Size Osmanlıcadan Diyeceklerim Var
MEB'e ve politikalarına dair menfi fikriyatım maalesef devam etmekle birlikte Osmanlıca konusunda 19. Milli Eğitim Şura gündemini destekliyorum. Bu adım 87 yıllık büyük bir hatanın telafisi adına çok önemli bir fırsattır.
Rica ederim, kimse bu konuya ideolojik bakmasın. Osmanlıca her bir Türkiye vatandaşı için milli bir meseledir. Neden böyle olduğunu yazının devamında daha iyi anlamış oluruz inşallah.
On yıl tarih öğretmenliği yaptım, tarihimizi net ve not hesabına göre anlattım durdum. Fakat bir tarih öğretmeni olarak arşiv ve belgelerle ilgili durumumuzu bilmiyordum. Şimdi arşivin tam içindeyim ve haliyle arşivin dününü bugününü öğrenme ve anlama noktasında çaba sarf etmekteyim. Bu konu da çok kıymetli bir yazı hazırlıyorum, sizlerle de paylaşırım nasipse. Neyse konudan uzaklaşmayalım.
Cumhuriyeti kurarken bir türlü kurtulamadığımız Osmanlı paranoyası, bedeli çok ağır hatalar yapmamıza neden oldu. Ne gibi hatalar yaptık, bir kaçını sayalım: Mesela Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitimimizi Osmanlı birikimlerinden arındırdık, mesela harf devrimi ile Osmanlıcayı ve Osmanlıca yayınlarını yasakladık, mesela dilde millilik diye dilimize mal ederek millileştirdiğimiz kelimeleri hafızamızdan sildik, mesela arşiv belgelerimizi çarçur ettik, atık kâğıt yaptık, sattık, mahzenlere tıktık… Eee ne oldu peki? Kurulduğu coğrafyada bugün 38 devlete doğrudan, ilişki kurduğu bir o kadar devlete dolaylı olarak yön veren ve yol gösteren binlerce yıllık ecdat yadigârlarına sımsıkı sarılmak yerine, Batı aynası karşısında süslenen 91 yıllık bir millet olmayı yeğlemiş olduk. Yaşam stilini ve standardını ekranlardan keşfetmeye heves eden bir millet oluverdik.
Batı, büsbütün kötü ve ötelenmesi gereken bir heyula değildir. Ondan da istifade edilecek meyveler elbette ki var. Ama bu istifade kendimizi ve aslımızı inkâr cihetiyle olmamalıydı. Nitekim Batı aynasından iktisap ettiğimiz kültür şeklimiz ve karakterimiz tarifi zor bir hal almıştır. Doğu ile Batı arasında kendine has bir model de olamadık. Bilakis standardı ve prensipleri belirsiz bukalemun gibi olduk. Hâlbuki muhtaç olduğumuz kudret Batı aynasında değil, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttu. O asil kan da ecdattan bize yadigârdır. Unutulmamalıdır ki kendi toprağına sımsıkı sarılmayan kök, göklerde ihtişam arayamaz. Özümüze sahip çıkmak geriye dönüş değil, bilakis geleceğe hazırlanmak, pergel çivisini sağlam zemine çakmaktır.
Eğer geçtiğimiz yollara ve geldiğimiz noktaya bir tecrübe-ibret nazarıyla bakarsak eğriden doğruyu bulmamıza imkân doğar. Bizler bizi anlamadan başkalarının bizi anlamasını bekleyemeyiz. Bizler mazimize saygı duymazsak, başkaları ne bugün ne de yarın bize saygı duymaz. İhtişam istiyorsak köklerimizi sağlamlaştırmalıyız.
87 yıldır çatı katına attığımız o hazinelere bir defineci gibi dalmanın vakti gelmiştir. Nesillerimizi boşluktan, karakter arayışından, uyuşturulmuş bedenlerden kurtulmanın vakti gelmiştir.
Eğer ecdat yadigârlarını rahatlıkla okuyabilir, anlayabilirsek neler kazanırız bir bakalım hele?
Bir kere lisanımıza ve karakterimize şiirsel bir ahenk gelir. O metinlerde saygı ve edebin nasıl bir zarafet takdim ettiğine şahit olur ve belki de bizlere rehberlik eder. Vefakâr ve kadirşinas bir millet oluruz. Binlerce âlim, edip, rical, şair ve yazarı eserlerinin ışığında tanır, sahip olduğumuz ihtişam ve vizyonu keşfettikçe geleceğe dair ilham ve motivasyonumuz yepyeni bir boyut kazanır.
Sözü MEB'den açtık onunla kapatalım… MEB neslimizi net ve not girdabından kurtarmadığı müddetçe dersler istatistik aracı olmaktan başka bir işe yaramaz. Ne edep öğretebilir, ne bilinç aktarabilir, ne ilham verebilir, ne karakter kazandırabilir, ne istihdam oluşturabilir.
Ve son söz;
Kendi toprağına sımsıkı sarılmayan kök, göklerde ihtişam arayamaz.