Yine Uludere... Kılıçdaroğlu'nun yaptığını "düşman" yapmaz!
Bir siyasi partinin, bir başka siyasi partiyi "rakip" olarak görmesi ve "onun önüne geçecek söylem ve eylem"de bulunması gayet normaldir... Normal olmayan, bir partinin, diğer partiyi "düşman" olarak görmesidir...
Zira, "rakip"likte "eleştiri" vardır, olmasa daha iyi olur ama "hakaret" vardır!..
"Düşmanlık"ta ise "eleştiri ve hakaret" sınırlarının çok çok ötesinde, "ağır itham"lar vardır!..
Bu "ağır itham"larda bulunan partiye de "ispat" düşer!.. Aksi halde "müfteri"likten kurtulamaz!..
ÖLÇÜYÜ İYİCE KAÇIRDI!
Önceki gün, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu dinlerken, sormadan edemedim;
"Bu adam AK Parti iktidarına rakip bir anamuhalefet genel başkanı mı, yoksa hükümeti ve ordusuyla bu ülkeye düşman bir yabancı mı?.."
Soruya cevap vermeden önce, Kılıçdaroğlu'nun ne dediğine bir bakalım...
Efendim, Bay Kılıçdaroğlu, önceki gün Dalaman'a hareketi öncesinde Esenboğa Havaalanı'nda gazetecilerin "Wall Street Journal'daki haber" ve o habere "Genelkurmay'ın yalanlaması" ile ilgili sorulara cevap vermiş ve demiş ki;
"Genelkurmay açıklama yapıyor... Bu ülkeyi Genelkurmay mı yönetiyor?.. Bu ülkenin Milli Savunma Bakanı yok mu?.. Bu ülkenin Başbakanı yok mu?.. Bu hükümetin sözcüsü yok mu?.. Genelkurmay'a top atmışlar 'sen açıklama yap'. O açıklama yapıyor, arkadan Amerika'dan yalanlama geliyor. Nasıl bir devlet bu? Nasıl bir yönetim anlayışı? Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum."
Bay Kılıçdaroğlu, hızını alamamış olacak ki, "itham çıtası"nı daha da yükseltip, şöyle devam etmiş sözlerine;
"Öteden beri dillendirdiğim bir şey var. Bu hükümet beceriksiz bir hükümet. Uludere konusunda sınıfta kalan bir hükümet. 34 yurttaşımızın katili olan bir hükümet. Nasıl oluyor da hâlâ o koltukta oturuyorlar?.. Bu hükümet süresi dolmuş bir hükümet, ülkeye yük olan bir hükümet!.."
İthamı görüyorsunuz değil mi?..
Adam, "Uludere olayı"ndan dolayı Hükümet'i suçluyor ve "34 kişinin katili" ilân ediyor!..
BDP DAHA İNSAFLI!
Hani, bunu bir "BDP'li" söylese anlardım... Ama BDP'li Hasip Kaplan bile Bay Kılıçdaroğlu kadar "hoyrat ifadeler" kullanmıyor.
O daha insaflı...
En azından "katil" demiyor!..
Dediği, özetle şu:
"Hükümet ve Başbakan, Uludere'deki insanlık suçu katliamı karşısında siyaseten sorumludur... Kimse bizi, hükümetin emri altına girmiş ve bir AKP'li gibi davranan Genelkurmay Başkanı'na inandırmaya zorlamasın."
Anlayacağınız;
Bay Kılıçdaroğlu, Hükümet'e karşı BDP'li Kaplan'dan daha şedit!..
Biri "Hükümet sorumlu" diyor, öteki aynı hükümeti; sorgusuz-sualsiz "34 kişinin katili" ilân ediyor!..
Şahsen ben, Kılıçdaroğlu'nun bu "ruh hali"ni hiç de sağlıklı bulmuyorum... Ya canı fena halde sıkkın, ya da "büyük hedef"lere vurmakla büyüyeceğini zannetme gibi bir yanılgı içinde!..
CHP'Yİ KİM YÖNETİYOR?
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün gittiği Bulgaristan'da Kılıçdaroğlu'nun; "Bu ülkeyi Genelkurmay mı yönetiyor?" suçlamasına cevap verip, demiş ki;
"Ben, Türkiye'yi CHP'nin idare etmediğini çok iyi biliyorum!"
Türkiye'yi elbette CHP idare etmiyor... Asıl sorulması gereken soru şudur:
"CHP'yi kim idare ediyor?.. Kılıçdaroğlu mu, başkaları mı?"
Bu soruya, elbette ben cevap verecek değilim... Soruya cevabı, Gürsel Tekin'in en yakınındaki adamlardan Barış Yarkadaş vermiş... Yarkadaş, "CHP'nin İstanbul İl Kongresi"ne bakıp, demiş ki;
"CHP'nin İstanbul İl Kongresi, benim de sınırsız destek verdiğim Yeni CHP'nin ölüm ilanıdır!
Her anlamıyla ölüm ilanı...
Katılımın sağlanamadığı, parti tabanının ilgi göstermediği bir kongrenin, başta İstanbul olmak üzere, Türkiye'ye verebileceği hiçbir şey yoktur. 'Partiyi Yeniden İnşa Süreci' olması gereken İstanbul Kongresi, Kılıçdaroğlu'nun lider olamadığının en basit göstergesidir.
Kılıçdaroğlu, İstanbul Kongresi'nde halka iktidar vaat edememiş, popülizmin arkasına sığınmıştır... 'Hayali düşmanlar'la zaman kazanmaya çalışmıştır...
Kılıçdaroğlu'nun CHP liderliğini taşıyamadığı ve CHP Genel Başkanlığı makamını işgal ettiğinin bilincinde olmadığı görülmüştür.
