Ahmet ALTAN

Ahmet ALTAN

Hadi edin...

Hadi edin...

Sanki birileri Kürtleri çıldırtmak için harekete geçti.

Önceki gün sadece Kürtlerin değil bu ülkede yaşayan vicdan sahibi her insanın sevgisini, saygısını kazanmış olan Ahmet Türk kalleş bir saldırıya uğradı.

Güvenlik görevlileri Türk’ü korumadılar, yeterli önlemleri almadılar.

Samsun’daki devlet memurlarının aldırmazlığıyla gerçekleşen olaya Başbakan’la, İçişleri Bakanı’nın hemen tepki göstermesi, “geçmiş  olsun” diye arayıp ziyarete gitmeleri bir nebze rahatlattı insanları.

Ama o olayla ilgili “kuşkuları” ortadan kaldırmadı.

Üstelik dün Hakkâri’de yaşanan rezillik, “bu devletin içinde bir şeyler oluyor” şüphesini daha da güçlendirdi.

Polisler, Ahmet Türk’e yapılan saldırıyı protesto eden çocukların arasından bir tanesini yakalamışlar.

Çocuğun babası KCK operasyonları sırasında hapse atılmış bir belediye başkanı.

Beş polis, ağzını burnunu kanattıkları on dört yaşındaki çocuğu yerlerde sürüklüyorlar.

Annesi, çocuğu kurtarmak istiyor, onu da yere yıkıyorlar.

Ne oluyor?

Nedir bu vahşet?

Ahmet Türk’ü ziyarete gidip, “onun asaletini” öven İçişleri Bakanı’nın duyarlılığı ile o bakana bağlı polislerin saldırganlığı arasındaki çelişkiyi nasıl açıklayacağız?

Bir yandan devlet “açılımdan” söz ediyor, bir yandan devletin görevlileri Kürt Türk herkesi öfkelendirecek işler yapıyor.

Tam “Anayasa’nın” değişmesi gündemdeyken, 12 Eylül Anayasası’nın  “hukuk kurumları” demokratik hale getirilecek, “sistem”  önemli ölçüde değiştirilecekken birden “devletin” saldırılara göz yummasıyla ya da bizzat devlet görevlilerinin kendilerinin saldırganlaşmasıyla karşılaşıyoruz.

Osmanlı’da oyun çoktur.

Ama biz Osmanlı’dan da “oyunundan” da bıktık artık.

Halk, doğru dürüst bir ülkede yaşamak istiyor.

Devletin sultası altında ezilmemek istiyor.

Kendini “elit” sanan ama dünyayı da hayatı da algılayamayan bir grup tarafından aşağılanmamak istiyor.

Belli ki halkın “öfkesini” başka kanallara dökmek, Türklerle Kürtleri birbirine karşı kışkırtmak isteyenler var.

İstiyorlar ki “sistemi ele geçirmiş” bir gruba yönelik tepki, hedefinden sapsın.

Bunu yapamayacaklar.

Hiçbir şey, insanların bu sisteme duyduğu öfkeyi saptıramaz.

Geçen gün, Yüksek Yargı’nın bir üyesi “Pakistan’daki yüksek yargıçların”  istifa etmiş olduğunu hatırlatıp kendilerinin de “istifa edebileceğini” ima etti.

Hadi istifa edin.

Edin bakalım, ne olacak?

“Aman gitmeyin” diyecek kimse çıkacak mı?

Pakistan’daki yüksek yargıçlar bir “diktatöre” karşı tavır almışlardı, darbeci bir diktatörün yazdırdığı anayasaya sahip çıkmak için değil.

Bu ülkede “Yüksek Yargı’nın” halk desteği, CHP’nin ardındaki destek kadardır.

İlkeleri arasında “demokrasi” bulunmayan bir partinin taraftarları destekliyor sadece bu insanları, o taraftarların da hepsi değil üstelik, onların arasında da “darbeden ve darbe anayasasından” hoşlanmayanlar var çünkü.

Zaten “yüksek yargıç” da “istifa” sözünü ertesi gün unuttu.

Aynen “referanduma gidelim” diyen Deniz Baykal’ın, “olur gidelim” cevabını  alınca çark etmesi gibi çark etti.

Bu ülkede ne ordu, ne yüksek yargı, ne de CHP artık “halkın” desteğini kazanır.

O dönem kapandı.

İnsanlar gerçeği gördü.

Kendilerine ait olan iktidarı istiyorlar ve alacaklar.

Bu halkın içindeki grupları birbirine karşı kışkırtmak da bu sonucu değiştirmez, bu ülkede ne yaşanırsa yaşansın, sonunda bugünkü düzen değişecek.

“Ben halka hesap vermem” diyen ordu da, yargı da, halka hesap veren, hukukun denetlediği kurumlar haline dönüşecek.

Ahmet Türk’e saldırının kapısını açmak, çocukları yerlerde sürüklemek, öfkeyi arttırır ama Türküyle Kürdüyle bu halkın “değişim isteğini” yolundan saptıramaz.

Türkiye’nin kendi vatandaşları arasında “eşitliği” sağlaması,  özgür bir ülke olması, barış içinde değişmesi, bugün bu değişimi engellemeye çalışanlar da dahil herkesin yararına.

Bu vahşet, bu saldırganlık, değişimi önlemeye yetmez.

Boşuna denemeyin bu kışkırtmaları, insanların öfkelerini arttırırsınız ama onlara “aslında kime öfkelendiklerini” unutturamazsınız.

Gerçeği içimize öyle derin bir acıyla kazıdınız ki hiçbir şey o acının izini içimizden silemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Ahmet ALTAN Arşivi

Zor

11 Kasım 2012 Pazar 18:14