Başbuğ, Uludere ve şeffaflık
Yıllar önce de birkaç defa yazmaya çalışmıştım, gelişmiş dünyada “sosyal anlaşma” herkesin güvende olmasıdır, Türkiye’de “sosyal anlaşma” ise kimsenin güvende olmaması üzerine kurulmuştur.
Bu ülkede kimse güvende değildir.
Her ne kadar emekli Orgeneral Başbuğ “Cumhuriyet tarihinde tutuklanan ilk eski Genelkurmay Başkanı” olarak tanımlansa da benim hatırladığım kadarıyla 1960 darbesinde o zamanki Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun da tutuklanmıştı.
Yassıada’da yargılanıp idama mahkûm edilmişti.
Sonra cezası affedildi.
Bu ülkenin egemenleri geçmişi çok çabuk unuturlar.
Burası, kendini “dokunulmaz” sanan insanların çok olduğu ama “dokunulmaz” kimsenin bulunmadığı bir ülkedir.
Biz, padişahların bile öldürüldüğü, sadrazamların kellelerinin kesildiği Osmanlı geleneğinden geliyoruz.
Herkesi birden “güvenceye” kavuşturacak bir hukuk sistemi kuramadığımızdan, herkesin güvencesiz olduğu bir hukuksuzluk içinde yaşadık.
Hâlâ da öyle yaşıyoruz.
Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, “hükümeti devirme girişiminden” tutuklandı ama onun “suça bulaştığı” iddia edilen, onda keyfince davranabileceği inancı yaratan o hukuksuz sistem aynen devam ediyor.
Başbuğ’un göreve ilk geldiği günlerdeki halini, konuşmalarını, tehditlerini hatırlıyorum, bir genelkurmay başkanı gibi değil bir “padişah” gibi konuşuyordu.
Halkından epeyce gerçeği sakladı.
Devletin şeffaf olmaması, devletin günahlarının kalın sır duvarlarıyla saklanması, medyanın bu sırların üstüne gitmemesi, “yönetenlerde” büyük cüret patlamaları yaratıyor, istediklerini yapabileceklerine, hesap vermeyeceklerine olan güvenleri hep taze kalıyor.