Satılık Hastalıklar... Ya da, Haydi Çocuklar Aşıya!
Biliyorum, “terör”ün gündemin ilk sırasında olduğu, “yeni anayasa” çalışmalarının hız kazandığı şu günlerde; kalkıp da “aşı”dan söz etmek, “abesle iştigal” gibi olacak...
Gerçekten de öyle!..
“Kelâlâka” bir konu!..
Ama, madem ki “işin başı sağlık” diyoruz, o halde “sağlığımızı” her şeyin önüne geçirmeli değil miyiz?..
“Sağlık” deyince, elbette sadece “fizikî sağlık”tan söz etmiyoruz... Çünkü, “ruhsal sağlığımız” da “ağır saldırı” altında!..
AMAÇ, DAHA FAZLA REYTİNG
Televizyonlar, sırf “daha fazla reyting” alma adına, hemen her gün, hattâ hemen her dakika; “boşanma”ları, “intihar”ları, “aldatma”ları ve de “cinnet”leri teşvik ve hatta tahrik ediyor.
“Kadın-erkek eşitliği” adı altında, “kadına ekonomik özgürlük” maskesi altında, kadınları “kocaya isyan”a çağırıyorlar!..
Hemen her gün peşpeşe yayınlanan ve insanları “dizi manyağı” haline getiren şu “dizi”lere bir bakın!..
Evlere “ayakkabı” ile girilmeyen tek dizi yok gibi!.. Adam veya madam; sokaktaki bokun-pisliğin içinden geliyor, o ayakkabıyla doğru salona!..
Söyleyin Allah aşkına;
Ortalama “Türk ailesi”nin kaçta kaçı “terliksiz” girer evine?..
Mesele, sadece “ayakkabı” da değil... Herhalde sizlerin de dikkatini çekiyor olmalıdır... Bitmek-tükenmek bilmeyen bu dizilerde, “içki sofrası”nın kurulmadığı bir bölüm yok gibi!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu tür bir “yaşam biçimi”, Türkiye’de kaç “aile”de vardır?.. Kaç kişi “ayakkabısı” ile girer evine, kaç kişi sofrasında “alkol” bulundurur?..
Adı, güya “Türk dizisi!”
Ama, Türkiye halkına, “Avrupa’nın yaşam tarzı” dayatılıyor!..
Ondan sonra da;
Gelsin bunalım, gelsin isyan!..
Gelsin cinnet, gelsin cinayet!..
Gelsin aldatma, gelsin boşanma!..
Ve de, gelsin yıkım!..
Hiç kimse kusura bakmasın;
Türkiye halkının “bunalım” geçirmesinde, “cinnet” geçirip “aile içi şiddet” ve “cinayet”e yönelmesinde, “reyting şehveti” ile çevrilen bu “dizi”lerin çok büyük rolü vardır!..
Bu diziler; “toplumun ruh sağlığı”nı bozmaktan ve “ailenin parçalanması”na yol açmaktan başka bir işe yaramamaktadır!..
En iyisinin bile;
Köküne kibrit suyu!..
EKRANLAR UZMAN TARLASI!
İşin tuhaf tarafı;
Bu “çarpık yaşam tarzı”nı, kalkıp, bir de “uzman”(!)lara yorumlatmıyorlar mı, işte orada çıldırıyorum!..
O “uzman” dedikleri adamların çoğu var ya; ne “Türkiye toplumu”nun yaşantısından haberi var, ne de “örf, âdet, gelenek” ve “inanç”larından!..
Hem sonra;
Ekrana çıkanlar da “namuslu bilim adamı” gibi konuşmuyor ki!.. Kendilerinden “ne” isteniyor, “nasıl” konuşması talep ediliyorsa, öyle konuşuyorlar!..
Çünkü televizyonun amacı “bilgi” vermek değil!.. Onlar, “reyting” peşinde!..
Ne kadar “uç”ta, ne kadar “sıra dışı” ve ne kadar “aykırı” konuşursan, o kadar “reyting” gelecek!..
“TV kanalı”nın amacı bu!..
Topluma bilgi vermek, insanları aydınlatmak ve doğruya yönlendirmek kimin umurunda?..
Varsa, yoksa reyting!..
Haa, bir de;
Sürekli el-kol sallayacaksın, sürekli bağırarak konuşacaksın ki, dikkatleri üzerine çekesin!
Yoksa, para yok!..
