Büyücünün çırağı
Milli Mücadele’nin başında Mustafa Kemal değil de Deniz Baykal ya da Devlet Bahçeli’den herhangi biri olsaydı herhalde “mücadele” hâlâ sürüyor olurdu.
Sizce bu “ikiliden” birinde Lozan Antlaşması’nı imzalayacak yürek var mıdır?
Sizce bunlar Lozan’ı imzalayabilirler miydi?
Ya da bunlar o dönemde “muhalefet” olsalardı, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasını nasıl karşılarlardı?
Lozan Antlaşması’nı imzalamanın “vatana ihanet” olduğunu söylerler miydi söylemezler miydi?
Bu soruya, CHP’liler ve MHP’liler cevap versinler.
Kimseye söylemesinler sadece kendi kendilerine bir muhasebe yapsınlar.
İsterlerse açıp Lozan Antlaşması’nı da bir okusunlar ve partilerinin liderleri bu antlaşmanın imzalanması hakkında ne derlerdi, bir düşünsünler.
Benim samimi kanaatim bu “ikili” o zaman da savaşın sürmesinden yana olurlardı, savaşı sürdürebilecek takat var mı yok mu, barış ne kazandırır, düşünmezlerdi.
Bugün neler yaptıklarına bir baksanıza.
Yakın tarihimizin en önemli gelişmelerinden birini yaşıyoruz, binlerce ölüye, yüz milyarlarca dolar paraya mal olan bir iç savaş bitiyor, kangrenleşmiş bir yara tedavi ediliyor, Baykal “kameralı toplantı” oyunbazlıklarının sığlığında dolaşıyor.
Olup biteni anladığından bile kuşkuluyum.
Sanırım CHP’lileri de sinirlendiriyor.
CHP’liler, bugün dünyanın sayılı liderleri arasına girmeye aday olan Başbakan Erdoğan’ı “aşabilecek”, dünyada ondan daha fazla saygı görecek, ondan daha güçlü ve daha oturaklı bir lidere sahip olmayı istemezler mi?
Hem “yurtta sulh, cihanda sulh” diyen Atatürk’ün “partisi” olmakla övün, hem de “yurtta sulh, cihanda sulh” şiarını hayata geçirme fırsatını AKP’lilere kaptır.
Neşe Düzel geçenlerde, “lider olmak, zamanın ruhunu hissedip onun gereğini yapmaktır bence” diyordu çok haklı olarak.
Sizce şu anda Türkiye’de “zamanın ruhunu” hissedip gereğini yapan “liderler” hangileri?
Çok ünlü bir müzik parçası olan “büyücünün çırağı”nın hikâyesini bilir misiniz?
Bir büyücüyle çırağı varmış.
Çırak, ustasını seyrederek ondan bir şeyler öğreniyormuş.
Bir gün büyücü kasabaya giderken çırağına “ben dönene kadar burayı temizle, dereden su çekip yerleri temizle” demiş.
Büyücü gitmiş.
Çırak biraz da tembelmiş.
Öğrendiği “büyüleri” kullanmaya karar vermiş.
Kovalara “gidin dereden su çekip getirin” diye emir vermiş, fırçalara da “siz de yerleri silin” diye buyurmuş.
Kovalar dereden su getirmeye, fırçalar yerleri silmeye başlamış.
Önceleri işler iyi gidiyormuş.
Ama kovalar durmadan su getirip eve döktükleri için sular yükselmeye başlamış.
Çırak onları durdurmak istemiş ama durduracak “büyüyü” bilmiyormuş.
Bizim bu iki muhalefet lideriyle, onların medyadaki gölgeleri “büyücünün çırağı” gibiler, “kan dökülmesi” için kışkırtmayı biliyorlar ama kanı durduracak emri vermeyi bilmiyorlar.
Onlar bu ülkeyi yönetse sadece “kan” dökülecek.
Biz bu muhalefetin ve onların medyasının kafasıyla hâlâ Mercidabık’ta savaşıyor olurduk.
Onlar, “barışı, barışmayı, insanları yaşatmayı” bilmiyorlar, onlar sadece savaşı, ölümü, çocukları ölüme göndermeyi biliyorlar.
Bu muhalefetin ve onların medyasının “insanları daha iyi yaşatacak”, “daha iyi” olmasından da geçtim insanları “yaşatacak” tek bir önerisini bulabilir misiniz?
Zavallı yoksul Türk ve Kürt çocuklarının hayatını savaşa “pey sürerek” kahraman olmaya çalışıyorlar.
Onlar gibi “çıraklar” yüzünden memleket kanayıp duruyor.
Bu adamlar “çırak” kaldılar, gelişemediler, barış hakkında bir tek öneri getirecek yetenekleri yok, ucuz kahramanlığa meraklılar diye bu ülkenin çocukları ölsün mü?
Yirmi beş yıl süren savaş, bir yirmi beş yıl daha mı sürsün?
Bu politikacılarla onların medyasının zavallılığının ve sığlığının bu ülkeye “pusula” olmasını istiyor musunuz gerçekten?
O pusula sadece “kan”ı gösteriyor.
O pusula sadece “geçmişi” gösteriyor.
O pusula sadece “silahı” gösteriyor.
Zamanın ruhu ise “barışı, eşitliği, özgürlüğü, mutluluğu” emrediyor.
Zamanın dediği olacak, zamanın emrini yerine getiren de “tarihe geçen lider” olacak.
Diğerleri, tarihin alay ettiği “çıraklar” olarak kalacaklar.