Bülent AKBULUT

Bülent AKBULUT

Yaşamak İçin Üretmeliyiz

Yaşamak İçin Üretmeliyiz

Çocukken köyde annem tarlaya bir şeyler ekerdi, akşama kadar çalışmaktan canı çıkardı. O zamanlar kızardım anneme bu kadar eziyete değer mi, diye? Bu kadar uğraşacağına git pazardan al derdim. Çocuk aklı tabi… Pazardakileri de sonuçta birileri üretiyordu. Zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. Şimdi köye gittiğimde özellikle tarlalara bakıyorum. Çocukluğumdaki gibi maalesef emekle yoğrulmuş ürünler göremiyorum. Önceden her evin ahırında en az bir inek olurdu. Şimdi köyde oturan bile sütünü, yoğurdunu marketten alır oldu. Tabi ki insanların hayvancılıkla uğraşmamasının farklı ekonomik sebepleri vardır. Ama her şey bir yana yaşamak için üretmeliyiz.

Çocukken yaptığım yanlışı gidermek için şimdilerde tarlaya giriyorum. Otuz yaşından sonra elime çay makasını alıyorum. Kimileri öğretmen adamsın ne işin var tarlada diyor. Kimilerinin hoşuna gidiyor. Açıkçası bedenen yorulsam da ruhen rahatladığımı hissediyorum. İlk elime çay makasını aldığımda eşim video kaydı yapmıştı. O kadar yavaş topluyormuşum ki bumerangda bile hızlanmadığı esprisini yapıyordu. Pes etmedim, bir yıllık çaba sonucunda ustalardan yarı seviyeye ulaştığım bilgisini edindim. Yevmiye ( yoğmiye ) teklifleri almaya başladım. Ben tahsilliyim fazla para isterim dedim, ama kimse yanaşmadı. Bir teyzemiz; “ hoş diploma çay toplamayi” diyerek gardımı düşürdü. Neticede bana şimdiki performansımla yarım yevmiye layık gördüler. E yolun yarısından sonra işe başlarsan, aza kanaat getirmek zorunda kalırsın. Atalarımızın dediği gibi, zararın neresinden dönersen kardır.

Dikkatimi çeken bir konuyu izninizle sizlerle paylaşmak istiyorum. Neredeyse her evde en az işsiz bir birey var. Çayını yabancı işçilere toplatanların çocukları akşama kadar kapıda oturup ellerindeki telefonla zaman geçiriyorlar. Anneler ve babalar çocuklarına iyilik ettiklerini zannediyorlar. Hani fedakârlık yapıyorlar ya, onları bahçeye sokmuyorlar. Aslında iyilik yapalım derken çocuklarına verdikleri zararın farkında değiller. Çocuklarımızı hazırcılığa alıştırıyoruz. Yöremizde binlerce işsiz genç birey varken çayımızı yabancılara toplattırıyoruz. İşin daha da ilginç olan tarafı kendi işimizi para karşılığında başkalarına yaptırırken oturduğumuz yerden, elinde cep telefonuyla akşama kadar oyun oynayan çocuğumuza masa başı rahat bir iş arıyoruz.

Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi çocuklarımızın zorunlu olarak okutulması doğru bir devlet politikası değildir. Çayınızı toplayan yabancı işçilere, kendi ülkelerindeki mesleklerini hiç sordunuz mu? Sormadıysanız, ben söyleyeyim. O işçilerin kimisi doktor, kimisi mühendis ve hatta öğretmenler. Ama toplumdaki herkes okumuş olduğu için ülkelerinde kendi mesleklerini icra edemediklerinden maalesef bizim ülkemize gelerek çalışmak zorunda kalıyorlar. Bizde ülke olarak yavaş yavaş aynı yolda ilerliyoruz. Binlerce işsizin iş beklediği bir meslek grubunda üniversitelerimiz yapılan planlama hatalarından dolayı ülkemizin ihtiyacı olmamasına lazım her yıl yüzlerce mezun vermektedir. Toplumun her kesimi çocuğunu okutarak masa başı bir iş sahibi olmasını isterken, asıl yapmamız gereken üretim faaliyetlerimizi aksatıyoruz.

Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Bir devletin en önemli gücü yetişmiş nitelikleri gençleridir. Her gencimizi masa başa bir iş için yetiştirirsek ülke olarak kalkınamayız. Peygamber Efendimizin hadisi şeriflerinde söylediği gibi; “işi ehline vermeliyiz.” Herkes yeteneklerine uygun bir iş yani meslek erbabı olarak üretime katkı sağlamalıdır. Bu ülkenin her meslek grubundan yetişmiş kalifiye elamana ihtiyacı vardır. Tüketen bir toplum olmaktan çıkarak bir an önce yaşamak için üreten bir toplum haline gelmeliyiz.

