Van’da insanlarımız öldü... Ama kardeşlik yaşıyor!
“Deprem” haberini aldığımda Edirne’deydim... Başkanlığını Tomris Özgüroğlu’nun yaptığı Büyükçekmece Eğitimi ve Kültürü Destekleme Derneği tarafından organize edilen “kültür gezisi”ne iştirak ettim... “30 kişilik ekip”te dernek mensupları vardı, öğretmenler vardı... Selimiye başta olmak üzere “cami”leri gezdik, “müze” haline getirilen “Şifa Medresesi”ni gezdik.
“Acı haber”i aldığımızda Eski Cami’deydik... Üzülmemek elde değil... Hepimiz üzüldük, hepimizin moralleri bozuldu.
İnsan, bu gibi durumlarda bir “suçluluk” hissediyor...
Öye ya; Van’da, hem de 7.2 şiddetinde deprem olmuş ama biz Edirne’deyiz!..
Sanki evimizde veya işimizin başında olsak bir şey yapabileceğiz...
Yaptığımız “camileri ziyaret” olsa da, yine de bir “suçluluk” duyuyor ve “Niye yanlarında değiliz?” şeklinde bir duyguya kapılıyor insan...
Sanıyorum, bu “duygu”ya kapılmak da “insani bir haslet” olsa gerek... Bunun da ötesinde, “kardeşlik” göstergesi.
İLK BİLGİ, İBRAHİM ACAR’DAN
Bu duyguyla, derhal “gazete”yi aradım... Benim gibi, kafiledeki herkes “yıkımın büyüklüğü”nü merak ediyordu... Acaba kaç ölü ve yaralı vardı, kaç bina yıkılmıştı, insanlar ne haldeydi?..
İlk bilgileri Haber Müdürümüz İbrahim Acar’dan aldım... İbrahim; “Van’da 10 binanın, Erciş’te 25 binanın yıkıldığını”, yıkılan binalardan birinin de “öğrenci yurdu” olduğunu söyleyince, “Eyvah” dedik; “Ölü sayısı çok olacak!”
İbrahim; “Teyzemi de kaybettik” deyince, adeta dondum, sadece “Başın sağolsun” diyebildim...
Meğer, “teyze”sinin ve “dayısı”nın enkaz altından çıkarılışını televizyondan izlemiş... “85 yaşındaki teyzemi kurtaramamışlar” dedi; “Ama dayım, bir-iki kırıkla kurtulmuş!”
İşte, “gazetecilik” böyle bir şey...
Düşünebiliyor musunuz;
İbrahim, teyzesi ve dayısının enkaz altından çıkarılışını ekrandan seyrediyor ama “soğukkanlı” bir şekilde “görev”ine devam ediyor.
FELÂKET TACİRLERİ!
Gazetedeki bütün “iş”lerini bitirdikten sonra gece 03.00’te “İHH ile birlikte” gitmiş Van’a... Dün saat 16.30 sıralarında tekrar konuştum; “Saat 05.00’ten beri buradayım, etrafı dolaşıyorum” dedi.
“Bir sıkıntı, bir panik var mı?” diye sordum... “Organizasyonda bir aksaklık yok” dedi İbrahim... “Su sorunu” halledilmiş... Erciş’te, az da olsa “elektrik” problemi varmış ama Van’ın merkezinde problem yokmuş!..
“Peki, çadır ve yemek problemi?”
“Yemek problemi yok” dedi; “Kızılay başta olmak üzere, birçok belediye ve STK’lar, anında çözmüş problemi...”
“Yalnız” dedi İbrahim;
“Çadır konusunda bir problem var... Ama o da Kızılay’dan değil, vatandaşın tavrından kaynaklanıyor... Kızılay, şehrin uygun yerlerinde çadırkent kurmak istiyor ama vatandaş, çadırı alıp, evinin bahçesinde kurmak istiyor.
Tabiî, bu arada deprem fırsatçıları da yok değil!.. Kimileri; aldığı çadır veya battaniyeleri satıp, para kazanmanın derdinde!”
Yazık... Çok yazık.
Ama, olur... Hemen her “felâket”te, böyle “fırsatçılar” çıkar ortaya!..
