Yolculukta tutulan oruç daha hayırlıdır
AYET-İ KERİME
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.”
(Âl-i İmran Sûresi-92)
HADİS-İ ŞERİF
“Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölümü bertaraf eder.” (Tirmizî, Zekât 28)
Herkesin malumu olduğu vechile; ramazân-ı şerîf ayının orucu her Müslüman, akıllı, bâliğ, mukîm ve sahîh kişi üzerine farzdır.
İmâm-ı Rabbânî (Kaddesallahu Sirrahû) Hazretleri’nin sahîh bir ilhama dayanan beyânı üzere;
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyet-i kerîmesinde cennete girme vaadi kendisine bağlanmış bulunan “İmân”; inanılması gereken altı esas ve teferruatına şüphesiz bir şekilde inanmaktır.
“Sâlih amel” ise; İslâm’ın beş şartıdır ki bunlardan biri de “Ramazan Ayının Orucu”dur.
DOĞRU SÖYLEDİYSE CENNETLİK
Nitekim Talha İbn-i Ubeydillah (Radıyallahu Anh)dan rivâyet edilen şu hadîs-i şerîf bu görüşün doğruluğunu teyid eder mâhiyettedir:
“Bir Arabî başının saçları dağınık olarak Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e geldi ve:
“Yâ Rasûlallah! Allâh-u Teâlâ benim üzerime namazdan neyi farz kıldı, bana haber ver?” dedi.
Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):”Beş vakit namaz (farz etti), ancak senin gönlünden koparak bir şey kılman müstesna.” buyurdu.
Bunun üzerine o zat:”Allâh-u Teâlâ benim üzerime oruçtan neyi farz kıldı, bana haber ver?” dedi.
Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Ramazan ayını farz kıldı, ancak senin içinden gelerek bir şeyi nâfile olarak yapman müstesna.” buyurdu.
O zat:”Allâh-u Teâlâ’nın benim üzerime zekâttan farz kıldığı şeyi bana haber ver?” dedi.
Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o zata İslâm’ın ibadet yollarını (zekâtı, miktarlarını, hac ve hükümlerini) haber verdi.
Bunun üzerine o Arabî:
“Sana (hakkı) ikram eden Allâh-u Teâ-lâ’ya yemin ederim ki, ben kendiliğimden gönüllü hiç bir şey yapmam, ama Allâh-u Teâlâ’nın benim üzerime farz kıldığı şeylerden de hiç bir şeyi eksik yapmam.” dedi.
Bu sözün üzerine Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Eğer doğru söylediyse, felah buldu.” yahutta:”Eğer doğru söylüyorsa, cennete girdi.” buyurdu. (Buhârî, Savm:1, 2/225)
SEFERİ SAYILMAK İÇİN...
Bu farziyete ehliyet hususunda saymış olduğumuz vasıfların izahına gelince;
a-“Müslüman” kaydıyla, kâfirler,
b-“Âkil (akıllı)” vasfıyla, deliler,
c-“Bâliğ (buluğa ermiş)” sıfatıyla, çocuklar,
d-“Mukîm” olma özelliğiyle, İslâm’a göre yolcu sayılmak için gerekli şartlara haiz kimseler,
e-“Sahîh (sıhhatli)” nitelemesiyle de, hastalar bu yükümlülükten hariç kalmışlardır.
Burada izâha muhtaç olan son iki şart üzerinde duracak olursak, dinimizde seferî sayılmak için şart olan mesafe, seksen bir buçuk kilometrelik bir yoldur.
ALLAH’IN HEDİYESİNİ REDDETMEK
Buna göre; kişi yaşadığı şehre veya kasabaya yahut köye bitişik bulunan binaları bitirdikten sonra, varmayı hedeflediği yere kadar en az bu kilometreyi kat etmekte ise, seferî sayılacağından bu esnada kılacağı dört rekatlık farz namazları ikiye indirir.
Bu Hanefî mezhebimizce bir zorunluluktur. Bu yüzden dört kılsa, Allâh-u Teâlâ’nın hediyesini reddeden konumuna düşerek günâhkâr olur.