GRİP AŞISINA ÇAĞRI!
Hemen her “olay”da, hemen her “mevsim”de televizyonları işgal edip, ekranları “uzman tarlası”na çeviren zevat, Sonbahar’la birlikte, yine ekran ekran dolaşmaya ve “bilimsel(!) dayatma”larda bulunmaya başladılar.
Hangi TV kanalını açsanız, ekranlarda onların çağrılarını duyuyorsunuz;
“Şimdi tam zamanı!..
Haydi aşıya!..
Aşı yaptırın, gripten kurtulun!”
Oysa, “işi bilen doktorlar” diyorlar ki; “Grip aşısının hiçbir faydası yok!.. Çünkü, hangi mikrobun gribe yol açtığını hiç kimse bilemez!.. Nezle ve gribin tek çaresi vardır, istirahat etmek!”
Hatta, şöyle diyorlar:
“Gribe yakalandığında; doktora gidersen 1 haftada, istirahat edersen 7 günde geçer!”
Demek oluyor ki;
Ekrana çıkan “uzman”lar, ya “yalan” söylüyorlar, ya da “ilaç şebekelerinin sözcülüğü”nü yapıyorlar!..
Düşünebiliyor musunuz;
“Grip”ten etkilenebilecek “22 milyon kişi”den söz ediyorlar ve bu kadar insana “aşı” tavsiye ediyorlar!..
Bu, ne demek;
“Milyonlarca dolar” demek... İşbu milyonlarca dolar, “ilâç tröstleri”nin kasalarına gidecek, onların ilaçları da bizim midelerimizi dolduracak!..
Herhalde farkındasınız;
Midelerimiz, “ilaç çöplüğü”ne döndü!.. “Mide”lerimizin yanması bir yana, “böbrek”lerimiz de perişan!..
Olsun!.. Nasıl olsa; ona da vardır bir ilaç!.. “Mide”yi kurtarayım derken “böbrek”leri, onu kurtarayım derken “ciğer”leri mahvetmişsin, kimin umurunda?.. Önemli olan; insanlar hastalansın, kasalar dolsun!..
SATILIK HASTALIKLAR!
Bilmem hatırlar mısınız;
Bundan 5 yıl önce, yine bugünlerde piyasaya çıkan bir “kitap”tan söz etmiştim... O günlerde okuduğum “Satılık Hastalıklar” adlı bu kitap; hem “sinir”lerimi, hem de “düşünce”lerimi altüst etmişti!..
Kitap, “sağlıklı insanlar üzerine oynanan oyunları” daha kapağında şöyle deşifre ediyordu;
“Aslında hasta değiliz!.. Ama, ilaç devleri, pazarlama illüzyonuyla hepimizi hasta etmek ve her sağlıklı insana ilaç satmak istiyor!”
Ray Moynihan ve Alan Cassels adlı Avustralyalı ve Kanadalı iki yazar tarafından kaleme alınan 240 sayfalık kitapta; “belge”leri ve “kaynak”larıyla, dünyanın nasıl bir “ilaç bataklığı”na çevrildiği gözler önüne seriliyordu!..
Kitapta, “uydurma hastalıklar”ın; profesyoneller tarafından nasıl “üretilip”, yine profesyoneller tarafından “toplumlara nasıl pazarlandığını” görünce, insanın midesi bulanıyor!..
Eee, kolay değil;
Ortada “500 Milyar Dolar’lık bir pazar” var!.. Evet evet; “500 Milyar Dolar’lık” bir pazar!..
Ne yapacak adamlar?..
Bu pazardan pay kapmak için, “sağlıklı” insanları da “hasta” moduna sokacak ve habire “hap” yutturacak!..
Nasıl mı?..
Elbette “manipülasyon taktikleri”yle, elbette “pazarlama yalanları”yla!..
Kısacası, “hastalık türetip, satarak!”
AAA, FENA HALDE HASTASINIZ!
Yani, “sağlıklı” insanlar bile “hasta” olduklarına inandırılıp, yüreklerine “korku” salınarak!.. “Ufak” ve “geçici” sorunları, “ciddi ve devamlı hastalıklar” gibi göstererek!..
Meselâ, biraz “utangaç” birisisiniz... Haaayırr, sizde “sosyal anksiyete” belirtisi var!.. Derhal ilâç!..