Onları 1999’daki “Gölcük depremi”nde de gördük, İstanbul’daki “sel” felâketinde de!..
Ama, bu “felâket rantçıları”na bakıp da, bunu “genel”e teşmil etmek çok yanlış olur.
Çünkü, bu “deprem”de gördük ki, biz bir “kardeş”iz... Biz, “74 milyon nüfuslu bir aile”yiz... İşte bu duygularla; Vanlı Kürt kardeşim Muzaffer Aydın’ı arayıp, “geçmiş olsun” dileklerimi sundum.
İŞTE KARDEŞLİK BU!
Ne yalan söyleyeyim;
Depremden hemen sonra başlatılan “yardım seferberliği”ni görünce, gözlerim doldu ve “İşte kardeşlik bu” demekten kendimi alamadım...
Düşünebiliyor musunuz;
Depremden hemen sonra, birçok “kurtarma ekibi” Van’daydı... “Doktor”lar Van’daydı, “hemşire”ler Van’daydı, “belediye”ler Van’daydı, “Kızılay” Van’daydı, “STK”lar Van’daydı...
Hasılı kelâm;
“Başbakan” Van’daydı, “bakan”lar Van’daydı, “milletvekilleri” Van’daydı.
Dahası, “asker”imiz Van’daydı...
“Başbakan”ın ve “Hükümet üyeleri”nin anında Van’da olmaları, elbette çok önemli... Çünkü biz, “1999’daki Gölcük depremi”nde; depremin olduğunu “gazeteci”lerden öğrenen ve deprem bölgesine de ancak “3 gün sonra” gidebilen Başbakan’lar gördük!..
Tayyip Erdoğan ve ekibi ise, anında yola çıktılar ve koordinasyonu bizzat sağladılar.
YARDIM EDERKEN DİKKAT!
Şunu da unutmadık:
Gölcük depreminde “halktan” ve “dünya ülkelerinden” gelen yardım paraları, “memur maaşlarının ödenmesinde” kullanılmıştı.
Bugün ise;
Başbakanlık, “3 ayrı banka hesabı” açıp diyor ki; “Parasal yardımlarınızı bu hesaplara yatırın!..”
Niye bu “uyarı”yı yapıyorlar?..
Çünkü, PKK da “deprem fırsatçılığı”na soyunmuş... O da “para” ve “çadır-battaniye” toplamaya başlamış... Topladığı “para” ve “eşya”ları elbette “depremzede”ye dağıtmayacak... Götürüp, Kandil’e teslim edecek!..
Onun için, “kime yardım yaptığınızı” iyi bilin... Ya “Başbakanlık hesabı”na yatırın, ya da Kızılay ve güvenilir STK’lara yardımda bulunun.
Ben, öyle inanıyorum ki;
Hükümet tarafından “depremzede” için toplanan paralar, “kuruşuna kadar” Van için harcanacaktır. O paralarla, depremzede için “ev”ler inşa edilecek; okul, hastane ve yurtlar yapılacaktır.
Uzun lâfın kısası;
Hiç kimse “aç ve açıkta” bırakılmayacaktır... Ki, şimdi bile Van Stadı bir “çadırkent” haline dönüştürülmüş, Sağlık Bakanlığı tarafından “Sahra hastaneleri” kurulmuş, insanlara; sabahları “kahvaltı” öğle ve akşam da “sıcak yemek” verilmeye başlanmıştır.
Öyle bir “organizasyon” ki; “anında alınan tedbirler”, bu ülkenin vatandaşı olarak göğsümü kabarttı.
Öylesine “büyük bir ülke” ve öylesine “büyük bir aile”yiz ki; hiç kimseye muhtaç olmadan, kendi yaramızı kendimiz sarıyoruz...
EVİMİZ, EVİNİZDİR
Hayır, bazı “Ergenekon kafalılar”ın çıkarmak istediği “fitne”lere itibar etmedik... Onlar, Van halkının “Kürt” olduğuna dikkat çekip; “Başbakan’ın anında Van’a gitmesine” ve yine anında “yardım seferberliği” başlatılmasına karşı çıksalar da, bizler “74 milyon” olarak kenetlendik, Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz, Çerkez, Arap ve Arnavut’uyla “büyük bir aile” ve birer “kardeş” olduğumuzu gösterdik.
