Yalan gibi bir bela yoktur
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir Müslümanın hırsızlık yapabileceğini, zina edebileceğini ancak yalan söyleyemeyeceğini buyuruyor. Onun için Müslümanın dosdoğru olması lazım. Doğruyu söyleyen insan dünyada da
ahirette de çok yer kurtarır.
Yalan; olmamış bir şeyi söylemek demek. Yani şu gün şurada bomba patladı mı? Patlamadı. Sen adama gidip “Burada bomba patladı” diyorsun. Hâlbuki oldu mu böyle bir şey? Olmadı. Bu ne oldu şimdi? Yalan.
Gidiyorsun bir şey yapıyorsun. Niye yaptın diyorlar. Başka bir sebeple yapmana rağmen başka bir şey söylüyorsun. Aslı o değil hâlbuki.
“MÜSLÜMAN DEĞİL” DİYEMEYİZ
Bu öyle bir bela ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e soruyorlar: “Yâ Resulallah! Mümin
hırsızlık yapar mı?”
Resulullah (a.s.m): Evet bazen olabilir.
Şaşırdılar, kaldılar. E yapabilir. Geçenlerde anlattım işte. “Hem namaz kılıyor, hem hırsızlık ediyor” dediler. “İlişmeyin, namazı onu engelleyecektir” buyurdu. Hakikaten namaza devam ile hırsızlığı terk etti.
Peki, mümin zina edebilir mi?
Resulullah (a.s.m): Evet!
Nefis var, şeytan var yani. Ayağa kayar zinaya düşer. Bu adam gâvur olur mu? Yani Müslümanlıkla zina etme günahı birleşebilir mi? Birleşebiliyor yani. Zina eden Müslüman da var. Müslüman değil diyemiyorum ki adama. Ancak “Zina helal” derse kâfir olur. Yoksa Müslüman.
Peki, mümin yalan söyler mi?
Resulullah (a.s.m): “Mümin yalan söylemez” buyurdu. Şimdi ne oldu? Müslüman olan bir adam da hırsızlık olabiliyor. Yani onla gâvur olmuyor. Zina olabiliyor.
KÂFİR OLMAZ AMA
E yalan söyleyince adam dinden mi çıktı? Çıkmaz. Ehl-i Sünnet’e göre hiçbir günah adamı dinden çıkarmaz. Hangi büyük günah olursa olsun. İntihar etse bile. Çok büyük günahtır intihar etmek. Ama yine kâfir olur mu? Olmaz. Kâfir olmaz haram olduğunu bildikçe. Fakat “Mümin yalan söylemez” buyurdu. Ha şimdi burada “Yalan söylüyorsa kâfirdir” manası da çıkartmamak lazım. Çünkü hadis-i şerifler birbirini tamamlıyor ve
GÜNAHLARA MÜPTELA ÇOK MÜSLÜMAN VAR
Buradan ne mana çıkıyor? Şu mana çıkıyor. Şimdi bir adam “Ben Müslümanım” diyor. Bu adamın hırsızlık yaptığında, zina yaptığında, içki içtiğinde sen bunun Müslüman olup olmadığından şüphe etmiyorsun. Çünkü “Haram olduğunu biliyor ama nefsine uydu günaha düştü” diyorsun. Dolu Müslüman var çevremizde bu günahlara müptela olmuş. Ama bir adamın devamlı yalan konuştuğunu biliyorsun. Rastgele yalan konuşuyor. Hani yalanın caiz olduğu halleri söylemiyorum.
3 DURUMDA YALANA RUHSAT VAR
Hadis-i şerifte “İnsanların söylediklerinden hiçbir şeyde yalana ruhsat verildiğini işitmedim; ancak şu üç durum müstesna: 1) Harpte, 2) İnsanlarını arasını bulmada, 3) Kadının kocasına, kocanın da karısına karşı -ailenin düzeni için söylediklerinde-” (Müslim) buyruluyor. Bu üç yere bir şey demiyor hadis-i şerif. Öyle ya harpte yakalanıpta esir olduğunda sana cephaneyi soruyorlar. Sen de gidip yalan söylemeyeyim diye cephaneyi gösteriyorsun. Ne manyak adamsın sen. Cephane gösterilir mi? Bütün milleti verdin hızara. Orduyu patlatacaksın yahu. Orada yalan söylemek lazım. Bunlar ayrı şeyler.