Köylerimizde bütün tarlalarımızı değerlendirmemiz gerekiyor. Bakınız Hollanda yüz ölçümü olarak bizim Konya ilimiz büyüklüğünde olmasına rağmen tarımda dünya ekonomisine yön vermektedir. Biz ise kendi topraklarımızı ekip biçmekten aciz bir haldeyiz. Ülkemizde tarım ve hayvancılığın gelişmemesinin birçok etkeni vardır. Kanımca en büyük sorun köylerde yaşamın azalmasıdır. Köylerde okulları kapattık, eğitim ihtiyacını taşımalı olarak çözmeye çalıştık. Şehir merkezlerine ve büyükşehirlere göç eden insanlarımız buralardaki rahat yaşam standartlarına alıştılar. Öncelikle

köylerdeki altyapı sorunlarını çözerek; şehir merkezlerinde insanların sahip olduğu benzer imkânların köylere de sunulması gerekiyor. Benzer imkânlar sunulamıyorsa; kırsal kesimde yaşayan bireylerin daha avantajlı hale getirilmesi gerekir. Örneğin kırsal kesimde elektrik vb. hizmetlerin daha ucuza kullanımı sağlanabilir.

Yaşamak için üretmemiz lazım. Âmâ maalesef ülkemizde yolunda gitmeyen sistemsel kaynaklı sorunlar nedeniyle üretemiyoruz. Üretim sadece köyde yaşayan kişilerle de sınırlı olmamalı. Toplumun her kesiminin ülkemizin kalkınabilmesi için üretim faaliyetlerine destek olmaları gerekiyor. Üzülerek ifade etmek istiyorum; bizim insanımız boş durmaktan ne yapacağını şaşırmış bir durumda. Kendisi hiçbir işe yaramadan bir şey üretmediği gibi az da olsa emek vererek naçizane bir şeyler üreten insanları acımasızca eleştirmekten geri kalmıyorlar. Sosyal medyada bazen toplumsal bir olay ile ilgili yorumları özellikle okumaya çalışıyorum; inanın halimiz içler acısı. Özet olarak Nasrettin Hoca’nın oğlunu eşeğe bindirip kendisi yürürken yapılan yorumlarla ilgili fıkrasını vermem sanırım yanlış olmayacaktır. Her konuda bir fikrimiz var. Ama düşünceyi geliştirip, üretime katkı sağlayacak bir arpa boyu yol alamıyoruz. Örneğin bir eğitim projesi yazıldığında ;” vavvvv bu projeye uzaylılar bile gülüyordur.” diye alay etmekten geri kalmıyor. Peki, “Sen bugüne kadar ne yaptın diye, sormazlar mı?” adama!

Yaşamak için üretmeliyiz, evde, iş yerinde, okulda yani kısacası her yerde… Okullarımız sadece öğrenme yeri olmaktan çıkarak aynı zamanda üreten bir yapıya dönüşmeli. Bakınız her ilimizde Halk Eğitim Merkezlerimiz var. Bu Halk Eğitimlerde binlerce kurs açılıyor. Ortalama açılan bu kurslar nüfusumuzun yüzde beşine tekabül ediyor. Bir kursta ortalama on iki kişi olduğu düşünülürse ve her kursiyerin kurs bitiminde en az bir ürün ürettiği var sayılırsa; varın siz hesaplayın! Şimdi eminim ki içinizden şu soru geçiyor, “ üretilen bu ürünler ne oluyor? Ya da bu kurslarda üretim olmuyor mu? İşin içinde olan bir kişi olarak gönül rahatlığıyla üretim olduğunu ifade etmek istiyorum. Üretim var ama satış ve pazarlama kesinlikle yok. Zaman zaman özel kurumlarla beraber çeşitli projeler geliştirilse de üretimi teşvik edip, gelir sağlayacak düzeye ulaşamamaktadır.

Peki, çözüm nedir? Bakınız bu Halk Eğitim Kurumlarının kimilerinin alt yapı şartları el verişli olduğundan döner sermaye oluşturulabiliyor. Ama büyük çoğunluğunda döner sermaye oluşturulamıyor. Birçok merkezde sayman kadrosu yok ya da döner sermaye şartları oluşmuyor. Bu merkezlerin bazıları derneklerle, bazıları kooperatiflerle bu sorunu aşmaya çalışırken; kimileri de elde olmayan imkânlardan dolayı Halk Eğitim Merkezlerinin çalışma yapısına uygun olmasa da demode olmuş sistemden dolayı “Okul Aile Birlikleri” kurarak zorunluluk nedeniyle güçte olsa bir şeyler yapmaya çalışıyor. Velisi dahi olmayan bir eğitim merkezinin nasıl oluyor da, bir Okul Aile Birliği oluyor? Uzun lafın kısası işi uzatmadan Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi devlet kurumlarının özel sektör mantığında yönetilerek kara geçebilmesi için günümüz şartlarına uygun pratik sistemler geliştirilmelidir.

Örneğin Halk Eğitim Merkezleri gibi kurumlar için basit döner sermayeler oluşturulabilir. Halk Eğitim Merkezlerinde açılan kurslarda üretilen ürünlerin tamamı vergiden muaf tutularak insanların üretime katkı sağlaması ve teşviki sağlanabilir. Tefbis sistemine online yazar kasa ve sanalpos eklenerek yapılan üretim kayıt altına alınıp rahatlıkla denetlenebilir. Sen yeter ki bir şeyi yapmak iste…. İmkânsızı başarmak zordur, mucizelerse sadece biraz daha fazla zaman alır. Çocuklarımıza okullarda üretmeyi öğretmeliyiz. Öğrenmeyi, öğrenmeliyiz. Kısacası, bu hayat mücadelesinde yaşamak için üretmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Bülent AKBULUT Arşivi