Yusuf KAPLAN

Yusuf KAPLAN

Üç büyük bilimsel devrim, üç büyük anlam krizi ve insanlığın geleceği (2)

Üç büyük bilimsel devrim, üç büyük anlam krizi ve insanlığın geleceği (2)

Modernite sanıldığı gibi felsefe üzerine değil bilim üzerine ve bilim üzerinden inşa edilmiştir.

Modern bilim, dünyanın bilimidir; insanın ya da hakikatin bilimi değil. Modern bilimin kaygısı, insanı, dünyayı ya da hakikati araştırma değildir; dünya üzerinde hâkimiyet kurma, insana ve tabiata hâkim olma çabasıdır.

Bu çaba, zamanla insanın tanrılaşmasına, insanı tanrının yerine yerleştirmesine ve tanrıyı hayatından uzaklaştırmasına kadar uzanacaktır.

Nedir bu? Şiddettir; ontolojik şiddet: Yaratıcı, insan ve kâinâttan oluşan büyük varlık zincirinin saldırıya uğraması ve parçalanması.

O yüzden modernite şiddettir; büyük varlık zincirini parçalayarak varlığın dünyasında kaosa ve hercümerce yol açan ontolojik bir şiddet.

MODERNİTENİN SALDIRISI VE MODERN BİLİMİN ŞİDDETİ

Modernite saldırıdır: Yaratıcı fikrine, hakikat fikrine, tabiata, insana, bütün varlığa, varlığın düzenine saldırı.

Çatışma, varoluş şartıdır modernitenin; eylemsel ve söylemsel şiddetse, varolma biçimi.

Daha vâzıh bir şekilde ifade etmek gerekirse, eylemsel / doğrudan / açık şiddet, modernitenin hem varolma hem de tahakküm kurma biçimidir. Söylemsel / dolaylı / örtük şiddet ise postmodernitenin varolma, varlığını haklı kılma ve hükümranlığını dayatma biçimi.

O yüzden gerek modern gerekse postmodern süreçte, Batı uygarlığı şiddete dayalı ilişki biçimleri geliştiriyor ve varlığını da, dünya üzerindeki hâkimiyetini de şiddet üzerinden, şiddete dayalı ilişki biçimleri üzerinden sürdürebiliyor.

Modern Batı uygarlığı bilim üzerinden kuruldu. İnsan araştırması değil dünya üzerinde hâkimiyet kurma çabası üzerinden.

Modern veya postmodern bilim, sonuçta insan ve hakikat araştırmasının devre dışı kaldığı önce dünya sonra insan üzerinde hâkimiyet kurma biçimine dönüşen ama insanın ürettiği teknolojik eserlerin esiri olmasına yol açan seküler bir bilimdir.

Seküler bir bilimdir; çünkü fizik dünya ile metafizik dünyayı kaskatı bir şekilde birbirinden ayırmış, gerçeği (hakikat konumuna yükseltilen gerçeği) fizik gerçekliğe indirgemiş, fizikötesi gerçekliği ve tabiî insanı hem fizik gerçeklik üzerinden tanımlamaya kalkışmış hem de fizik gerçekliği reddettiği için aslında kendisini, metafizikleştirmekten, tek ve her şeyi açıklama biçimi konumuna yükseltmekten de geri durmamıştır.

İşte şiddet budur: Varlık türlerini ve alanlarını, fizik’e indirgemek ve fizik’e de fizikötesi konum biçmek büyük şiddettir, varlığın düzenini ve varoluş biçimlerini alt üst eden ontolojik şiddet.

İnsanı da fizik bilimler (kabuk) üzerinden tanımlamaya kalkışmış, kurulan sosyoloji bilimini bile “sosyal fizik” (Herbert Spencer) olarak adlandırmıştı.

ÜÇ BÜYÜK BİLİMSEL DEVRİM VE YIKICI SONUÇLARI...