CHP Genel Başkanı, marjinal partilerin liderleri gibi konuşmuş, ana muhalefet partisi lideri olamayacağını göstermiştir.
Heyecan yaratmayan, ne diyeceği merak edilmeyen, ruhsuz, tatsız-tuzsuz bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, ne yazık ki gözlerimizin önünde eriyip gitmektedir...
Eriyen sadece Kılıçdaroğlu değil, güzel bir Türkiye'ye olan inancımızdır..."
Barış'ın sözleri çok açık:
"Kılıçdaroğlu, CHP liderliğini taşıyamıyor ve CHP Genel Başkanlığı makamını işgal ediyor... İşin garibi, bunun bilincinde de değil!..
Bir anamuhalefet partisi lideri gibi değil, marjinal bir parti lideri gibi konuşarak CHP'nin lideri olamayacağını göstermiştir!"
Bunlar, yenilir-yutulur eleştiriler değildir... İşte ben; Bay Kılıçdaroğlu'nun, "parti içinden gelen bu eleştiriler"den fena halde bunaldığını ve öfkesini de Hükümet, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'na yönelttiğini, hıncını onlardan aldığını düşünüyorum...
N'aapsın Kılıçdaroğlu;
"Partideki muhaliflerini" dövemeyince Hükümet'i dövmeye çalışıyor!..
Ancak, ne acı ki;
Komik duruma düşüyor!..
HANGİSİ GENELKURMAY?
Genelkurmay'ın, "kendi alanına giren bir konu"da açıklama yapmasından hareketle; "Bu ülkeyi Genelkurmay mı yönetiyor?" şeklinde bir soru sormak Kılıçdaroğlu'nu büyütmez, sadece küçültür!..
Adama sorarlar;
"Aynı ordu ve aynı Genelkurmay için, daha önce Kâğıttan Kaplan diyen siz değil miydiniz?.. Bu ordu kâğıttan kaplan ise, ülkeyi nasıl yönetir?"
Kılıçdaroğlu'nun sözleri elbette "ağzından" çıkıyor ama ben, "ağzından çıkanı kulaklarının duyduğundan" şüpheliyim!..
Kaldı ki;
BDP'li Hasip Kaplan'ın sözleri daha tutarlı... O, hiç olmazsa diyor ki; "Kimse bizi hükümetin emrine girmiş ve bir AKP'li gibi davranan Genelkurmay Başkanı'na inandırmaya zorlamasın!"
Gerçi o da saçmalamış ama, Kılıçdaroğlu'ndan daha tutarlı!..
Saçmalaması şurada:
BDP'li Hasip Kaplan, bir "militarist" midir ki, "Genelkurmay'ın, Hükümet'in emrinde olmasına" karşı çıkıyor?..
Ya, ne olacaktı ki?..
Genelkurmay Başkanı, "Hükümet'e bağlı" olmayacaktı da, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi "başına buyruk" mu hareket edecekti?..
Bunu mu istiyor BDP?!?..
Şu hâle bakın;
Bay Kılıçdaroğlu diyor ki; "Bu ülkeyi Genelkurmay mı yönetiyor?" BDP'li Hasip Kaplan da, aynı Genelkurmay'ı "Hükümetin emrine girmekle" suçluyor?..
Acaba, hangisi doğru?..
O kadar zor bir soru ki;
"Seyirci jokeri"ni de kullansanız, "yüzde 50" hakkınızı da kullansanız, ya da "telefon jokeri"ni kullansanız, zor cevap verirsiniz.
Size sorarlar:
"Emin misiniz?"
CHP ve BDP'ye güvenip de, sakın onların dediği demeyin!.. Zira, her iki parti de; bırakın "özgür" olmayı, "özerk" bile değil!..
Kendi içlerinde "barışık" olmayan partilerin, başka partileri "düşman" gibi görmesi, gayet normaldir!..
Adamlar "barış" yüzü görmemiş ki!..
Hep kavga!.. Hep kavga!..
Uludere'de İsrail çıkarı!
Nüfusları, "ABD nüfusunun yüzde 2'si"ni bile bulmayan Yahudiler, "Amerikan medya ve eğlence dünyası"nın "yüzde 80'ini" ellerinde tutarlar.
Aklınıza gelebilecek hemen hemen tüm medya kuruluşları bu insanların ellerindedir... Meselâ; New York Times, en yakın rakibi Washington Post, New York Post, Wall Street Journal, New York Daily, Boston Post; Newsweek, Time, Us News & World; Google, AOL, MTV, CBS, ABC ve NBC; Paramount & Dream Works film stüdyoları, Blockbuster, Videos, Time Warner, Twentieth Century, Walt Disney ve benzerleri!..
Bunlar sadece birkaçı... Avrupa, Kanada ve İngiltere'de de; yüzlerce televizyon kanalı gazete, radyo ve dergiler hep "Yahudi patronların ya da yöneticilerin himayesinde" çıkar...
Bu sebeple, bu medya organlarında İsrail hakkında "olumsuz" bir haber görmek neredeyse imkânsızdır.
Görünmeyen "filtre" hep devrededir!..
"Çarpıtma, yanlış aktarma, saklama, abartma, eksik bilgi verme" gibi tüm "ilke"ler hep canlıdır ve sürekli tedavüldedir!..
Hani, çok gürültü koparan Wall Street Journal'daki, "Uludere İstihbaratı Amerika'dan" haberi vardı ya, işte bu haberin hem "zamanlama"sına, hem de "İsrail güdümlü gazete"de çıkmasına bakın ve değerlendirmeyi ona göre yapın!..
Bu haberden "İsrail'in çıkarı" neydi acaba?..