Ama oruç böyle değildir, zira:
“(Yolculukta) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Eğer (orucun sevabını) bilmekte olsaydınız (onu tercih ederdiniz)!” (Bakara Sûresi:184) kavl-i şerîfince, ramazân-ı şerîf ayına denk gelen yolculuklarda oruç tutmak azîmetle amel olur.
Fakat tutmamaya da ruhsat vardır. Nitekim Enes (Radıyallahu Anh)ın rivâyetine göre: “Bu durumda, sahâbe-i kirâmdan tutanlar da, tutmayanlar da olmuştur, kimse de kimseyi ayıplamamıştır.” (Buharî, Savm:37; Müslim, Sıyam:95-99; Ebû Dâvûd, Savm:42; Nesaî, Sıyam:59, Muvatta’, Sıyam:23; Ahmed ibn-i Hanbel:el-Müsned:3/45, 50,74)
GÜNE-GÜN ÖDENMELİ
Zor yolculuklarda ve hele de kavurucu sıcaklarda bu ruhsat, kullar hakkında büyük bir kolaylıktır. Nitekim:
İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhuma)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallal-lâhu Aleyhi ve Sellem):
“Şüphesiz Allâh, günahların işlenmesini istemediği gibi, (bazen de ihtiyaç oldu-ğu anlarda) ruhsatlarının yapılmasından hoş-lanır.” buyurmuştur. (Ahmed ibn-i Hanbel, no:5866, 2/108; Bezzar, no:988, 999; Heysemî, Mecma’u’z-zevâid:No:4939, 3/382)
Tabi ki memleketine döndüğünde, ramazân ayından tutamadığı günler sayısınca güne-gün olarak oruç borcunu ödemek zorunda olduğu:
Artık içinizden hasta yahut bir yolculuk üzere bulunan kişi, (ramazân-ı şerîf dışındaki) sayılı diğer günler (tutar)!” (Bakara Sûresi:184) âyet-i kerîmesi ile bildirilmiştir.
ARAÇ FARK ETMEZ
Şu da bilinsin ki; bu mesafeyi, yaya olarak yahut binek sırtında veya arabayla ya da birkaç saat içinde uçakla kat etmiş olmak arasında bir fark yoktur.
Zira fıkıhlarımızda “Tayy-i mekân” tabiri yer almaktadır.
Evliyânın göz açıp kapayacak kadar kısa bir zaman diliminde dünyanın bir ucundan diğer tarafına gidebildikleri, tevâtür derecesine ulaşmıştır ki onların bu yolculuğu dahi seferî sayılmıştır.
Ancak gidilen yerde on beş gece gecelemeye niyet edilmişse, bu günler zarfında başka yerler gezilse de, geceleri aynı mıntıkada kalınacaksa, o zaman seferîlik kalkacağından, namazların dört kılınması, oruçların da vaktinde tutulması şart olur.
MÜSLÜMANA YAKIŞMAZ
Günümüzde sıcak iklimlerde bulunan bazı Müslümanların ramazân-ı şerîf ayı geldiğinde sefere çıkmaları, sonra serin zamanlarda kısa sürelerde güne gün tutmaları, hiç de yakışır bir davranış değildir.
Nitekim bir sonraki yazılarda orucun faziletiyle ilgili olarak okuyacağınız müjdeler, elbetteki hiç zorlanmadan oruç tutanlara değil, ciğeri yanarak, ağzı kuruyarak ve zahmet çekerek oruç tutanlar içindir.
Dolayısıyla, niyetlerimiz dâhil her şeyimizden hakkıyla haberdar olan Rabb’imize karşı dürüst davranmalı, gerekli bir iş varsa ramazân-ı şerîf ayında yolculuğa çıkmalı, hıyn-i hâcette de bu ruhsattan istifade etmeliyiz.
Yoksa mevsimleri kollayıp, bunu bir âdet hâline getirmemeliyiz.