Ahmet ÇİÇEK

Ahmet ÇİÇEK

Başbakan Cemaate Neden "Örgüt" Dedi?

Başbakan Cemaate Neden "Örgüt" Dedi?

Hükümet ile camia arasında yaşanan sorun bugüne ait bir durum değil. 2009'dan beri kendini hissettiren soğuk savaş bugünlerde cümle âlemin malumu olacak şekilde ısındı.

Aslında bugün yaşananlar hiç de sürpriz değildi. Meseleyi doğru okuyanlar için bugün, tahminden öte beklenen bir şeydi. Şöyle geçmişten alıp gelinen noktayı özetlemiş olalım;

Cumhuriyet kurulmadan evvel İttihat Terakki'den devralınan bir derin yapılanma vardı hâlihazırda. Adına Teşkilat-ı Mahsusa ya da başka bir şey diyebiliriz. Bu yapı cumhuriyet kurulduktan sonra da derinleşerek varlığını sürdürdü. Gazi Paşa da bir dönem içinde olduğu bu yapının kendini ve cumhuriyeti tehdit eder olduğunu farkettiğinde çeşitli manevralarla tasfiye yoluna gitti. Kısmen başarılı gibi görünse de bu yapı Menderes döneminden itibaren iç siyaseti dizayn edecek kabiliyete ulaştı.

Bu vesayet düzeni sadece siyasi kurumları ve iktidarları değil, ideolojik kurum ve teşkilatları da tehdit etmekteydi. Meseleye güncel boyuttan baktığımızda Başbakan Erdoğan'ın da, Fethullah Gülen'in de geldiği gelenek bu vesayet düzeninden çok çekti. Velhasıl gün geldi bu vesayeti ortadan kaldırma adına iki gelenek ittifak halinde neticeye ulaştı. Ergenekon adıyla meşhurlaşan yapı büyük ölçüde çökertildi.

Eski vesayet çöktü. Peki, bundan sonra ne olacaktı?

Başbakan'a göre devletin yeni bir vesayete ihtiyacı yoktu. Ülkenin kırmızıçizgileri milli çıkarlar olmalıydı ve bunu milli irade ile ittifak halinde devlet garanti altına almalıydı.

Camia ise vesayetin yeni sahibi olma arzusundaydı. Hâlihazırda birçok kurumda mevkiilenmişti ve bu mevkilerde bulunan kişiler en üst düzeyde nitelikli kişilerdi. Hem de vatanseverliklerinde de bir beis yoktu.

Camiadan gelen istek ve yönlendirmeler devam ederken "One Minute", "Hakan Fidan", "Mavi Marmara", "Oslo" gibi gelişmelerde ayrışmalar günyüzüne çıktı. Zaten vesayetten yana olmayan Başbakan 2009 yılından itibaren sessiz sedasız camiayı kadrolardan tasfiye etmeye başlamıştı. Bütün bu gelişmeler ipleri olabildiğince gerginleştirdi.

Camia işin dönülmez noktada olduğuna ikna olunca ilk defa Gezi Olaylarında dolaylı olarak, Dersaneler meselesinde doğrudan ve açıkça kamuoyuna yansıyan biçimde hükümete ve Başbakan'a karşı cephe aldı. Ve 17 Aralık Operasyonu… Seçimler öncesi oldukça hassas bir konudan muhteşem bir organize ile cesurane Sivil Darbe teşebbüsü…

Şu an ki durumda halk açısından da mevzu karışık. Kuşbakışı manzarada bir camia var ortada. Tabanı cemaat olarak görünüyor, tavanı örgüt. Bu arada cemaat algısında da hızlı bir çöküş dikkat çekiyor. Öyle ki örgüt bir şekilde mücadelesinde başarı sağlasa da cemaat eski ihtişamını bulamayacak gibi görünüyor.

Gelinen noktada Başbakan Erdoğan camiayı "örgüt" olarak nitelendirdi… Evvelen de "inlerine gireceğiz" tehtidi gelmişti. Acaba bu nokta neyi ifade ediyor?

Ben kendi fikr-i acizaneme göre "hizmet" sıfatını kullanmayacağımı evvelen ifade etmiştim. Diğer cemaatlere haksızlık etmemek için "cemaat" tabirinden yana da değilim. Başbakan Erdoğan "örgüt"olarak hitap ediyor ama ben silahlı terör gruplarını çağrıştırdığı için insaf edip "camia" diyeceğim. Her şeye rağmen içerisinde çok değerli, çok beyefendi, çok fedakâr, rıza-i ilahi dışında bir umarı olmayan çokça insanlar var.

Öte yandan "örgüt" nitelemesi tamamen haksız bir itham mı? Aslında değil. Başbakan Erdoğan penceresinden bakıldığında muhatap olduğu yapı Ergenekon Terör Örgütü ile aynı paralelde. Her ikisi de milli iradeyi tehdit ediyor. Her ikisi de vesayetten yana. Lakin yine de terör ifadesinden ictinap ederek "örgüt" demekle yetiniyor.

Görüntünün perde arkasında başka bir şey daha var. Camia bilinen teşkilatının dışında "paralel devleti" oluşturacak biçimde gizemli bir teşkilata da sahip. Ve her şeyden önemlisi bu teşkilatın varlık sebebi; vesayeti ele geçirmek. Teşkilatın alt yapısı ve sistemi bu maksada göre dizayn edilmiş. Bu sistem, müthiş bir tedbir kültürü ile de muhafaza edilmiştir. Sisteme erken yaşlarda tespit edilen zeki ve cesur çocuklar dahil ediliyor. Bu çocuklar aldıkları özel terbiye ve eğitimle en üst düzeyde tedbir alt yapısı ile yerleştirilmesi öngörülen kritik birim ve kurumlar için yetiştirilir. Tedbir sebebiyle çoğunlukla camianın kurumları dışında tutulurlar. Kendileri için öngörülen kurumlara yerleşseler dahi mümkün mertebe kendilerini afişe etmezler. Yeri gelir, camia aleyhinde bir pozisyoda dahi görüntü verebilirler. Dindar kimliklerini tespit etmek de zordur, tedbir boyutu bu konuda da önemli. Kritik gün gelip iş başa düştüğünde vazifelerini icra etme konusunda bir an bile tereddüt etmeden mütliş bir özgüven ve cesaretle manevralarını yaparlar.

Fakat Hasan Sabbah fedaileri gibi şiddet yanlısı bir yöntemleri yoktur bunların.  Devletimizin en hassas ve kudretli kalemi yargıdır. Gelenek haline gelmiş kabullerimiz sebebiyle yargı kararlarına karşı boynumuz kıldan ince. Ve üç devlet erki arasında en imtiyazlı olanı. Tabi bu erkin altyapısını oluşturmak için gerekli olan emniyet ve istihbarat. Camianın manevra merkezleri buralar.

Camia kendi akibetini gördüğü andan itibaren hükümeti tasfiye edebilmenin malzemelerini toplamaya koyulmuştu. Şimdilerde bu malzemelerle tasfiye hamleleri gündemde. Fakat hükümet de camiayı iyi tanıyor ve onun manevra kabiliyetini çeşitli müdahalelerle akamete uğratıyor. Bu sırada bazı müdahaleler demokratik usullerin dışına taşsa da toplumsal algıyı yöneten izahatlarla toplumsal anlayış temin ediliyor.

Sonuç ne olur bilinmez ama bir gerçek var ortada… Camia her halükarda kaybedecek. Asıl sorun şu Ak Parti de mühim değil; millet ve devlet ne kaybedecek, ne kadar kaybedecek?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Ahmet ÇİÇEK Arşivi