Bununla da kalmayıp, hemen “kampanya”lar açıp, Vanlı kardeşlerimize seslendik: “Evimiz, evinizdir!”
İzmir’den, Manisa’dan Yozgat, Trabzon ve Antalya’dan, hasılı kelâm Türkiye’nin dört bir yanından birçok vatandaş; depremde evi yıkılan ya da hasar gören vatandaşlara seslenip; “Gelin” dedi, “Evimizi birlikte paylaşalım... Biz sıcacık odalarımızda yatarken, siz soğukta üşümeyin!”
Bu, ne güze “duygu”dur.
Bu, ne güzel “kardeşlik”tir.
Bu, ne güzel “millet”tir...
Öyle bir “yardım seferberliği” yürütüyoruz ki; politikalarını “etnik istismar” üzerine kuran BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bile sonunda “itiraf” etmek zorunda kalmış;
“Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardımlarda kardeş kokusu, kardeş selâmı var... Herkese teşekkürler!”
Ehh, ne diyelim?..
“Ha şunu bileydin!..
Daha yeni mi anladın?”
Bu millet;
PKK’ya, KCK’ya ve BDP’ye rağmen “kardeş”tir...
Van’daki kardeşinin parmağına kıymık batsa, İzmir’deki onun acısını duyar!..
KARDEŞLİK YAŞIYOR
Çünkü bu millet;
“Edirne’den Van’a kadar kardeştir!.. Edirne’den Van’a kadar birbiriyle kenetlenir, birbirinin yardımına koşar!”
İşte gördük, görüyoruz...
20 saniye süren 7.2 şiddetindeki depremde, dün saat 17.00 itibariyle 278 vatandaşımızı kaybettik, 1300 vatandaşımız da yaralı...
Toplam, 2 bin 256 bina da hasarlı...
Ama, hiç kimse;
“Aç ve açıkta” değil!..
Bir yandan “kurtarma” çalışmaları, bir yandan da “yaraları sarma” çalışmaları devam ediyor... “Ölü”lerimize Allah’tan rahmet, “yaralı”lara şifa, Van halkına “başsağlığı ve sabır” diliyorum...
Elbette acılıyız...
Elbette üzüntülüyüz...
Elbette “ölü”lerimiz var.
Ama, “kardeşliğimiz” yaşıyor.
“Kardeşlik ölmedi” ya;
Önemli olan da bu!..
“Herbokolog”lara hayır!
Önceki akşam, televizyonun karşısına geçmiş, “son gelişmeler” konusunda bilgi almaya çalışıyorum... Televizyonlar bir Van’a bağlanıyor, bir de Ankara’ya... “Son dakika” bilgileri anında duyuruluyor... “Ölü, yaralı ve yıkılan binalar” konusunda bilgi sahibi oluyoruz...
Ne var ki, televizyonlar “canlı yayın”larını sürdürmek zorunda... “Haber” ve “görüntü”ler, canlı yayını sürdürmeye yetmiyor!..
Onlar da, “konuk”lar çıkarmış ekranlarına... “Profesör”ler, “doçent”ler, “deprem uzmanları” gırla!.. Herkes bir şeyler söylüyor... Onları dinlerken, çılgına dönüyorum... “Ulan” diyorum; “Hepiniz İstanbul’da deprem beklediğinizi söylediniz de, Van’da risk olduğunu niye hiç söylemediniz?..”
Tabii, bu “herbokolog”lara Ahmet Ercan ve Şener Üşümezsoy gibi “gerçek uzmanlar” dahil değil... Onlar, 2003’ten beri “Van ve çevresinin riskli olduğunu” söylüyorlardı...
Bence, televizyonar, sırf “zaman doldurmak” için, “herbokolog”ları ekrana çıkarmak yerine, “gerçek uzman”ları konuk etmelidir... Çünkü, “herbokolog”lar yeni bir şey söylemediği gibi, milletin kafasını da karıştırıp, “bilgi kirliliği”ne yol açıyorlar!..
“Deprem”de olsun, “sel”de olsun, “askeri konular”da olsun, ne olur bu “herbokolog”ları uzak tutun ekranlardan!..
Millet “bilgi” istiyor, “lâf salatası” değil!..