Dostoyevski’nin Köpeği ve Köpekleşme!
Dostoyevski’nin “Ölüler Evinden Anılar” adında nefis bir kitabı vardır. Yazarın Sibirya’daki hapishane deneyimlerini kaleme aldığı, diğerleri gibi karanlık bir kitaptır bu.
Kitapta hapishanedeki hilkat garibelerine dair öyle ilginç manzaralar, öyle gözlem ve tahliller vardır ki okurken insan, elinde olmadan ürperir.
İşte bu kitapta bahsi geçen tuhaf ve sonradan da baya meşhur olmuş bir köpek vardır.
Daha doğrusu bir karakter tipolojisidir bu, köpek değil...
Dostoyevski, köpeği hastalıklı muhayyilesi ve o deruni gözleriyle izleyerek, hakikatini kavramaya çalışır.
Köpek kimse tarafından sevilmemektedir. Yanından geçen her mahkum zavallı köpeğe bir tekme atmaktadır. Hatta daha da tuhafı, köpek, mahkumlar yanından geçerken kaçmamakta ve mahkumların ona rahat vurabilmesi için tekme pozisyonu almaktadır. Hem mahkumlar hem de köpek bu durumu kanıksamışlardır.
Dostoyevski günün birinde bu köpeğe yaklaşır ve kendisinden bekleneceği gibi onu sevgiyle okşar…
Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra havlayarak yanından uzaklaşır. O günden sonra köpek bir daha Dostoyevski’ye yaklaşmaz ve onu nerede görse havlayarak kaçar.
****
Bu tasviri ilk okuduğumda aslında bunun çok tanıdık bir insan tipi olduğunu düşündüm. Hayatında hiç sevgi görmemiş, yetiştiği aile içinde hiç değer verilmemiş, sözü dinlenmemiş, varlığı fark edilmemiş insanlar vardır. Siz de bu tip insanlar tanımışsınızdır muhakkak. Bu tip insanların ruhları en yakınları, en sevdiklerinin “tekmeleriyle” öyle örselenmiştir ki, bu kötü muameleye o kadar çok alışmışlardır ki adeta o muamele olmadan yaşayamaz, nefes alamaz hale gelmişlerdir.
Kendini değersiz hissetmek, bu kişilerin hissettikleri yanında gayet basit kalır… Onlar düpedüz kendilerinden nefret ederler. Çünkü değersiz olduklarına, iyi bir sözü, içten bir kucaklamayı, sıcak bir gülümsemeyi, iyi niyeti kesinlikle hak etmediklerine inanırlar. İnsanın yaratılmışların en şereflisi olduğuna güya inanır ve fakat inanmıyormuş gibi yaşarlar.
****
Onları yakınırken gördüğünüzde, kulak verince, insanların kötülüğünden, acımasızlığından, güvenilmezliğinden, değer bilmezliğinden dem vurduklarını duyarsınız. Onları tanımazsanız, yaralı hikayelerini bilmezseniz ilişki kurmak için değer bilen, düşünceli, merhametli insanlara ihtiyaç duyduklarını sanabilirsiniz. Şefkatli bir insan bulduklarında sızlanmalarının sona ereceğine inanırsınız. Saygın bir ilişki, kadir bilen bir insan, insan onuruna yaraşır şartlar tam aradıkları şeymiş gibi bir izlenim bırakırlar insanlar üzerinde. Oysa temelde yatan bu söylemin tam tersidir…
Böyle insanlara haysiyetlerinin ayaklar altına alındığı şartlardan/ilişkilerden kurtulmaları için yardım etmeye kalktığınızda hevessiz olduklarını, ayak dirediklerini hatta size düşman kesildiklerini görürsünüz. Çünkü aslında yeni bir adım atmak, yeni bir hayat kurmak, kötü şartları kökten değiştirmek, o işten istifa etmek, o berbat ilişkiyi sona erdirmek, huzura ermek istemezler. Onlar “tekmesiz” yapamayacaklarını, yaşamak için tekme atacak birine muhtaç olduklarını gayet iyi bilirler.
****
Bu tip insanlar layıklarının okkalı bir tekme olduğuna yürekten inandıkları için hayatları boyunca beyaz atlı tekmecilerini arar dururlar… Tıpkı Dostoyevski’nin “köpeği” gibi ancak kendilerini tekmeleyecek insanları dikkate alırlar. Güçlü bir tekme önünde eğilir, zayıf bir tekmeyi ise asla bağışlamazlar. Tekme atanın takdir ettiği hayata, belirlediği sınırlara gönül rızasıyla katlanırlar.
Değer görmeye, saygı duyulmaya alışmamış, kendi değerinin farkında olmayan bu tip insanlar kendilerinden sonra en çok kendilerine değer verenlerden nefret ederler. Her neşe kırıntısını tekmeler, her kahkahayı susturmayı görev edinirler.
****
Kendinden nefret edenler, görüp görebileceğiniz en tehlikeli insan topluluklarından birini oluştururlar bana göre. Nietzsche, “Kedinden nefret eden insandan kaçın!” der. Ben ona şöyle bir ekleme yapıyorum: “Kendinden nefret eden insandan kaçın”, çünkü onun cehennemi tüm yakınlarının sığabileceği kadar büyüktür.”
****
Bu tip bir erkek ya da kadına, ilişkiniz içinde, umduğundan fazla değer/sevgi verdiğiniz takdirde; gözünden düşmeniz, itibarsızlaşmanız, değersizleşmeniz mukadderdir. Böyle bir tip hiçbir saygın muameleyi cezasız bırakmayacaktır. “Bu kişi düzgün biri olsaydı, benim gibi bir böceğe değer vermezdi!” diye düşünecektir. Çünkü bu tür kişiler kendilerini Kafka’nın Gregor Samsa’sı kadar insan kabul etmektedirler. Daha fazlası, daha iyisi ruhlarında hazımsızlığa yol açacaktır… Onu okşayın, elinizi kıracaktır; onu sevin, size ihanet edecektir; ona verin, nankörlük yapacaktır; onu yüceltin, sizi horlayacaktır…