Eğitim Yöneticileri ve İdari Birimlerin...
Eğitim Yöneticileri ve İdari Birimlerin İşlevsel Hale Gelecek Şekilde Gözden Geçirilmesi
Eğitim yöneticisi denilince akla; okul müdürü, müdür yardımcısı, şube müdürü, milli eğitim müdürleri ve bakanlık idarecileri geliyor. Birde milli eğitimde çalışan personel olarak nitelendirilen memurlar var. Son günlerde eğitim yöneticilerinin profesyonel yöneticilerden seçilmesine dair fikirler tartışılıyor. Eğitim sorunlarını ele alırken idari personelinde tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir kurumun idarecisi o kurumdaki verimliği ciddi anlamda etkileyebilir. Müdür deyip geçmeyelim. Müdür yöneticilik mi yapacak yoksa lider mi olacak? Basit gibi görülen bu soru, aslında bizim ülkemizdeki eğitim sorunlarının büyük bir bölümüne çözüm üretebilir.
Öğretmenlik hayatım boyunca birçok idareciyle çalıştım. Memnun olduklarım olduğu gibi sorun yaşadıklarımda oldu. Ciddi anlamda kendime örnek alıp, meslek hayatıma katkı sağlayan idarecilerimde oldu. Âmâ bunun yanında, sadece kendini düşünen, çalışanlarımı nasıl kullanabilirim diyen idarecilerle de çalıştım. Yönetici, idareci, müdür çeşitli isimlerle zikredebiliriz. Önemli olan bu kişilerin makamına değil de kendilerine saygı duyabileceğimiz liderlik vasıflarını taşıyarak bu vasıfları iş hayatlarına yansıtabilmeleridir.
Başarılı olmak için yönetici, idareci, müdür olmak yetmez. Çalıştığın kurumda lider olman gerekir. Lider davranışlarıyla çalışma arkadaşlarına iyi bir model olmalıdır. Çalışanlarına mesleki rehberlik yaparak yol göstermelidir. Lider demek sorun çözen demektir. En önde yer alarak çalışanlarına yol göstermelidir. Lider emir vermez, lider birlikte belirlenen hedefe ulaşmak için yol gösterir. Üzülerek belirtmek istiyorum ki gerek ülkemizde, gerekse eğitim camiasında lider diyebileceğimiz idarecilerimizin sayısı oldukça azdır. Burada çeşitli eleştiriler yapılabilir. Atamalarda liyakat sisteminin uygulanmaması, adam kayırma, torpil… Vb. nedenler eminim ki sizlerin de aklından geçiyordur.
Eğitimde yaşanılan sorunları çözmek istiyorsak; öğrencileri, öğretmenleri, eğitim sistemini ve eğitim programını eleştirdiğimiz gibi idarecileri de göz ardı etmemeliyiz. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi bizim ülkemizdeki en büyük problemin sistem olduğunu düşünenlerdenim. Daha öğretmenliğin ne olduğunu anlamamış kişileri idareci yaparsak, eğitim sorunlarını uzun bir müddet daha tartışmak zorunda kalırız. Eğitimde idarecilik yapabilmek için en az on yıl öğretmenlik yapılması gerektiğine inanıyorum. Hani derler ya tebeşir tozunu yutmamış diye... İşte tebeşir tozunu yutmamış kişi yönetici olduğunu zanneder ama asla bir lider olamaz.
Okulların profesyonel idarecilerce yönetilmesini kesinlikle doğru bulmuyorum. Okul ticari bir işletme değildir. Siz bir işletme ya da iktisat mezununu okula yönetici yaparsanız; maddi olarak başarılı olabilirsiniz ama eğitimde nice nesilleri yok edersiniz. Eğitim programları oluşturulurken belirleyici olan dört ana ölçüt vardır. Bunlar sırasıyla felsefe, psikoloji, sosyoloji ve en son sırada yer alan ekonomidir. Eğitim programlarında hedef uğrunda ekonomi göz ardı edilir. Yani kaliteli eğitim vermek için açıklık, yani ayanilik ilkesinin gereği olarak öncelik ekonomiye verilmez. Öğretmenlik mesleğinden gelmeyen bir kişinin öğrencileri ve öğretmenleri anlayabilmesi imkânsızdır. Yakın bir zamanda eğitim projesiyle alakalı olarak öğretmenlik mesleğinden gelmemiş bir idareciyle sohbet ediyordum. Bir an durum karşımdaki kişinin beni anlamadığını fark ettim. Mevlana’nın dediği gibi, ne kadar bilirsen bil senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır. Öğretmenlik mesleğinin ne olduğunu anlamamış kişileri idareci yaparsak gelecekte asla düzeltemeyeceğimiz tahribatlara neden oluruz.
