AK Parti aciz kaldı! AÇILIM KAPANSIN!
Aman Yarabbi!
Neler konuşuluyor..
Biri OHAL diyor.. Biri "Neden sen asmadın" diyor..
Biri "erken seçim" diyor; biri “Şehitlerimiz üzerinden siyaset yapmayın” diyor. Kavgadan istifade biri de çıkmış, “Özerklik” diyor; açık açık “askere gitmeyin” çağrısı yapıyor..
Milletin kafası ise yine fena karışık.. Sadece milletin değil; milletin vekilliğine soyunmuş bir çok siyasetçinin, gazetecinin ve aydınım diye geçinen zevatın da aklı hayli karışık. Her dilde ayrı bir saçmalık.. “Öcalan muhatap alınsın mı alınmasın mı? PKK ile masaya oturulsun mu oturulmasın mı?” ..
Sanki; PKK’ya hiçbir şekilde terör örgütü demeyen bir parti bozuntusunu Meclis’te tutmak PKK’yı muhatap almaktan farklıymış gibi…
Sanki; İmralı’yı PKK’nın karargahı gibi kullanan, her fırsatta açıklamalarıyla örgütü yönlendiren, Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutan Öcalan’ı yaşatmak, onu muhatap almakla aynı değilmiş gibi..
Sanki; 30 yıldır binlerce fidanımızı toprağa düşüren bu kanlı örgütün, hedeflerinin ne olduğunu hala anlamamışız gibi.
Şimdi bir de sorunun çözümü için Açılım’ı daha da açacağız ve PKK ile masaya oturacağız.
İtiraf edeyim ben korkmaya başladım.. Ben dahil AK Parti iktidarını cesur olmakla niteleyen bizler şimdi bu gözü karalığı nasıl açıklayacağız. Böyle bir ihtimalin konuşulmasına dahi izin vermek, devletin kendi acziyetini itiraf etmesinden başka nedir? Bu tehlikeli gidişe dur dememek topraklarımız üzerinde yaşayan diğer farklı etnik kimliklere Türk devletine nasıl kafa tutacaklarını, bizi nasıl içinden çıkılması zor bin cendereye sokacaklarını öğretmek değil midir?
Size haklarınızı ve istediklerinizi vermemizin tek yolu var; Silah al dağa çık..
Düşündükçe insanın çıldırası geliyor; Öcalan olmadan bu terör bitmezmiş?
PKK’yı muhatap almadan ve hatta masaya oturulmadan terör belasından kurtulmanın imkanı yokmuş! Öyle Kürtçe kanal kurmakla, bir iki köyün adını Kürtçe yapmakla hoş olmuyormuş gönülleri. Yetmiyormuş “Tamam devlet olarak biz de anlayamadık sizleri, yanlış yaptık” demek. Daha karşılıklı oturup konuşmamız lazımmış; kahvelerimizi yudumlarken, Diyarbakır merkezli özerk bir yönetimin nasıl kurulacağını dinlememiz lazımmış ağızlarından.. Gülüşerek, bakışarak..
“Oldu olacak siz bağımsızlığınızı ilan edin, uğraşmayın öyle özerk idareyle filan” diyerek, şöyle Güneydoğu’yu diledikleri gibi talan etmelerine müsaade etmeliymişiz daha..
Yüzlerce şehidimizin kemiklerini sızlatarak..
İŞTE GERÇEK BU!
Bu dayatmanın, Türkiye’yi kana bulama tehditlerinin başka bir anlamı yok; ufak ufak kurulacak Kürdistan fikrine alışın demekten başka! Açılım artık Türkiye’nin kendi öz eleştirisini yaptığı, Kürtlerin ve Türkiye içinde yaşayan diğer halkların sorunlarını ve taleplerini anlamaya çalışan ve bu yolda çözümler sunan bir konseptten çıktı. ( Belki de hiç girmemişti) Açılım artık sadece kurallarını PKK’nın koyduğu bir oyuna zorunlu dahil oluşun adı oldu.
Peki ne yani bu dayatmayı kabul mü edeceğiz?
Elbette ki hayır!
Önce itiraf edeceğiz hükümet olarak; “Niyetimiz düzgündü ama yöntemimiz yanlış oldu” diyeceğiz.
Sonra bir türlü Açılamamış haliyle bile tam bir felaket olan Açılımı kapatacağız..
Yerine ortak çıkarlarımızı önceleyen, daha bütüncül söylemler geliştireceğiz. İsim koymadan, “şu açılımı, bu açılımı” demeden, vatandaşım diyerek, herkesi ama herkesi eşit görerek, herkese ama herkese eşit hizmet sunarak bu belalı günleri aşacağız.. İktidarı muhalefeti vatan için, halk için bir araya geleceğiz.
Zarardayız; ama kara geçeceğiz..
Zira vatan toprağı ucuz siyasi emellere alet edilemez.
Zira anlama ve anlaşma dili şiddet ve kan olan bir örgütle, neyin başında oturursanız oturun anlaşmaya varılamaz..