Zana’nın gözleri
Sadece bir an, tek bir an, yeminini okuyup da başını kaldırıp Meclis’e baktığında gözlerinde beliren o hakarete uğramışlığın kederi ve kendisine hakaret edenler için duyduğu küçümseme, bütün hikâyeyi anlatıyordu aslında.
Benim için Kürt meselesi Zana’ın o bir anlık bakışında gizli.
O bir Kürt.
Onu, Türklük hakkında yemin etmek zorunda bırakıyorlar.
Kimsenin bir insana bunu yapmaya hakkı yok.
Ne silah, ne savaş, ne müzakere, ne barış, Zana’nın başını yemin metninden kaldırırken gözlerinde görülen o aşağılayıcı keder değişmedikçe bu meseleyi çözemez.
Bana Aragon’un şiirini hatırlattı bakışları.
“orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde”
Acılar çekmiş, haksızlıklara uğramış, bugün yeniden geldiği o Meclis’ten daha önce polislerle çıkartılmış, hapislere konmuş bir kadın, yirmi yıl sonra yenilmeden, zaferle o Meclis’e dönüyor ama yüzünde bir sevinç yok.
Beni bütün yaşadığımız acılar içinde Zana’ın o bir anlık bakışı kadar sarsan çok az sahne olmuştur.
Gencecik bir kız olarak geldiği Meclis’e, çektiği onca zulümden sonra çelik iradeli bir kadın olarak döndüğünde, gözlerine “ümitsizlikleri bekleyen ölümün” bile ötesine geçmiş gibi gözüken bir keder ve küçümseme yerleşiyorsa, o kadından değil, hayattan ve ölümden değil, kendinizden, yaptıklarınızdan kuşku duymalı, utanıp, başınızı öne eğmelisiniz.
Meclis’in Zana’yı ayakta alkışlamasını isterdim.
Bunu ona borçlular aslında