Hilmi Özkök, Ergenekon’u nasıl etkiler?

Hilmi Özkök, Ergenekon’u nasıl etkiler?

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2. Ergenekon iddianamesiyle ilgili kararını bugün açıklaması bekleniyor. İlkinden daha kapsayıcı olan ikinci iddianame, Mustafa Balbay notlarına ilave olarak Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen darbe günlükleri eksenine oturtulmuşsa her şey yeniden başlıyor demektir.

Hele eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün bu kapsamda görüşüne başvurulursa dünya yeniden kurulur.

Paşanın günlüğü, sadece bir tanık veya sanık ifadesinde geçiyorsa ya da darbeye teşebbüs suçunun vahametini ve bu şahısların bozuk sicilini göstermeye yönelik atıftan ibaretse aksini söylemek mümkündür.

Ama şunu atlamayalım.

‘Sanık olarak da tanık olarak da ifade veririm’ diyen Hilmi Özkök’ün Milliyet’teki açıklamasını hatırlatıp davetiye çıkardığınızda ‘Hayır gelmiyorum, vazgeçtim’ derse ne yapacaksınız?

Öyle ya, eski de olsa bir genelkurmay başkanının nasıl yargı önüne çıkarılacağına dair somut bir prosedür yok.

‘B planınız’ yoksa hiç kendinizi yormayın, davetiyeden vazgeçin. ‘Hayır, gerekirse zorla getiririz, yasalar buna cevaz verir’ diyorsanız sonuna kadar yolunuz açık olsun.

Peki, daha önce gazetelere yaptığı açıklamalarda olduğu gibi Özkök Paşa, sizi, ‘var da demem yok da demem’ nakaratıyla dezenformasyon girdabına sürüklerse veya mesleki taassupla hareket edip silah arkadaşlarını koruma güdüsüne yenik düşerse tavrınız ne olur?

En masum haliyle, darbeye teşebbüs suçundan haberdar olduğu halde şüphelilerin yargı önüne çıkarılması için çaba harcamayan Özkök Paşa’nın ‘görevini ihmal ettiği’ şüphesine kapılır mısınız?

En can alıcı soru: Ortada bir darbeye teşebbüs suçu varsa diğer üniformalılar nerede? Günlüklere baktığımızda 30’a yakın üst düzey komutanın ismi geçiyor. Bunların kapılarını çalmayı düşünür müsünüz?

Çıkış noktası günlüklerse Hilmi Özkök kafi gelir mi? Mesela Hüseyin Kıvrıkoğlu, Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’e de davetiye çıkarılır mı?

Cevabınız evetse, ikinci paragrafta ‘dünya yeniden kurulur’ dedim ya, o misal, Ergenekon İddianamesi yeniden yazılır, Ergenekon Şeması yeniden oluşturulur.

Devamı var...

Onun için ikinci iddianameyi görmek gerekir. Bakalım, Ergenekon’da eksen kayması var mı yok mu, ona göre kanaatlerimizi paylaşırız.


Ankara’da hakim var

CHP’li Onur Öymen’i sanırım anlatmaya gerek yoktur. 28 Şubat sürecinden bu yana hangi taşı kaldırsanız altından çıkıyor.

Son marifetlerinden biri, geçen yıl Ergenekon soruşturması sürerken TV8’de yaptığı açıklamaydı. Yandaşlarına moral verirken diyordu ki, bu dava İstanbul’da ama merak etmeyin Ankara’da hakimler var!

Öyle gizemli bir cümle değil. Altında yatan mesaja bakacak olursak; aklınca, İstanbul’da mahkumiyet kararı çıksa bile Ankara’da bu davanın bozulacağını iddia etti.

Ama bizim anlı, şanlı meslek kuruluşlarından çıt çıkmadı. Gözaltına alınan Ergenekon şüphelilerinin ev ve ofislerine koşturan YARSAV başkanımız, ‘Bu açıklama hakimlerimize hakarettir, yargıya müdahaledir’ demedi, diyemedi.

‘Ankara’daki hakim’ olgusu, yeniden gündemde.

Ergenekon sanığı Ergun Poyraz’ın avukatı Hüseyin Buzoğlu, Danıştay davasının Ergenekon’la ilişkisini karara bağlayacak olan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sürpriz bir şekilde dilekçe verip şöyle diyor: ‘Ankara’da hakimler olduğunun somutlanmasını sağlayacak bozmaya uyulup uyulmayacağını sayın heyetinizce yapılacak değerlendirilmesinde ekli belgeler ve yukarıdaki açıklamaların dikkate alınmasını talep ederim.’

Malum, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sözkonusu mahkemenin Danıştay davasıyla ilgili kararını Ergenekon’la bağlantısı olabileceği şüphesiyle bozmuştu.

Ergun Poyraz’ın avukatı, tıpkı Onur Öymen gibi açıkça, hiç gizlemeye gerek kalmadan söylüyor: Ankara’da hakimler olduğunu somutlayın!

Sanık avukatı, ‘karara uymayın’ diyebilir mi, der. İtiraz edebilir mi, eder. Aba altından sopa gösterir gibi tehditkar bir üslupla ‘Ankara’da hakim olduğunu somutlayın’ demek de neyin nesi oluyor?

Beyler, lütfen, mahkeme salonlarını, JİTEM’in arka bahçesiyle karıştırmayın.



Cahil halk seçemez!

Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya ait olduğu iddia edilen ses kayıtları önceki gün internet sitelerinin ana gündem maddesiydi. Bu kayıtlar Karadayı’ya ait veya değil, o metinde ‘halk cahildir’ diye yapışıp kalan sözcük, aslında bugünkü iktidar kavgasının temelindeki ana gerekçeyi işaret ediyor.

Halk giderek artan bir şekilde, eksik cumhuriyeti imtiyazlı konumlarına kalkan yapan askeri ve sivil elit bürokrasiden gasp edilen yetkilerini istiyor, onlar ise ‘sen cahilsin’ diyerek defans yapıyor.

‘Göbeğini kaşıyan adam’, ‘bidon kafalı’, ‘başkanı sadece Nişantaşı sakini seçmiyor’, ‘halkın yarısı salak’ gibi sözler de bu mücadelede mevzi kaybedenlerin hezeyanı olarak tezahür ediyor.

Ama alışacaklar.

Ya da iktidara giden yolun halktan geçtiğine inanacaklar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi