Bul 367’yi, değiştir Anayasa’yı... Yoksa, sus!
Öncelikle, bir “durum tesbiti” yapmak için sorumuzu soralım: 12 Eylül 1982 Anayasası ile getirilen “seçim barajı” niçindi?.. Elbette, o dönemin MSP’si gibi “İslâmcı” addedilen partilerin Meclis’e gelmelerini “engellemek” için!..
Öyle ya;
MSP gibi bir parti, aldığı yüzde 8 oyla “iktidar ortağı” olmuş, “Türkiye’nin laik düzenine yön vermeye” kalkmıştır!..
O halde ne yapmak lâzım?..
“Yüzde 10 barajı” getirmek lâzım ki; “İslâmcı” veya “Komünist” partiler Meclis’e girip de “koalisyon ortağı” olmasın, “Beyaz Türkler”in sofrasına oturamasın!..
Kısa ve öz ifadesiyle;
Amaç, “Anadolu’yu engellemek”ti!..
İstiyorlardı ki;
Anadolu insanı “ırgat” olup tarlada çalışmaya, “işçi” olup “vergi” vermeye ve evlenip, orduya “asker” yetiştirmeye devam etsin!..
Ama, “Beyaz Türkler”in kurduğu “saltanat”a hiç ama hiç dokunmasın!..
Kim ne derse desin;
“Darbe Anayasası”na “yüzde 10 barajı”nın konulmasındaki asıl amaç budur!..
Ki, bu amaç; daha sonraki yıllarda “katsayı” ile pekiştirilmiştir!.. 12 Eylül 1982 Anayasası’nda “yüzde 10 barajı”nı koyup, “dindar insanlar”ın Meclis’e gelmesini engelleyen “darbeci” zihniyet, “28 Şubat Darbesi”nden sonra da; İmam Hatip Liseleri”nin “orta” kısımlarını kapatmakla kalmamış, “İHL mezunları”nın önüne “katsayı engeli” koymuştur!..
Amaç aynıdır:
“Dindar insanlar”ın önüne “yüzde 10 barajı” koyup, nasıl ki Meclis’e girmelerini engellemişlerdir, “katsayı barajı” koyarak da, o insanların çocuklarının “üniversite”lere girmesini engellemek istemişlerdir!..
Şunu söylemeye çalışıyorum:
Bugün “yüzde 10 barajı”nın yüksekliğinden şikâyet edip “aşağı çekilmesini” isteyenler; “kendi kazdıkları kuyuya, kendilerinin düştüğünü” kabul ve itiraf etmek zorundadır!..
Öyle ya;
“Anadolu insanı ve çocukları”nın önüne “baraj” ve “katsayı” engelini koyan kendileridir!..
Bugün kalkmışlar, ağlaşıyorlar!..
Hiç kusura bakmasınlar;
Kendi düşen ağlamaz!..
1991’DE NİYE DEĞİŞTİRMEDİNİZ?
Dün “12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesi”ne “hayır” diyerek, ya da “boykot” ederek karşı çıkanların bugün “ağlaşma”ya hakları yoktur!..
CHP’liler, kalkmış, “Hemen değiştirelim” ve “Yüzde 10 barajını kaldıralım” diyorlar!..
Merak ediyorum;
Bunların aklı “yumurta kapıya dayanınca” mı çalışmaya başlıyor?.
“30 yıldır” neredeydiniz beyler?..
Bu vesileyle, bir “hatırlatma”da bulunmak istiyorum.
Yıl 1991... O yıllarda, ya “kendini güçlü hissetmeyen” ya da “HEP’in yüzde 10 barajına takılacağını” düşünen SHP, bir “ittifak” kurup, “HEP’le birlikte” girdi seçime...
“Yüzde 20.08 oranında oy” aldılar.
Toplam “88 milletvekili” çıkardılar.
Bunun 13 tanesi HEP’lilerdi!..
Murat Karayalçın liderliğindeki işbu SHP, daha sonra “DYP ile koalisyon” kurdu, “hükümet ortağı” oldu!..
20 Kasım 1991’de kurulan DYP-SHP Koalisyonu, 5 Ekim 1995’e kadar “iktidar”da kaldı!..
Şimdi sormazlar mı adama;
“Yüzde 10 barajı”nı geçmek için “HEP ile ittifak” kurmak zorunda kalan adamlar, “iktidar”da kaldıkları “4 yıl” boyunca niye “baraj”ı kaldırmadılar?..
