Yağ mı Şeker mi ?
Tatlılar, yağlardan çok daha zararlı. Ölçülü miktarda yağ tüketmek ve tatlılardan uzak kalmak daha akılcı.
Yağ, yaşamsal besinlerimizden biri. Önemli olan ne kadar alındığı ve hangi yağların ne oranlarda tüketildiği. Sağlıklı bir yetişkinin günlük enerjisinin ortalama yüzde 30’unu yağlardan kazanması gerekiyor. Bunu yaparken de doymuş-doymamış yağ oranlarına dikkat etmesi lazım.
Prensip olarak yüzde 30’luk oranın yüzde 10’unun doymuş yağlar (hayvansal yağlar, örneğin tereyağı), yüzde 20’sinin ise doymamış yağlardan (zeytinyağı, diğer bitkisel yağlar) gelmesi tavsiye ediliyor.
Tabiî ki daha başka detaylar da var. Örneğin doymamış yağların büyük bir bölümünün tekli doymamış yağlardan (zeytinyağı) zengin kaynaklardan sağlanması mühim bir ayrıntı. Ayrıca çoklu doymamış yağların çok özel olanları da (omega-3 yağları) düzenli kazanılmak zorunda. Kısacası gerekli miktar ve oranlarda yağ tüketmek hepimizin boynunun borcu! Mühim olan miktarı aşmamak ve doymuş-doymamış oranları konusunu üç aşağı beş yukarı ayarlayabilmek.
Şekere gelince... Bedenlerimiz daha doğrusu metabolizmamız, şeker tüketimi konusunda yağlara oranla çok daha dikkatli olmamızı zorunlu kılan bir yapılanma içinde.
Günlük şeker tüketimimizin maksimum miktarı aşağı yukarı 50 gram civarında. Bu miktara meyvelerle kazandığımız şeker de, bal ve pekmez gibi besinlerden gelen şeker de dahil.
Miktar aşıldığında ciddi problemler başlıyor. Zaten böyle olduğu için de şekerin fazlası neredeyse zehir muamelesi görüyor. İnsülin direncine yol açıyor, şeker hastalığına zemin hazırlıyor, damarlara, doku ve organlara zarar veriyor.
Özetle: Tatlılar, yağlardan çok daha zararlı. “Yağlı mı, tatlı mı” sorusunun cevabı açık ve net: Ölçülü miktarda yağ tüketmek ve tatlılardan uzak kalmak daha akılcı.
Kızartmalardan uzak durun
Kızartma zaten sağlık açısından çok önerilmeyen bir pişirme tekniği, üstüne bir de kızartma yağlarını tekrar tekrar kullanmak eklenince durum iyice vahim bir hâl alıyor.
Yağ, her kızartma sırasında kanserojen maddeler üretir. Kızartma yaparken yağın ısısı 200 dereceye kadar çıkar. Dışarıdan bakıldığında aynı görünse de yağın kimyası değişir.
Yüksek ısılarda yağ molekülleri parçalanır ve ortaya yağla hiçbir ilgisi olmayan binlerce madde çıkar.
Bunlar vücudunuzun tanımadığı maddelerdir.
Kızartma yağlarını doğru kullanmak sağlık açısından son derece önemlidir. Öncelikle, kömür parçasını andıran partiküllerden arındırmak için yağı dikkatle süzmek gerekiyor.
Bir başka önemli nokta ise saklama koşulları.
Bu yağlar asla ama asla taslarda saklanmamalı, çünkü ışık ve havayla temas ettikleri zaman bozulurlar.
Bu da, içlerinde bulunan kanserojen maddelerin artmaya devam etmesi anlamına gelir.
Kızartma yağlarını saklamanın en doğru yolu, koyu renkli bir şişeye doldurmak -şişe tam olarak dolmalı aksi halde havayla temas eder- ve mümkünse buzdolabında saklamaktır.
Özen göstermeniz gereken bir diğer nokta ise yağı üç, maksimum beş defadan fazla kullanmamaktır.
O yağın içinde ne kadar çok kızartma yaparsanız içindeki kanserojen maddeler de o kadar artar.
4 küçük tavsiye
◊ Etinizi nasıl alırdınız? Restoranlarda karşılaştığınız bu soruya “iyi pişmiş” diyerek cevap verirseniz daha sağlıklı bir seçim yapmış olursunuz. Kırmızı eti kanlı kanlı yemek, önerilen bir şey değil. Hatta en güvenlisi pişirmeden önce etin üzerine bastırarak içindeki kanı akıtmak ve “orta pişmiş” etleri tercih etmek.