Meselâ, “kadın”sınız ve her kadının yaşadığı gibi; siz de “adet öncesi gerginlik” yaşıyorsunuz!.. Hayır efendim, “ilaç firmaları”na göre; sizde “Regl öncesi disforik bozukluk” denilen bir “zihin hastalığı” mevcut!..
Her insanın “cinsellik” hayatında, “gündelik dalgalanmalar” olabilir!.. Ama, bu hâl, ilâç firmalarının gözünde “cinsel işlev bozukluğu”dur ve ilaçla tedavisi şarttır!..
Meselâ, “menopoz” dönemi... Aslında, “hayatın doğal değişimleri”nden biridir... Ama, “ilaç devleri”ne sorarsanız, menopoz “bir hormon eksikliği hastalığı”dır!..
Tıpkı, işyerlerinde çalışanların “dikkat dağılması”nın da, bir “dikkat eksikliği sendromu” hastalığı (!) olduğu gibi!..
Bunlara, “sağlıklı orta yaş kadınlarında” görülen ve adına “osteoporoz” denilen sessiz kemik hastalığını, adlarına “yüksek kolesterol, yüksek tansiyon” ve “depresyon” denilen ve “bir ömür boyu devam edecek” hastalıkları (!) da ekleyebilirsiniz!..
TUZAKLAR NASIL KURULUYOR?
Dedim ya, “sinir bozucu” bir kitap!..
Okuyunca gördüm ki;
500 Milyar Dolar’lık cirosu ile ilaç sektörü, “malını” pazarlamak için her yolu deneyebiliyor. 100 binlerce kişilik ilaç tanıtım elemanı ordusu, yine binlerce kişiden oluşan “reklâm-PR” ordusuyla işbirliği yaparak herkesi şuna inandırmaya çalışıyor:
“Aslında hastasınız”...
Dünyayı “ilaç bataklığı”na çevirmek isteyen “profesyonel hastalık satıcıları”, insanları zayıf noktalarından vurmaya çalışıyor, korkuyu pazarlıyor.
Meselâ; “günlük hayatın sıradan iniş çıkışları”nı mı yaşıyorsunuz?
Yafta hazır;
“Psikiyatrik hastalığınız var!”
Ya da, çocuğunuzda ergenlik çağının basit gerilimleri mi var?
İlaç şirketlerine göre, bu da tedavi edilmesi gereken bir hastalık!.. Üstelik, insanı intihara bile sürükleyecek yan etkilere sahip ilaçları ömür boyu kullanarak!..
Ya, “Kolesterol” tuzaklarına ne demeli? Kolesterolün, bizim için olmazsa olmaz bir madde olduğunu unutturup, “yabancı ve düşman” bir maddeymiş gibi gösteriyorlar. Kolesteroldeki hafif yükselmenin bile kalp krizi riskini oluşturan en önemli etken olduğu “korkusunu pazarlayarak” insanların üçte birine avuç dolusu ilaç içiriyorlar. Tabii bunu yaparken sigara, beslenme ve yaşam düzeni gibi en önemli etkenleri kulak arkası yapıyorlar!..
“Satılık Hastalıklar” kitabında, “acımasız ilâç endüstrisi”nin; üzerinde incelikle çalıştığı bu ve benzeri “hastalık tuzakları” tek tek anlatılıyor...
Tabiî, “uzmanlar”ın kaleminden!..
Uzmanlara göre; “hastalık sınırı”nı genişlettikçe, “potansiyel hasta” sayısı ve “tüketilen ilâç” miktarı da o kadar genişliyor!..
Bu operasyonda, özellikle “medya”yı kullanıyorlar...
Meselâ, “uzman”(!) kaynaklı şöyle haberler yapılıyor:
“ABD’de, yaşlıların yüzde 90’ında yüksek tansiyon görülecek!.. Kadınların neredeyse yarısında cinsel işlev bozukluğu olacak!.. 40 milyondan fazla Amerikalı, kolesterolünü düşürmek için ilaç kullanacak!”
İşte bu “propaganda”larla; “en yeni hastalıklar”ın yayıldığı ve fakat “en son model ilaçlar”la bunların tedavi edildiği “kafalara kazınıyor!”
Tabiî, ondan sonra, gelsin paralar, dolsun cukkalar!..
TATİL VE KADIN!
Peki, “hastalık çığırtkanlığı”nda, sadece “medya” mı kullanılıyor?.. Maalesef, “bazı doktorlar” da buna alet oluyor!.. Veya, “promosyon”ların hatırına “gönüllü” hizmet veriyorlar!..
