TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?
Halkçıyız diyorsanız, halk için siyaseti benimsiyorsanız, elbette halkın değerlerini de gözetmek durumundasınız. Halkın değerlerinden uzak, tepeden inme bir sayasal düşünceniz varsa ve bu düşüncenizi halka benimsetmek gibi bir ideal taşıyorsanız, yine halkı arkanıza almak zorundasınız.
Hiçbir siyasal hareket halkın desteği olmadan tam başarı sağlayamaz. Yönetenler ve yönetilenler arasında “yönetişim” söz konusu olduğunda, iktidarı ele geçirtseniz dahi, halk, kendine uygun siyasal düşünceyi iktidara getirmek için devamlı arayış içinde olacak, günü geldiğinde de kendisi gibi düşünenleri iktidara taşıyacaktır.
Yönetenler ve yönetilenler arasında çift yönlü değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır…
Türk siyasal tarihi açısından CHP, bu değişimin ve dönüşümün önemli bir parçasıdır. Ne yazık ki CHP, kendisini dönüştürdüğünün bile farkına varamamakta ve hala kendisini “Cumhuriyeti kuran parti” edasıyla iktidarı sahiplenmekte, Cumhuriyet’in mutlak hamisi gibi kendisine rol biçmektedir. Oysa Cumhuriyet, bu toprakların mahsulü ve milletin tümüne ait bir değerdir.
Cumhuriyet; bütün siyasi partilerin ve kurumsal yapıların ortak paydasıdır…
Bu sürecin sonunda CHP, tarih sayfalarının kapağıyla meşgul olurken; birileri de projeler üretip Türkiye’yi “muasır medeniyetlerin üstüne” çıkarmaya çalışıyor, tarihe yeni sayfalar ekliyor…
CHP elitleri, Tek Parti’li dönemi o kadar kutsadılar ki, sanki o dönemde hiç yanlışlar yapılmamış gibi, bir yandan geçmişinin özlemiyle yanıp tutuşuyorlar, bir yandan da bu gerçekler dile getirilince geçmişe dair yanlışlıkları “dokunulmazlık” zırhları ile örülüyorlar. Onun için CHP’de “Dersin” problemi aşılamamakta, onun için 1946’da CHP’nin %85 oy oranıyla kazandığı seçimde “açık oy, gizli tasnif” garabeti izah edilememekte ve daha da önemlisi yeni dönemde ülkenin inkişafında “politika” üretilememektedir...
Durum böyle olunca; şimdiye kadar elde ettikleri kazanımları da yitirmektedirler.
Mesela geçenlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “İzmir Mitingi” yaptı. Mitingde “İzmir, özgürlüğe karşı çıkanlara, adalete karşı çıkanlara elbette mezar olacaktır” diyor.
Tamam, siyasette muhalif olmanın dozajı yükselebilir. Ama bu kadar “sakil” ifadeler ancak “gâvur için kullanılabilir” cinsten laflar edilince, bir birey olarak şu soruları da sormak durumunda kalıyoruz.
Doğrusu merak ediyoruz; “mezarı kazılacak Cumhuriyet düşmanları” kimler?
“Özgürlüğe, adalete karşı çıkanlar” kimler?
Halkın büyük teveccühünü kazanmış AK Partililer mi?
“Özgürlüğü, adaleti” nasıl anlamamız lazım?
“Cumhuriyet, özgürlük, adalet” gibi halkın ortak değerleri, İzmir Belediyesi’nin yolsuzluklarını iddia edenlere karşı topyekûn mücadeleyle mi anlaşılacak?
“Mezarlar” kimler için kazılacak?
Cumhuriyet bu kadar ucuz mu?
Politika bu kadar ucuz mu?
Hayır, hayır, asla…
Cumhuriyet projelerle sahip çıkılır…
Cumhuriyet halkın değerlerine sahip çıkmaktır…
“Mezar kazıcılığı” devri geçmişin karalık dehlizlerinde kalmıştır. İstiklal mahkemelerini artık herkes biliyor. Unvanı hâkim olmayan askerlerin yargıladığı, avukatsız, üst mahkemesiz, şahitsiz, bir günde hatta iki saatte verilen idam cezaları dönemi, bu zihniyetin kazdığı çukurlara gömülmüştür.
Halkına tepeden bakan, “boyalı çizmeliler dönemi” zihniyeti tarih olmuştur.
Halk, sizin “Cumhuriyet” naralarınıza aldırmıyor ve bütün bu nümayişlerinizi beyhude çabalar olarak görüyor.
İzmir’de “Cumhuriyet düşmanları” için şimdiden mezarları kazdınız, bravo!
Şu çok iyi bilinmelidir ki; bu Millet, birileri çıkıp ta “Cumhuriyeti korumak ve kollamak” adına, dün olduğu gibi, adli bir vakayı Cumhuriyet’i yıkma boyutuna taşıyacak yeni bir “Kubilay olayı” ihdas edilip enerjisini harcayacak durumda değildir!
Dün “Şeriat elden gidiyor” diye koca imparatorluğu yıkanlar, bu gün de “Cumhuriyet elden gidiyor” naralarıyla meydanlarda boy göstermelerine şaşırmamak lazım!
Oyun aynı oyun, film aynı film!
“İzmir’in kime mezar olacağına” halk karar versin, klişe laflar bunlar…
Artık mezarları kendinize kazın...
Halk tehlikenin farkındadır ve sizin kazacağınız çukura düşmeyecektir!