barış, hemen şimdi” diye pankart açıyor ve güya “barış” istiyor!..
Ama, bir yandan da bağırıyor;
“Bu meydan, kanlı meydan!”
Be adamlar, be madamlar;
“Barış” ve “kan” kelimeleri hiç yan yana gelir mi?..
“Kan” demek; “kavga” demek, “arbede” demek, “savaş” demek!..
Sen ne biçim “mahlûk”sun ki;
Elinde pankart;
“Barış, hemen şimdi!”
Dilinde slogan;
“Bu meydan, kanlı meydan!”
BU NE PERHİZ BU NE TURŞU!
Kampanya açıp; “herkes sözünü söylesin” diyen arkadaşlara sormak lâzım;
Bu kafalar mı “tansiyon”u düşürecek, bu kafalar mı kızgın demiri soğutup, gerilimi azaltacak?..
Adam diyorsa ki;
“Ya ben, ya hiç kimse!”
Bu adamla mı tokalaşacaksın, bu adamla mı kucaklaşacaksın!..
Adam “sol el”ini “yumruk” yapıp, havaya kaldırmış; “isyandayız” diye böğürüyorsa, bu adamla mı “diyalog” kuracaksın, bu “sıkılı yumruk”la mı tokalaşacaksın!?!..
Kaldı ki;
“Bu ülke hepimizin... Şiddet diline son... Fitne ateşini söndürelim... Kızgın demiri soğutalım!” çağrısına “imza” atan “aydın”(!) ve “yazar”(!)lar arasında; bu halkın “yüzde 52”sinin oyunu alarak “Cumhurbaşkanı” seçilen Tayyip Erdoğan’a “hakaret”ler yağdıran “sosyolog”(!)lar var!..
“17-25 Aralık Darbe Girişimi”nde Tayyip Erdoğan’ın bileklerine “kelepçe” takmak arzusuyla yanıp-tutuşan “Paralel İhanet Çetesi”nin yayın organlarında yazan ve konuşan, “İslâmcılık ölmüştür” diyen, dolayısıyla “körüğü körükleyip demiri kızdıran” bir adam; bugün o demiri “soğutmak”tan söz ediyorsa, sözüne inanılır mı?..
Şimdi kalkmış;
“Kardeşlik çağrısı”na imza atıp, “tefrikaya düşmeyelim” diyor!..
Adama sorarlar;
“Bu ne perhiz,
Bu ne turşu?!?”
Merak ediyorum;
Bu “ikiyüzlü sosyolog”larla mı sağlanacak barış ve kardeşlik?..
BEŞİNCİ KOL FAALİYETİ!
Dahası da var:
Malûm, Almanya Başbakanı Angela Merkel, önceki gün Türkiye’ye geldi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşüp, ülkesine döndü...
Ama, Aydın Doğan’ın “yıllanmış şarap”larından, pardon “şarapçı”larından Ertuğrul Özkök; hem de “ortak” oldukları Alman Bild gazetesinde, Merkel’in ziyareti öncesinde dedi ki;
“Türkiye’ye gitmeyin!”
O niye?..
Ertuğrul Özkök; “terör”den dolayı, “Merkel’in can emniyeti”ni düşündüğü için mi “gitmeyin” tavsiyesinde bulundu?..
Yooo... Öyle bir derdi yok!..
“Türkiye’ye gitmeyin” demesinin gerekçesi şu: “Tam da seçim arefesinde Türkiye’ye giderseniz bu ziyaretiniz Erdoğan ve Davutoğlu’na destek anlamı taşır!”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dünkü “Muhtarlar Buluşması”nda isim vermeden Ertuğrul Özkökgiller’in bu girişimi için “Beşinci Kol Faaliyeti” dedi, bu familyayı da “mankurt” olmakla suçladı!..
Hani, haksız da sayılmaz!..
Söyleyin Allah aşkına;
Ertuğrul Özkökgiller ile mi “diyalog” kuracaksın, onlarla mı tansiyonu düşürecek, kızgın demiri onlarla mı soğutacaksın?!?..
