Büyük savaş başladı
Türkiye’de dün, geri dönüşü olmayan büyük bir adım atıldı.
Yargıtay’da yargılanan savcı Cihaner, iki Yargıtay üyesinin daha önce yaptıkları ve basında yayınlanan konuşmalardaki “senaryolara” birebir uygun olarak tahliye edildi.
Yargıtay’ın içinde hazırlanan bir senaryoya böylesine uygun davranılması, “oyunun” basına yansımasına rağmen konuşulanların aynen hayata geçirilmesi, artık yargının bir “senaryonun” parçası olarak görülmekten, üstüne gölge düşmesinden çekinmeyecek bir yere geldiğini gösteriyor.
Belli ki bu “son taarruz”, bundan sonra her şey mubah.
Yargı bodoslamadan savaşa giriyor.
Benim bu olayda ilgimi çeken Cihaner’in tahliyesi değil, belki de tahliyesi hukuka uygundur, birçok hukukçunun “dosyalar birleşemez” dediği bir davada dosyaları birleştirmek, daha önce “yakalanan” konuşmaları adım adım uygulamak, şaibeli duruma düşmekten hiç korkmamak benim ilgimi çeken.
Yargıtay’ın, bir Ergenekon sanığını serbest bırakmayan yargıçlara “ceza” kesmesi, “bazı sanıkların” tahliyesi için verilmiş bir emir gibiydi.
Zaten Cihaner’den birkaç saat sonra da Balyoz darbesinin sanıkları mahkemede serbest bırakıldı.
Aynı sıralarda, Ahmet Türk’ü yumruklayan sanık da evine gönderildi.
Gelenekleri itibariyle bütün yeryüzünde üstüne düşecek bir “toz zerresinden” bile kaçınan yargı, Türkiye’de bırakın zerreyi baştan aşağı leke olsa aldırmayacakmış gibi gözüküyor.
“Taş atan” çocukların “tutukluluğu” bizim yargı için hiç önemli değil ama çeteden, darbeden yargılananların serbest kalması çok önemli.
Tutukluluk konusunda bir “ilke” ile hareket edilmediği, Kürt belediye başkanlarının, Mahmur’dan gelenlerin, taş atan çocukların “içerde” olmasının desteklenip, Ergenekon ve darbe sanıkları için vicdanların titremesinden belli.
Yargının bir bölümü “değişime” karşı açıkça savaşa girdi.
Bu öylesine açık bir savaş ki ülkenin başbakanı bile “bu yargıya güvenilemeyeceğini” söylüyor.
Bu gelişmeleri gördükten sonra “anayasa değişikliğinin” de Anayasa Mahkemesi’nde iptal edileceğine hemen hemen eminim.
Yargının bir bölümü, bu tür bir direnişin “değişimi” durdurabileceğini sanıyor.
Onlar, bu baskıcı rejimi bir siyasi partinin değiştirmeye çalıştığını düşünüyorlar, değişen dünyanın değişimi zorunlu kıldığını fark etmiyorlar.
Yenilgiye mahkûmlar.
Yirmi yıl önceki Türkiye’nin rakamlarıyla bugünkü Türkiye’nin rakamlarını bir kıyaslasalar, “rakiplerinin” bir siyasi parti değil, bizzat hayatın kendisi olduğunu görecekler.
Onlar, zamanı, hayatı, tarihi yenmeye çalışıyorlar.
Gerçeklerden böylesine kopuk olmaları çok şaşırtıcı geliyor bana.
Yargının büyük “taarruzuna” karşı AKP de kendi hamlesini hazırlamış.
Siyasi iktidarın yakınları, “Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliklerini iptal etmesi halinde erken seçime gidileceğini” açıkça söylüyorlar.
Belli ki eylülde seçim sandıkları ortaya konacak.
AKP, yargının “hukuku” pek de tanımayan bu saldırısı sayesinde büyük bir avantaj elde etti bence.
Bu baskıcı rejimin sona ermesini isteyen herkes, AKP’li olsun olmasın AKP’yi destekleyecek, AKP aslında pek de hak etmediği bir destek kazanacak böylece.
Ama tabii bu desteğin bir şartı da olacak.
Başlattığı “açılımların” hiçbirini sonuçlandıramayan AKP, halkı geniş bir kitle halinde arkasına almak istiyorsa, bu sefer seçime giderken ortaya yeni bir anayasa taslağı koymak zorunda.
Elinde Profesör Özbudun’la arkadaşlarının hazırladığı bir metin var, bunu biraz daha geliştirip halka bu taslakla gidebilir.
Yeni bir anayasa ve yeni bir Türkiye için oy isteyebilir.
22 Temmuz seçimleri nasıl ordunun siyasi gücünü halkın oyuyla bitirdiyse, bu seçim de “yargının” siyasi gücünü sona erdirir, yeniden çağdaş bir hukuk sistemi kurulur.
AKP de ne yapmak istiyorsa, bunu ordunun ya da yargının çelmelerine takılmadan siyaset sahnesinde gerçekleştirir, hepimiz neyi yapıp neyi yapamayacağını açıkça görürüz, ortada “kural dışı” bir rakip olmadığında AKP’nin gerçek performansı da ortaya çıkar.
Bu büyük kavgada CHP ile MHP’nin bu baskıcı rejimden yana çıkacağı kesin.
Asıl soru, BDP’nin ne yapacağı.
Normalde “rejimle” kavga etmesi, değişim istemesi gereken parti BDP idi, nasıl yaptıysa bu rolü AKP’ye kaptırdı, bu seçimlerde alacağı tavır da sanıyorum Kürt politikasının geleceğini belirleyecek.
Orduyu, yargıyı, 12 Eylül Anayasası’nı savunan bir BDP, Kürtlerin oyunu almakta biraz zorlanır.
Siyasetteki varlığını sürdürmek istiyorsa AKP’den daha “ilerici”, daha “değişimci” bir çizgide durmak zorunda, anayasa değişiklikleri sırasında gösterdiği performansı tekrarlarsa, bu seçim Kürt politikası için de büyük değişimler yaratır.
Kendi halkını, dindarlarını, Kürtlerini, Alevilerini, solcularını ezen bir rejimle çok yakında büyük bir hesaplaşma yaşayacak bu ülkenin halkı.
Her şeyin yeniden biçimleneceği büyük bir siyasi savaşa giriyoruz.
Yargıya, değişimi bu kadar hızlandırdığı için ne kadar teşekkür etsek azdır.