Gazetelerde okumuşsunuzdur: Sürekli “belirli firmaların ilâçları”nı yazan bazı doktorlar, o ilâç firması tarafından “tatil”le ödüllendiriliyor!.. Tabiî, tatilini birlikte geçireceği “kadın” da ayarlanıyor!..
Sadece “yüksek kolesterol” ilâçlarında dönen paranın “25 Milyar Dolar” olduğunu düşünürseniz, “tatil ve kadın ikramı”na harcanan paranın lâfı bile edilmez!.. Yeter ki; “Hipokrat yemini” etmiş bazı doktorlar “korku şişirmeye” devam etsin; yeter ki, kolesterolün; “tek başına öldürücü bir düşman olmadığını” insanlardan “gizlesin”ler!..
Biliyor musunuz;
En son “kolesterol kılavuzu”nu yazan 9 uzmandan 8’inin, dünyanın en büyük ilaç şirketlerinde “maaşlı sözcü, danışman veya araştırmacı” olarak çalıştıkları ortaya çıkmış!..
Bunlar; önce “ilaç” imal ediyorlar, sonra da ilaca uygun “hastalık” üretiyorlar!..
RESMEN KORKU TACİRLİĞİ!
Kitapta öyle “örnek”ler, öyle “oyun”lar anlatılıyor ki, insanın havsalası almıyor!.. İlâç firmalarının çoğu, resmen ve alenen “korku tacirliği” yapıp “milyar dolarlar” kazanıyor!..
Önce “medya” tarafından bombardıman!.. Arkasından, aslında “ilaç şirketinden maaşlı” ama görünürde “sözü geçen bir uzman” tarafından verilen bir “seminer” ve ardından piyasaya sürülen ilaç!.. Sonrası; ellerindeki çantalarla doktor doktor dolaşan ve onları “yakın markaj”a alan “ilaç firmalarının tanıtım orduları”na ve “dağıtacakları promosyonlara” kalıyor!..
Peki, “sağlıklı” oldukları halde “hasta” gösterilen insanlar, bu durumda ne yapacak?..
Sadece, biraz düşünecekler ve soracaklar kendi kendilerine;
“Acaba, ben de ilaç firmalarının tuzağına düşenlerden biri miyim?”
Sadece bu soruyu sormak bile, “Satılık Hastalıklar”dan kurtulmaya atılmış bir ilk adımdır!..
Unutmayın, siz bir “kobay” değilsiniz!..
Ağzınıza aldığınız “hap” da, bir “ciklet” değil!..
Uyan, ey halkım!..
“Uzman”(!)ları, “azman”laştırma!..
Kalleşliğe karşı kardeşlik!
Malûm, “terör”ün asıl amacı, “yüreklere korku salmak” ve insanları “paniğe sevketmek”tir!.. Ki, PKK’nın, bu amaca nispeten ulaştığı söylenebilir. Özellikle Güneydoğu’da; hem de “Kürt” vatandaşlarımız, bir “PKK saldırısı”na uğramaktan korkuyorlar!..
Şu hâle bakın; amaçlarının “Kürt halkının haklarını savunmak” olduğunu iddia eden bir örgüt; şu anda en çok “Kürt halkı”nı tehdit ediyor, en çok onları korkutuyor!..
Peki, ne yapılmalı?.. Bence, Güneydoğu’daki “Kürtler” başta olmak üzere, tüm Türkiye’de; “Kürtler ile Türkler” bir araya gelmeli, 10 yıl önce yapıldığı gibi, bir “Elele Eylemi” düzenlenmelidir!..
“Sokak”lar, “cadde”ler ve “köprü”ler, “elele” tutuşan “Kürtler ve Türkler” ile doldurulmalı, PKK’nın “kalleşlik”lerine karşı “kardeşlik” görüntüsü verilmelidir!..
Bu eylemi, “Kürt anneler” başlatabilir!.. Hani, sınır aşmalarına izin verilmeyince “beyaz tülbent”lerini çalılara asmışlardı ya; şimdi de, aynı tülbentlerini, “PKK’ya isyan bayrağı” olarak açabilirler.
Onlar bu adımı atarlarsa, Türkiye’deki bütün “ana”ların onlara katılacağına ve bir “elele eylemi” başlatacağını umuyorum!..
“Kalleş”lere karşı, bu “kardeşlik” görüntüsü şart!..