ACABA DİYE SORGULANIR
Bunun dışında adam ekmek, peynir yalan konuşuyor. Böyle bir adam “Ben Müslümanım” dediğinde sen bundan şüphe edersin. Bak zina, hırsızlık, içki gibi o kadar günahlarda adam “Müslümanım” dediğinde şüphe etmiyorsun. Ama yalan konuştuğu için “Bu Müslüman olmayıp da Müslümanım da diyebilir” diyorsun. Çünkü yalancı. Yalancı olduğuna göre içinde iman olmaz. Bu zaten hep olmayanı söylüyor. Adamın vasfı buysa “Müslümanım” lafında da bir acaba diye sorgulatır yani.
KURTULUŞ DOĞRULUKTA
Niye yalan konuşuyorsun yahu? “Kurtuluş doğruluktadır” buyruluyor. Mutlaka doğruluk yap. Doğruyu söylersen çok yer kurtarırsın. Dünyada da kurtarırsın, ahirette de kurtarırsın.
MELEKE HALİNE GELİR
Hadis-i şerifte “Bir adam doğru söyleye söyleye Allah indinde sıddık yazılır” diyor. Hep dürüstlük, doğruluk. Ama bir adam yalanı adet eder, sonra yalan alışıp her işte yalancılık arar. Yani yalan yapmak için bahane arar. “Ben bu işte ne yalan uydurayım” der. Bir de kafan ona çalıştığı zaman artık sende meleke oluşuyor. Meleke olduğu zaman otomatik doğru söyleyemeyen hale geliyorsun. Hadiste “Artık yalanı sanat haline getirir ve nasıl yalan söylerim diye araştırmaya başlar.
Bu da Allah indinde en büyük yalancı, sahtekar, kezzap yazılır” buyruluyor. Onun için Kur’an-ı Kerim’de “Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim. (Ali İmran-61)” buyruluyor. Onun için bu yalan gibi bir bela daha yok.
ANNENİN DUASI
“Hayâtü’s-Sahâbe”de zikredildiği üzere Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Gözleri görmeyen yaşlı bir hanımın Sâib adında bir genç oğlu vardı. Daha hayatının baharında olan bu delikanlı Medîne vebasına yakalanmıştı.
Uzun zaman hasta yattı. Bir gün delikanlının ziyaretine gittik. Fakat maalesef biz oradayken delikanlı ruhunu teslim etti. Biz de gözlerini kapadık ve üzerine elbisesini örttük.
AYAKLARI KIMILDADI
İçimizden biri annesine: ‘Onun için Allâh’a dua et’ dedi. Annesi: ‘Ama o öldü’ dedi. Biz: ‘Olsun sen yine de dua et’ dedik. Bunun üzerine kadın çocuğun ayakucuna oturdu, ayaklarını tuttu ve: ‘Allâhım! Ben isteyerek sana iman ettim. Senden korktuğum için putları bıraktım. Arzumla sırf senin için hicret ettim. Allâhım! Puta tapanları bana güldürme, gücümün yetmeyeceği bu yükü bana yükleme’ diye dua etti.
Allâh’a yemin ederim ki, kadın sözünü bitirir bitirmez, çocuk ayaklarını kımıldatmaya başladı. Sonra da yüzünden örtüyü attı. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve annesi vefat edinceye kadar da yaşadı.”
HARAM
Nakledildiğine göre bir adam kötü yoldan para kazanıp, bununla kendine bir inek alır. Neden sonra yaptıklarından pişman olunca, iyi bir şey yapabilmek düşüncesi ile ineği, Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevini görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli: “Helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir.
MEVLANA KABUL ETTİ
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider, aynı durumu Mevlânâ’ya anlatır. Mevlânâ ise hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun kabul etmediğini söyler. Mevlânâ’ya bunun sebebini sorar. Mevlânâ şöyle der: “Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli şahin gibidir, öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul edebiliriz, o etmeyebilir.”
Adam üşenmez Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına gider, Hacı Bektaş Veli’ye Mevlânâ’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip sebebini sorar.
GÖNLÜ OKYANUS GİBİ
Hacı Bektaş Veli de şöyle der: “Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlânâ’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten o senin hediyeni kabul etmiştir.”
Gördüğünüz üzere evliyâullâhtan iki büyük zatın iki farklı uygulaması olmuş ama hiçbirine hata nispet edilmeden mesele Hazreti Mevlânâ tarafından çözüme kavuşturulmuştur.