Şu hâle bakın;
“Yüzde 10 barajı”nı zar-zor aşmış adamlar, daha sonra ne “baraj” düşünüyor, ne de göl!..
Ama bugün kalkmışlar;
“Hemen kaldıralım” diyorlar!..
Adama sorarlar;
“Senin anan güzel mi?”
Madem kaldırmak istiyordunuz;
O zaman niye kaldırmadınız?..
“Geçti Bor’un pazarı,
Sürün eşeğinizi Niğde’ye!”
NAZIM HİKMET SOKAK’TA KALDI!
Bunlar var ya, bunlar;
Kendileri “ağa”dır, “paşa”dır, “bey”dir ya; ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmazlar, hep “uşak” kullanırlar!..
Kendileri dışındaki herkesi “uşak” görür, her işi onların yapmasını isterler!..
Herkes, “babalarının uşağı”dır ya!..
Geçtiğimiz günlerde, Ankara’da, bunun canlı bir örneğine şahit olduk.
Tarih 16 Nisan 2011...
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi toplantı halinde... CHP Grubu, bir teklif veriyor:
“Şair Nazım Hikmet Ran’ın adı, Ankara’da bir caddeye verilsin!”
Hay hay!.. Emriniz olur!.
Nasıl istersiniz?.. “Paket” mi yapalım, burada mı yersiniz?..
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in tepesi atıyor tabii... Gökçek, “Çankaya’da Nazım Hikmet adını taşıyan bir sokak zaten var!.. Ama isterseniz, o sokağın adını Şair Nazım Hikmet olarak değiştirebiliriz” diyor.
CHP’liler, “Olmaz” diyor; “Sokağa değil, caddeye verelim!”
CHP’li üyeler “laga-luga” yapmaya başlayınca, Meclis’in İsimlendirme Komisyonu Başkanı Ahmet Tunç söz alıyor ve diyor ki;
“Şubat 1994’te; Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin de onayıyla Çankaya’da bir sokağa Şair Nazım adını veren Çankaya Belediyesi’dir!..
Lütfen dikkat; tarih 1994’tür!..
Yani, CHP iktidardadır!..
Dahası;
Hem Ankara Büyükşehir Belediyesi, hem de Çankaya Belediyesi CHP’nin elindedir!.. O dönemde, bir sokağın adını Şair Nazım olarak koyan CHP’liler, bugün Hikmet’inin de konulmasını istiyor!.. Hem de, bir caddeye!..
Hikmetinden sual olunmaz ama, sormak lâzım CHP’li üyelere;
Hem Hükümet’teydiniz, hem de Belediye elinizdeydi... O zaman, neden Hikmet’ini de koymadınız?”
Araya Melih Gökçek giriyor;
“Sizin iktidarınızda değeri sokak kadar olan Nazım Hikmet, şimdi cadde kadar mı oldu?!?”
Hani, derler ya;
“Doğru söze hacı emmin ne desin?”
Bu da, böyle bir “doğru” işte!..
Adama sorarlar;
1994’te hem “Hükümet”te, hem de “Belediye”de “iktidar” olan sizdiniz!.. Niye o zaman “cadde”ye vermediniz de, “sokak”la yetindiniz?..
Nazım Hikmet’in adını “Bulvar”a verseydiniz, kim ne diyebilirdi ki?..
Ama, dedik ya;
CHP’liler “yapmadıkları” şeyi “başkalarının yapmasını” isterler!..
“Babalarının uşağı” var ya!..
Hep, emrederler!..
CHP, UCUZ POPÜLİZM YAPIYOR!
Bugün yaptıkları da budur!..
Dinlediniz herhalde...
CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu, YSK’nın “7 BDP’liyi veto etmesi”nden sonra dedi ki;
“Meclis’i hemen toplayalım; Anayasa dahil yasaları değiştirelim ve YSK’nın koyduğu engeli aşalım!”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin de aynı minvalde dedi ki;
“İktidar partisi hazırsa, biz de hazırız!.. Meclis Başkanı Parlamento’yu çağırır, Parlamento; ek bir yasayla ya da Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirerek bunu düzeltebilir... Olayı, sadece YSK’ya havale etmek çok doğru bir şey değildir, insafsızca bir şeydir!”
Gerek Bay Kılıçdaroğlu’nun, gerek Gürsel Tekin’in bu sözleri; hem “olmayacak duaya amin demek”tir, hem de “ucuz popülizm”e soyunup, “tribünlere oynamak”tır!