Bu teorik / felsefî okumadan sonra üç büyük bilimsel devrimin dünyasına ve anlamına daha iyi nüfûz edebiliriz.

Üç büyük bilimsel devrim derken kastettiğim şey, moderniteyle birlikte başlayan ve günümüze kadar gelen süreçte gerçekleştirilen bilimsel devrimlerdir.

Birinci büyük bilimsel devrimi, “Kopernik Devrimi” olarak adlandırabiliriz. Bacon, Descartes, Galileo, Bruno gibi kişilerin öncülük ettiği Newton’la nihâî noktasına ulaşan uzun ve yorucu bir süreç.

Birinci büyük bilimsel devrimde, insan ile tabiat arasındaki ilişki koptu, insanın tabiata hâkim olma, tabiat üzerinde hükümranlık kurma süreci başladı.

Bu süreç, insanın sahip olma ve hâkim olma güdülerini kamçıladı. Bu güdüler, insanın kendini bilme ve kendi olma kaygısını iptal etti. İnsan sahip oldukça sahip olduğu şey insana sahip oldu sonunda. İnsan hâkim oldukça, hâkim olduğu şeye mahkûm oldu.

Çünkü dünyanın bilimini yapma çabası, insanın sahip olma güdüsünü kışkırttıkça insan amaçlarını yitirdi ve araçlara sahip olma kaygısını amaç hâline getirdi. Sonunda, sahip olduğu araçlar insana sahip oldu. “Araçsal akıl”, insanın akılcılık yolculuğunda “akıl tutulması”nın, büyük bir anlam krizinin eşiğine sürüklenmesiyle sonuçlandı.

Modernite, Weber’in tanımıyla, insanı “demir kafes”e tıktı, insan özgürlüğünü ve hayat anlamını yitirdi.

Birinci büyük bilimsel devrimin de etkisiyle, modernite, aynı zamanda, kilisenin, otorite, hegemonya ve meşrûiyet kaynağı olma konumunu bitirdi.

Kaçınılmaz olarak ikinci büyük bilimsel devrim geldi: Einstein’ın izafiyet devrimi.

“Modernite hapishanesi”nden çıkış, Einstein fiziğiyle mümkün olabilecek miydi, peki?

Modernitenin bilimsel devrim üzerinden insanı tanrılaştıran, ruhusuzlaştıran, büyük varlık zincirini yok ederek dünyayı çölleştiren fütursuz yolculuğu, izafiyet teorisi ve kuantum fiziğiyle paldır küldür çöktü.

İkinci bilimsel devrim, Tanrı fikrini de, hakikat fikrini de izafileştirdi, insanı anlamsızlık okyanusunun ortasına fırlattı.

Şu an üçüncü bilimsel devrimi yaşıyoruz: Yapay zeka, genetik mühendisliği ve moleküler biyoloji üzerinden gerçekleşen dijital bir devrim bu.

Bilimin, insanı, Mars’a ulaştırdığı ama kendine ulaştıramadığı bir çıkmaz sokağın ortasındayız. Yarı-insan, yarı-makina bir türe (cyborg) dönüşüyor insan.

Bilimsel devrimlerin insanlığı getirdiği nokta çok net: Kaskatı, ruhsuz bir dünya inşa edildi. Dünya bir düğmeye basarak bütün dünyayı ve insanlığı yok edecek yüksek teknolojik silahların geliştirildiği insanın kendi kendini yok etme tehlikesi taşıyan bir cehennemin eşiğine sürüklendi.

İnsanlığın önünde iki seçenek var: Ya hayata anlam ve değer katacak, dünyayı yaşanabilir bir yere dönüştürecek, adaletin, merhametin ve kardeşliğin hâkim olabileceği hakikat medeniyetinin ihyasıyla yeni bir dünya inşa etmek ya da kendi eliyle her bakımdan intihara sürüklenmek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yusuf KAPLAN Arşivi