Tarihe tanıklık
Nou Camp'ta maç sona ermiş. Telefonda Sevgili Müdürüm Emrah Kayalıoğlu bana soruyor: "Bu iki takımdan hangisini tutuyorsun?" "Boynumda kaşkol, kafamda şapka... Tabii ki Barcelona" yanıtını veriyorum.
Barcelona'yı çocukluğumdan beri izliyorum. Futbol kültürünü beğeniyorum.
Birkaç maçlarına da gitmiştim. Örneğin yine Jose Mourinho yönetimindeki İnter'le oynadığı maçı da izlemiştim. Eleme olana değil, grup maçına. 2-0 kazanmışlardı. Bu kez sadece skor değişti.
Oyun gene aynıydı.
Sürekli Mourinho'ya bağırıyorlar. Meğerse "Tiyatroya çık" diyorlarmış. Mourinho, çok saygı duyduğum bir teknik direktör. Ama Barcelona o kadar hırslanmış ki hem taraftarı hem de oyuncusuyla... Kültürüne yerleşmiş olan bol pası o kadar yaptı ki... 5 gol ve kaçan 5 gol pozisyonu vardı hanelerinde.
Real Madrid'in ise sıfır pozisyonu...
OYNARKEN ZEVK ALIYORLAR
Acun Ilıcalı yanımda... "Ya bu Barcelona'da ben de oynarım" dedi. Hakikaten de oynarken zevk alıyor Barcelonalı futbolcular. Ramos, Pepe, Carvalho, Khedira, Xabi Alonso savunma ve ön orta sahalar sarı kartlar gördüler. Sadece sertlik yapabildiler. Tabii ki bu Real Madrid'in kötü takım olduğunu göstermiyor.
Genelde göstermiyor olarak kaldı. Çünkü Barcelona öyle bir oynuyor ki, adeta idman maçı havasında başlıyor ve bitiriyorlar.
Gerçekten tarihe tanıklık ettiğim için mutluyum. Barcelona'dan sevgilerle...