Film Seti Değil, Okul…
Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı filminin kamera arkası görüntüleri YouTube’a yüklendi.
Ben kamera arkası görüntülerini izlemeyi oldum olası çok sever ve de merak ederim.
Hele de bunlar, Nuri Bilge Ceylan gibi neyi nasıl yaptığını anlamak istediğiniz, önemli bir sinemacının filmine ait görüntüler ise…
Dolayısıyla büyük bir ilgiyle, keyifle izledim videoları. Yönetmenin, “Çok kibirli konuşuyor” diyerek sosyal medyada eleştirildiği sahnelere özellikle dikkat ettim. Eleştirenlerin haklılığı olabilir mi diye…
Bu eleştiriyi yapanların, bu eleştiriden yola çıkarak Nuri Bilge Ceylan(NBC) sinemasını karalamaya çalışanların, kötü niyetli ya da sinemadan anlamayan insanlar oldukları kanaatine vardım.
Öncelikle Nuri Bilge oyuncusundan ne istediğini gayet iyi bilen ve senaryosuna ciddi anlamda hakim bir yönetmen. Bu ender görülen bir şeydir. Elbette her yönetmen senaryosunu bütünüyle bilir. Fakat karakterlerin duygu geçişlerine, duygulardaki devamlılığa, duygusal ve mantıksal tutarlılığa bu derece sadık çok yönetmen yoktur diye düşünüyorum.
Senaryo hakimiyetiyle ilgili dünya çapında örneklerden bir diğeri de, “İyi Kötü Çirkin, Bir Avuç Dolar İçin, Bir Zamanlar Batı’da” gibi, spagetti western olarak bilinen kült filmlerin dahi yönetmeni Sergio Leone’dir. Leone’nin senaryosundaki tüm karakterleri, teker teker oyuncularına oynadığı bilinir. Bu, yönetmenin yansıtmak istediği duygu dünyasını ne kadar içselleştirdiğini gösterir.
****
Nuri Bilge sinemasının önemli amaçlarından biri, hayatın olağan akışını yakalamaktır bana göre. Bu yüzden kamerada hayatı tüm yalınlığı ile görmeye çalışıyor yönetmen. Tartışmaya neden olan bol tekrarlı sahnelerde Nuri Bilge’nin ısrarla yakalamaya çalıştığı şey de bu…
Çok tekrarlı sahnelerin efendisi, şüphesiz Stanley Kubrick’tir. İzleyenler Kubrick’i, “2001 Uzay Yolu Efsanesi” filminden hatırlayacaklardır… Ne kadarı gerçektir bilinmez ama The Shining filminin setinde bir sahne için doksan (90) tekrar yaptırdığından bahsedilir. Yönetmenin buradaki amacı; oyuncunun mimik ve jestlerine hakim olan alışkanlıkları kırıp, apansız gerçekleşen bir olayla ilk kez karşılaşmanın yaratacağı doğal, yalın görünümü yakalayarak filmsel gerçekliği, hayatın akışı içindeki gerçekliğe yaklaştırmaktır.
Bir örnek vermek gerekirse, marketteki raftan bir ürün alırken onu nasıl aldığımızı düşünmeyiz. O andaki yüz ifademiz, ellerimizin hızı, bakışımız bizim için tamamen meçhuldür. Biz sadece alırız…
Bunu nasıl yaptığımızı düşünmeyiz bile.
Film yapan ve o filmde, şeyleri, hayatın olağan akışı içinde oldukları gibi resmetme derdi olan insanlar işte o meçhulün peşine düşerler. Dileyen bunu yapmaz tabii. Nitekim bunu böyle yapmayan, gerçekliği umursamayan yönetmenlerle dolu piyasamız. Klişe sahneler, ezberlenmiş duygular, sahteliği her yanından akan karakterlerle dolu filmlerde ve o filmlerin kamera arkasında zaten böyle netameli çalışma durumlarına rastlayamazsınız. Orada her şey mühendislikten, teknik bir iş bitiricilikten, çekimleri takvime uydurma çabasından ibarettir.
Orada yönetmenler bu tarz şeylerle ilgilenmezler.
Oyuncu repliğini, klişelere göre hatasız okuduysa, yeterlidir çoğu yönetmene göre.
Ama siz kendi imzanızı oluşturarak dünya çapında izleyici edinecek filmler yapmaya soyunuyorsanız, o klasmanda kalabilmek için orijinal bir bakış açısına sahip olmanız gerekir. Bu da, Türkiye’deki dizi film sektörü, sinema piyasası ve seyirci koalisyonunun dayattığı klişelerden oluşan anlayışın dışına çıkabilmenizle mümkün olabilir.
****
Türkiye’deki sektörel kalıplar içinde yetişen oyuncular için Nuri Bilge gibi hakikaten “Bilge” bir sinemacı ile çalışmanın bir şans olarak yorumlanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü film seti resmen, bir okul gibi… Oyuncular bunun ne kadar önemli bir şans olduğunun farkındalar mı bilmiyorum. Bildiğim şey, Nuri Bilge’nin bu anlamda çok şanslı bir yönetmen olmadığı...
Pek çok filminin kamera arkası görüntülerini izlemiş biri olarak çok acı bir gözlemimi paylaşmak istiyorum. Türkiye’de ismi reyting ve gişenin bir kısmını garantileyen o ünlü oyuncular, NBC’nin setinde resmen dökülüyorlar… Evet maalesef... Şunu anlatmak istiyorum, yılların deneyimine sahip, ama az önce söylediğim gibi hep klişe duygular ve klişe karakterler canlandırdıkları için kendilerini büyük oyuncu kabul edenler, Nuri Bilge’nin söylediklerini doğru anlamaktan bile uzaklar.
Bunu görünce şaşırmadım doğrusu. Yönetmen o jest ya da mimiğin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili uzun uzun bilgi verdiği halde, oyuncular, alışkanlıklarına bağlı kalarak oynamaya çalışıyorlar. Nuri Bilge, ne kadar izah ederse etsin söylediklerinin belki de % 40’ı ancak anlaşılabiliyor oyuncular tarafından. Bunu görünce, yönetmenin, söylediklerini bütünüyle anlayabilecek oyuncularla nasıl bir film çıkaracağını düşünmeden edemiyorum. Şunu da biliyorum ki izlediğimiz film, tüm yetkinliğine rağmen, yönetmenin kafasındaki filmin yetersiz bir versiyonu sadece…
Cannes film festivalindeki konuşmasında Nuri Bilge, “Benzer şeyler düşünen entelektüellerin bir aile” olduğunu söylüyordu. Bence verdiği direktiflerin yeterince anlaşılmamasında, Nuri Bilge ile oyuncularının “aynı aileden” olmamasının payı büyük…
Bunlara rağmen Nuri Bilge sineması şu çorak kültür dünyamızda adeta bir vaha gibi. “Kimse kendi toprağında peygamber olamaz” sözünü haklı çıkaran bir popülariteye sahip Türkiye’de. Bu tür insanlar hiçbir zaman beğenileri klişelerle sakatlanmış kitlelerin dikkatini çekmezler. Böyle bir dertleri de yoktur doğrusu. Onlar kendi dünyalarını yansıtmak, insanın gerçekçi bir portresini çıkarmak gibi kişisel estetik kaygılar güderler. Nuri Bilge’nin yaptığı da bu…