Bu konuşmaları yapıyorlar ki;
Kürtler, CHP’yi “özgürlükçü” zannetsin ve “devlet partisi” olarak görmekten vazgeçsin!..
Hani, azıcık da olsa, bir “oy devşirebilir miyiz?” hesabındalar!..
Halk “enayi” ya; kendileri “uyanık”, insanlar “keriz” ya, nasıl olsa yerler bu numarayı!..
Oysa, herkes biliyor ki;
Meclis, “bugün” toplanıp, “seçim yasası”nı değiştirse bile, bu değişiklik “ancak 1 yıl sonra” uygulanır!..
Çünkü, “anayasa” böyle!..
Hadi, diyelim ki; “Anayasa’yı da değiştirmeye” kalktınız!..
Bunun için, “en az 367 milletvekili”nin oyu gerekiyor!..
Peki, 367’yi bulabilir misiniz?..
Nah bulursunuz!..
AK Parti’den 167, CHP’den 64, MHP’den 27 milletvekilinin, yani toplam “258 milletvekili”nin “üstü çizilmiş” iken, nasıl bulacaksın 367’yi?..
Meclis Başkanı Parlamento’yu çağırsa bile, “küskün 258 milletvekili” hiç kulak verir mi bu çağrıya?..
Uzun lâfın kısası;
Bu saatten sonra, ne “yasa”lar değiştirilir, ne de “anayasa!”
Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu ve Tekin’in sözleri, sadece ve sadece “tribünlere oynamak”tır, “ucuz popülizm”dir!..
Böyle bir “kaos”un oluşmasına, bir “kriz”in doğmasına madem ki “yüzde 10 barajı” sebep olmuştur, o zaman sorarlar adama; “1994-1995 arasında” neredeydiniz?..
Hadi, onu da geçtik;
“Seçim barajı”nı getiren “12 Eylül Darbe Anayasası”nın değişmesine niye “hayır” dediniz, niye “boykot” ettiniz?..
Bırakın “yüzde 10 barajı”nı;
Çok sevdiğiniz Nazım Hikmet’in adını bile “sokağa düşüren” siz değil misiniz?.. Dün, Nazım Hikmet’i “sokak”ta bırakanlar, bugün kalkmış “Barajı kaldıralım” diyor!..
Siz, bu kafayla; değil “baraj”ları, “garaj”ları bile kaldıramazsınız!..
Çünkü, “dürüst” değilsiniz!..
Çünkü “samimi” değilsiniz!..
Siz, “halkın önündeki engelleri kaldırmak” şöyle dursun, tam aksine, “utanç duvarları” örersiniz!..
İsmet İnönü öyle demiş ya;
“Millet sizin düşmanınızdır!”
Çünkü siz, “CHP’li ağalar”sınız!..
Amaç bağcıyı dövmek mi?
Ne yalan söyleyeyim; önceki gün akşama doğru “YSK cenahı”ndan gelen “geri adım” sinyallerinden sonra biraz rahatlamış ve “veto krizi”nin aşılıp, durumun normale dönmeye başlayacağını düşünmüştüm...
Dün sabah da, “BDP’li adaylar”ın, “YSK’nın istediği evrakları” alıp Ankara’ya ulaştırdıklarını, YSK’nın da itirazları “bugün görüşmeye” başlayıp, “engelleri kaldırma” yönünde bir eğilim içinde bulunduğunu öğrenince, “Tamam” dedim; “Artık şiddet gösterileri biter!”
Ama, o da ne?.. Birileri, “derin oyun”a alet olmaya yemin etmiş olmalı ki; “polis”e taş ve molotofkokteyli atmaya devam etti... Bununla da yetinmeyip, Diyarbakır’da olduğu gibi; “Belediye’ye ait iş makinaları”nı polisin üzerine sürdüler!..
Sonuç: Bismil’de 1 ölü, 2 yaralı!..
“Olumlu hava”nın yerini, yine “kara bulutlar” aldı!..
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Çankaya’da Abdullah Gül’le randevusuna gitmek yerine, Bismil’e hareket etti.
Ben de, düşünmeye başladım: Bu BDP’li vatandaşların derdi “üzüm yemek” midir, yoksa “bağcıyı dövmek” mi?..
Görünen o ki; talepleri “barış” ve “demokrasi” değil, “şiddeti sürdürmek”tir!..
Ama, kaybeden “Türkiye” değil, “kendileri” olur!..