Barış ve BDP
Ümitsiz görünen bir sıkışıklığın içinde bir ümit kıvılcımı var gibi gözüküyor.
Bu kıvılcıma hep birlikte üflersek, belki hepimizi ısıtacak bir barış ateşi yakabiliriz.
Savaş yangınını körüklemeye meraklı bunca insan varken neden barış kıvılcımını canlandırmamız gerektiğini anlamak için önce durumu bir görmeliyiz herhalde.
Hükümet, “yeni strateji” diye bir şey açıkladı.
Sadece çatışma ve savaş çıkar bu stratejiden.
Nasıl bir savaş olacak peki bu?
Benim görebildiğim kadarıyla şöyle bir savaş olacak.
PKK ne zaman bir hamle yapsa ve polis ya da asker öldürse, devlet güçleri daha fazla PKK’lı öldürecek.
Savaş, insanları insafsızlaştırıyor, “karşı taraftan” daha fazla adam öldüğü sürece kimse ölenlere aldırmıyor.
İki taraf için de geçerli bu barbar matematik.
Peki, böyle bir savaşın iktidara ne faydası var?
PKK’lıları öldürdükçe “milliyetçi” oyları arkasında topluyor, muhalefetin savaşı sorgulamasına engel oluyor ve “ne yapayım ortada savaş varken ben Kürt meselesini çözemem ki” diyerek hiçbir çözüm adımı atmıyor.
Silah, iktidarın her türlü antidemokratik girişimini de “perdeliyor”, insanların hapse atılmasını, gazetelerin kapatılmasını en azından Türk tarafı dert etmiyor.
Bu uygulamaları eleştiren “yabancılara” da “PKK yüzünden böyle yapmak zorundayız”deniyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar “işi idare etmek” imkânına kavuşuyor iktidar.
PKK ise hep bir gün “psikolojik üstünlüğü” ele geçirip, iktidarı kendi istediği türden bir anlaşmaya zorlayabileceği umuduyla iktidarın bu oyununu engellemiyor.
Safları sıklaştırıp kendi liderlik konumunu koruyor.
Böyle baktığımızda iki tarafın da savaştan cayması için bir neden bulunmuyor.
Ama bir de “işin” öbür tarafı var.