İdarecilikte liyakata dayalı kademeli bir ilerleme sistemi uygulanmalıdır. En az on yıl öğretmenlik yaptıktan sonra müdür yardımcısı, müdür yardımcılığında tecrübe kazandıktan sonra okul müdürü ve diğer idari birimlere yükselmeye izin verecek bir sisteme ihtiyacımız var. Bakanlıktaki idari birimler bile oluşturulacak bu sisteme dâhil olmalıdır. Tepeden inme tabiriyle bir kişi bakanlıkta idareci olmamalıdır. Ülkemizde eğitim yönetiminde alınması gereken en önemli kararın bakan, bakan yardımcısı, müsteşar ve daire başkanları da dâhil olmak üzere belirli bir yıl idari tecrübesi olmayan kişilerin bu mevkilerde görev yapmasına müsaade edilmemelidir. Millî Eğitim Bakanlığı’nda mesleğin içinden gelen eğitim fakültesi mezunu, en az on yıl öğretmenlik yapmış aynı zamanda en az on yıllık çeşitli birimlerde idari tecrübeye sahip olan bir kişi bakan olmalıdır. Bakınız yakın zamanda ülkemizde ulaşımda ciddi çalışmalar yapıldı. Çünkü ulaştırma bakanlığında mesleğin içinden gelen bir kişi vardı. Sağlıkta devrim niteliğinde hizmetler yapıldı; çünkü sağlık bakanımız doktorluk mesleğinden geliyordu. İster inanın ister inanmayın Cumhuriyet tarihinde ifade etmiş olduğum özelliklere sahip bir kişi henüz Milli Eğitim Bakanı olmamıştır. Tabi burada akademisyenle öğretmeni bir tutmamalıyız. Ülkemizin ihtiyacı mutfaktan gelen eğitimin bütün kademelerinde görev yapmış olan bir kişidir. Üniversitede akademisyen olarak görev yapmış geçmiş bakanlarımızın performansları ortadadır. Teoriye değil ülkemizin uygulamaya ve icraata ihtiyacı vardır.
Sadece idari birimler değil bütün eğitim çalışanlarının öğretmenlik mesleğinde tecrübeli olmaları gerekmektedir. Millî Eğitim Müdürlüklerinde ve bakanlıkta çeşitli kademelerde görev yapan bütün memurlarda öğretmenlik mesleğinden gelen kişiler olmalılar. Mesleğinde uzun yıllar çalışmış olan öğretmenlerimizi eğitim uzmanı adı altında bu birimlerde çalıştırabiliriz. Böylelikle mesleki yıpranış belirli ölçülerde engellenebilir. Memuriyetten gelen bir kişi eğitim çalışmalarında maalesef verimli olamaz. Yıllar önce okul idaresi ölçme ve değerlendirme alanında yıl içerisinde yapılan çalışmaları yansıtan bir rapor yazmamı istemişti. İki sayfalık bir rapor yazarak milli eğitme gönderdik. Bir hafta sonra rapor geri geldi. Üzerine not düşülmüş. Daha anlaşılır yazabilirmisiniz diye… Bende notun yanına ekleme yaptım. “Lütfen raporu bir öğretmene okutunuz.” Ülkemizin en önemli eğitim sorunu; eğitimi yönetenlerin eğitimci olmamasıdır.
Herkes yemek yapabilir, ama aşçının yaptığı yemek damakta tat bırakır. Eğitim içerikli toplantılar yapılıyor… Ama salonda eğitimci olmuyor. Eğitim çalıştayları yapılıyor, merak edip gidiyorum. Üniversiteden akademisyenler, özel eğitim kurumlarından hayatında öğretmenlik yapmamış idareciler… Vb. Ama maalesef asıl olması gereken öğretmenler yok. Özel bir eğitim kurumunu izin alarak ziyaret etmiştim. Okulda beni müdür yardımcısı karşıladı. Beraber okulu gezdik. Eğitim uygulamalarıyla ilgili birkaç soru sordum. Sorularıma geçiştirici mantıksız cevaplar verdi. Dayanamayıp sordum. Hocam kaç yıl öğretmenlik yaptınız? İlk cevabı ben doktorum oldu. Bende neden kendi işinizi yapmak yerine bir eğitim kurumunda idarecilik yapıyorsunuz dedim. İşin aslını şöyle özetleyelim. Beyefendi aslında rehberlik mezunuymuş. Yüksek lisans ve doktora yapmış. Amenna çok güzel akademik kariyer yapmışsınız ama keşke biraz da öğretmenlik yapsaydınız, dedim. işte o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız deyince tadı kaçtı. Ülkemizde uzman çok ama maalesef işten anlayan yok. Herkes isminin önüne bir unvan eklemenin derdine düşmüş. Teoride uzman oluyoruz da sıra uygulamaya gelince, işte o an çuvallıyoruz. Bende imamlık yapabilirim. Âmâ sıra cenazeye gelince, işte o zaman fıkralık bir durum ortaya çıkar. Herkes idareci olabilir, ama mesele lider olmaktır.