DESTEK VERİRLER Mİ?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün “muhtar”lara hitaben dedi ki:
“Türkiye’yi rotasından çıkarmak isteyenlere diyorum ki; başaramayacaksınız!.. Kardeşliğimizi bozamayacaksınız!.. Bayrağımızı indiremeyeceksiniz!.. Ezanlarımızı susturamayacaksınız!.. Bizi 2023 hedeflerimizden vazgeçiremeyeceksiniz!.. 2053 ve 2071 vizyonlarımızdan uzaklaştıramayacaksınız!.. Bizim için kurduğunuz tuzaklara inşallah siz düşeceksiniz, bin yıllık vatanımızda bizi parya durumuna düşüremeyeceksiniz!.. Terörü, biz ne yapacağız, Allah’ın izniyle diz çöktüreceğiz. Bundan hiç endişeniz olmasın.”
Söyleyin hele;
O “kampanya fotoğrafı”nda; Erdoğan’ın bu “kararlı ve dik duruş”una destek verecek kaç kişi var?..
Malûmlarınız olduğu üzre;
Geçen hafta Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık; milli araba projemizin ilk “prototip”lerini kamuoyuyla paylaştı.
Bunun üzerine birileri hemen gazetelerinde “Milli değil, devşirme” veya “Yerli değil, çakma” diye manşet atarak tıpkı “Devrim” otomobiline yaptıkları gibi, bu projeyi ilk aşamasında sabote etmeye, itibarsızlaştırmaya çalıştı.
Oysa bu çalışma dünyada nasıl yapılıyorsa ülkemizde de o şekilde yapılıyor.
Ama, bunlar “ezik”, bunlar “kompleksli” ve bunlar “Türkiye’ye Fransız!”
Dahası;
“Kabuklu”ya dost, “sünnetli”ye düşman!..
Sorarım size;
“Birbirimize güvenelim” derken, bu “Gezi Zekâlı”lara mı güveneceğiz, sorunları bunlarla birlikte mi çözeceğiz?..
Mümkünatı var mı bunun?..
TESBİTLER DOĞRU AMA!
Tamam, “tesbit”lerin hepsi çok doğru;
“Terör tehdidi altındayız!.. Büyük bir kutuplaşma içindeyiz!.. Toplum ayrıştı, gerildi!.. Kimlikler çatışma halinde ve iletişim kanalları kapalı!”
Bunu aşmanın tek yolu da;
“Başka Türkiye yok” demek!..
Ama, “Paralel İhanet Çetesi”ni ve “PKK Terör Örgütü”nü kullanan birileri; “Türkiye üzerinde yeni bir ameliyat yapmak” istiyorsa, Türkiye’yi “bölmek ve parçalamak” istiyorsa, onlarla “diyalog” kurup; “Başka Türkiye yok” desen ne yazar, demesen ne yazar?!?..
Adamın, zaten “Türkiye” diye bir derdi yok ki, “birlik” istesin?!?..
Bilmem anlatabildim mi?..
******************************************************************************
Aydın Doğan, Nazlı Ilıcak... Ne mideleri varmış be!
Hani;
“At izi, it izine karışmış” diye bir sözümüz var ya, tam da böyle “karışık günler” yaşıyoruz...
Hatırlarsınız... Nazlı Ilıcak; Aydın Doğan’a ait Merter’deki arazinin “yeşil alan” iken nasıl “ticari alan”a çevrildiğini, Aydın Doğan’ın, bu “imar değişikliği”nden ne kadar “rant” elde ettiğini yazmıştı da, Aydın Doğan demişti ki; “Bunu ispat ederseniz, kendimi Taksim’de asarım!”
Nazlı Ilıcak, bu iddiasını “belgelerle” ispat etti ama Aydın Doğan, bir türlü Taksim’e gitmedi... Dolayısıyla kendini de asmadı!..
Evet; Aydın Doğan Taksim’e gitmedi ama; Nazlı Ilıcak, Aydın Doğan’a geldi!..
Belki “hayret” etmeyeceksiniz ama, “Paralel’in Bugün gazetesi”nde yazan Nazlı Ilıcak, Aydın Doğan’ın televizyon kanalı Kanal-D’de program yapmaya başlamış, iyi mi?..
Hem “evde ünlülerle röportaj” yapıyor, hem “horon” tepip, “kalça”(!) kıvırıyor!..
İtiraf etmem gerekirse, benim midem bulandı!.. Merak ediyorum; Nazlı Ilıcak’ın saldırılarını hazmettiği için Aydın Doğan’ın; dün Aydın Doğan’a saldırırken, bugün onun kanalında program yapan Nazlı Ilıcak’ın mideleri bulanmadı mı acaba?..
Ne mideymiş be!..
Bir türlü bulanmıyor!..