◊ Tütsülenmiş yiyeceklere dikkat: Çok fazla tütsülenmiş balık tükettikleri için Japonya’da mide kanseri vakası son derece sık görülüyordu. Hatta mide kanserini erken teşhis edebilmek için endoskopi tekniğini Japonlar buldular. Tütsülenmiş gıda tüketimi azaldığı için, artık mide kanseri de azaldı. Kıssadan hisse; tütsülenmiş gıdalardan uzak durun!
◊ En sağlıklı pişirme kapları: Birincilik camların. Yemek pişirmek için güvenli yöntem cam kaplardır. İkinci sıraya emaye ve çelik tencereleri koyabilirsiniz. Çok iyi kalaylanmışsa bakır kaplar da sağlıklıdır. Teflonlar özellikle çizildikleri zaman çok tehlikelidir. Eğer teflon kullanacaksanız en azından sadece tahta kaşık değdirin ki çizilmesinler.
◊ Alüminyum folyolara dikkat: Alüminyum, ısıyla reaksiyona girerek yemeğin içine nüfuz eder. Henüz kanıtlanmasa bile bu madde Alzhemier ile ilişkilendiriliyor. Sağlığa zararlı olmadığı kanıtlanıncaya kadar uzak durmanızı öneririm. Plastik folyoların da riskli olduğunu düşünüyorum. Yağlı kâğıt hepsinden daha güvenli görünüyor. Tabii kâğıdın yanmamasına dikkat etmelisiniz.
Hangi pizza?
Pizza, İtalyanların milli yiyeceği. Bizdeki karşılığı ise “lahmacun”. Bana “lahmacun mu, pizza mı?” diye sorsanız tercihimi tereddütsüz ince hamurdan yapılmış kıtır lahmacundan yana kullanırım ama yine de kaliteli, ev yapımı pizzaya da asla hayır demem. Hele bir de odun fırında hazırlanmış, hamuru ince tutulmuşsa.
Eve servis edilen paket pizzalara gelince...
Benim bunlarla problemli olduğum, “paket pizzalara” sıcak bakmadığım malumunuz.
Tıka basa kalori yüklü, bol miktarda kötü yağ (trans yağlar) ve kötü karbonhidrat içerdikleri için paket pizzanın her türlüsünün bizim eve girmeleri yasaktır.
Bitmedi! İster evde yapılsın, ister odun ateşinde hazırlansın, isterse de Napoli’nin en iyi pizza ustasının elinden çıkmış olsun, pizzaların sosisli, salamlı, sucuklu olanlarını da asla tavsiye etmem.
Benim tercihim daima sebzesi bol ve kaliteli peynirden yapılan pizzalardan yanadır.
Oyun sırası sizin
Sağlığınızı korumak, formunuzu orta ve ileri yaşlarda da sürdürmek istiyorsanız, sağlık yönetiminizin sorumluluğunu üstlenmek zorundasınız. Sağlığı korumanın daha kolay ve akılcı, hastalık veya sakatlık sonrasında yeniden kazanmanın ise çok daha güç olduğunu artık hepimiz iyi biliyoruz.
Sağlığınızı ustaca yönetip formda ve sağlıklı bir hayat sürebilme yolunda üç temel enstrümana hâkim olmanız yeterli olacaktır: Genetik miras, biyolojik potansiyel ve yaşam biçimi.
Genetik mirası değiştirmemiz biraz zor. Ancak yaşama sanatının aynı zamanda geç ve genç yaşlanma sanatı olduğunun bilincine varmış biriyseniz, hayat kalitenizi derinden etkileyecek biyolojik potansiyel ve yaşam biçimi ile ilgili kararları almanız bir o kadar kolay olacaktır. Lütfen ihmal etmeyiniz.
Bu bölümü, sözü Dr. Weil’a bırakarak tamamlayalım:
“Hedefimiz yaşlanmanın getireceği değişikliklere uyum sağlamak, yaşlılığa en az hasar ve rahatsızlıkla ulaşmak ve hasta olma halini azaltmak olmalıdır.
Hayatın ileriki yıllarının da tadını çıkarabilmek, yaşlanmanın verdiği ödüllerin keyfini sürmek ve paylaşmak ne güzeldir. Bedeniniz elbette anne-babanızdan aldığınız genetik talimatlarla gelişip büyür. Ancak araştırmalar, çevrenin genler ve onların ifade ettiği bedensel-ruhsal göstergeler üzerinde büyük etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, doğa size bazıları iyi bazıları kötü olan belli bir el kâğıt bahşediyor, bu kâğıtları nerede nasıl kullanacağınız ise sizin kararınıza kalıyor.”