Türkiye'nin değeri

Türkiye'nin değeri

Ne o, Türkiye Ortadoğulu mu oluyor yoksa? Ülkemizde bazı çevrelerin en korktuğu şey 'Ortadoğulu' olmaktır. Bu sebeple her sıradışı gelişmeye aynı endişe verici soruyu sorarak mukabele ederler. Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in küstahlığına onun anladığı dilden cevap verdiği için bütün dünyanın sahip çıktığı Başbakan Tayyip Erdoğan, davranışıyla, o çevrelerdeki endişeyi yeniden canlandırdı.

Köşelerinden ısrarla aynı soruyu sorup duruyorlar: “Türkiye Ortadoğulu mu oluyor?”

Haritaya baksalar zihinlerini ne kadar anlamsız bir soruyla meşgul ettiklerini anlayacaklar: Türkiye 'Ortadoğu' denilen coğrafi bölgenin içinde yer alan bir ülke çünkü; Balkanlar, Kafkaslar ve Avrupa üçgeni içerisinde yeri olan tek Ortadoğu ülkesi Türkiye... Bir çok Batı ülkesinin dışişleri bakanlığı Türkiye'yi Ortadoğu başlığı altında değerlendirir; uluslararası şirketler yapılanmasında da durum farklı değildir.

Sözün kısası şu: Türkiye 'Ortadoğulu' olmuyor, coğrafi olarak zaten Ortadoğu'da bulunan Ortadoğulu bir ülke...

Bu gerçek, Türkiye'nin 'Batılı' olma iddiasını ortadan kaldırmıyor; tıpkı Balkanlar ve Kafkaslar ile ilintimizi de inkâr etmemizi gerektirmediği gibi... Türkiye yaklaşık 200 yıldır 'Batılı' olma yolunda bir ülke; bunun son 60 yılında değişik Batılı kurumlar içerisinde yerini almış bulunuyor. 1963 Ankara Anlaşması'yla birlikte Avrupa Birliği (AB) içerisinde yer alma hakkı elde etmiş durumda; son birkaç yıldır AB ile tam üyelik hedefli müzakereler sürdürülüyor.

Köşelerinden endişe beyan edenlerin görmezden geldiği gerçeği de biz hatırlatalım: Uzun yıllar kendilerine özgü sebeplerle AB üyeliği konusunu ihmal eden, ilişkinin kesildiği kısa süre içinde bayram yapan önceki iktidarların rağmına, Ak Parti hükümeti, 'tam üyelik hedefli müzakereleri başlatma' başarısını gösterdi. Türkiye hâlâ AB perspektifi içerisindeyse, bunu, Ak Parti hükümetine borçluyuz.

Davos'ta sergilenen tavır bile 'Doğulu' ya da 'Ortadoğulu' olmadığımızın kanıtı değil midir? Bütün Doğulu ve Ortadoğulu devlet ve hükümet başkanlarının sessiz kalarak yapılanı sineye çektiği bir ortamda, haksızlığa meydan okuyan Tayyip Erdoğan'ın davranışını 'gerçek Batılı bir tavır' olarak değerlendirebiliriz.

Eleştirel yaklaşanların meramı, Arap-İsrail sorununa Türkiye'nin önceden olmadığı kadar kendini dahil etmesidir. Suriye ile yakın temaslar sürdürülüyor, Hamas bile Türkiye'nin ilgi alanında. Davos'taki meydan okumadan sonra İslâm Dünyası'nın dört bir tarafında Tayyip Erdoğan 'ulusal kahraman' statüsüne çıkarıldı.

İyi de, hangi Batı ülkesi Ortadoğu konusunda kendisini devre dışı görmek ister? Lübnan ve Suriye üzerinden Filistin'e sahip çıkmaya çalışan Nicolas Sarkozy Fransa'nın devlet başkanı değil mi? Oslo ve Madrid süreçlerinin yaşandığı başkentler Avrupa'da sayılmıyor mu artık? Türkiye gibi bölge halklarının sevdiği, yönetimlerin de saygı duyduğu bir ülkenin yerinde olmayı hangi Batı ülkesi lideri istemez?

İşin ilginç yanı, aynı çevrelerin, Tayyip Erdoğan ve siyaset arkadaşlarını, kısa süre öncesine kadar, ABD ve İsrail'in yanında saf tutup köklerine ihanet etmekle suçlamalarıdır. “Musa'nın Çocukları” türü ipe sapa gelmez kitaplarda anlatılan neydi, o kitapları kimler yazmış, kimler pazarlamıştı?

Şimdi dönüp “Hükümet İsrail'le ilişkilerimizi bozacak, bizi Batı'dan koparacak” diye karalar bağlıyorlar.

Şunu aklımızda tutsak iyi olacak: Türkiye bugünlerde izlenen çok-yönlü dış politika çizgisiyle değerli bir ülke; Doğu'ya ve Ortadoğu'ya bir Batılı ülke gibi sahip çıktıkça değeri daha da artıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi