Geçmişe ilerlemek
Sadece iktidarda olanları korumayı amaçlayan, yanlış kurulmuş bir cumhuriyetin insanlarıyız biz.
Halkı küçümseyen, dahası halktan korkan küçük bir zümrenin diktatörlüğü, bütün gücüyle kendini koruyabilmek için her şeyin kirlenmesine göz yumdu, sıkıştığı yerde bizzat kendisi her şeyi kirletti.
Bunun temel nedenini aslında tek bir soruyla anlayabiliriz.
Mustafa Kemal, bu ülkede seçim kazanabilir miydi?
Eğer aradan geçen onca yılda bilmem kaç kuşağı korkunç bir eğitimden geçirip, beyni yıkanmış insanlar yaratmasına rağmen Atatürk’ün görüşlerini savunduğunu söyleyen partiler hâlâ seçim kazanamıyorsa, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hiç kazanmazlardı.
Seçimle kazanılamayacak bir iktidar nasıl korunur peki?
Silahla ve baskıyla.
Bütün diktatörlükler, denetim manyağıdır.
Her şeyi denetlemek, muhalefeti saptamak ve onu ezmek isterler.
Bunun için kendilerine sadık kullar yaratırlar ve onlara iktidardan pay verirler.
Onların yolsuzluklarına göz yumarlar.
Diktatörlüklerin ahlakı yoktur.
Ahlakı ve ahlaki değerleri çürütür, yok ederler.
Silahlı küçük bir azınlığı koruyabilmek için o azınlığın çevresinde yolsuzluklara, ahlaksızlıklara bulaşmış bir çember, bir asalaklar duvarı oluştururlar.
Nerdeyse bütün Cumhuriyet tarihimiz bir ahlaksızlık tarihi oldu bizim, “sayın muhbir vatandaşların” ahlakı en değerli ahlak sayıldı, bütün kurumlar “iktidarı” koruyabilmek için yozlaştırıldı.
Cuntacı generaller, yalancı tarihçiler, pespaye gazeteciler, dikta dalkavuğu politikacılar, cinayet işleyen polisler baş tacı edildi.
Diktayı desteklemek koşuluyla bütün yandaşlara ahlaksızlık ve suç işlemek serbest sayıldı