İşsizlere meslek ve iş maliyeti 23 milyar TL
Hem büyümeyi hem de mesleklendirmeyi aynı anda çözmek lâzım. Bu sözler, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'e ait.
Oysa ortada bir kriz var ve büyümeyi ağzına alan yok.
Küresel krizin içerideki "hasar tespitleri" devam ededursun, bu "kriz hali"nin ne zaman düzeleceğine dair rivayetler de pek iç açıcı değil gibi.
Obama bile beklentileri "uzak ara" tutmak için "gelecek yıl ortalarından" söz etmeye başladı.
Belli ki bu ekonomik kış, sanıldığından uzun sürecek ve Türkiye'nin "teğet"i giderek ana kütleye daha yaklaşacak. Bazı alanlarda da "delip geçecek" denebilir.
Güzel bir gelişme; normal şartlar altında, küresel fırtına olmasaydı akla dahi gelmeyecek soruları sormaya başladık.
Tedarikçiden Amerika'daki tüketiciye dek değer zincirini gözden geçirip, "değer yaratmayan halkaların neler olduğuna" dair akıl yürütmeye başladık.
Gerçi eksik akıllı ve vizyonu dar patronlar bu "değer yaratmayan" parçanın çalışanlar olduğuna hükmedip işçi çıkarmak olduğuna hükmetse de eninde sonunda kendi gerçekleriyle yüzleşmeleri kaçınılmaz olacak.
Dün Bakan Ekren'in açıklamalarında yer alan bir ifade var; "özel sektör zaten Türkiye ekonomisinin ihtiyacı olan katma değeri, üretimi, istihdamı sağlıyor."
Acaba bu "ezberi" değiştirme zamanı gelmedi mi dersiniz? Zira özel kesimin, sektörel rengi ne olursa olsun, daha fazla istihdam sağlaması pekala mümkün.
Her ne kadar "istihdamın maliyet" noktasından şikâyet etsek dahi, emek yoğun karakterinde olmayan sektörlerde bile, daha etkin istihdam sayesinde verimlilik patlaması yaşanabilir.
Şimdiki nüfus artış hızında büyüme dursa (% 0) dahi, 650 bin yeni iş yaratmamız kaçınılmaz hale geliyor. Fakat bu sayıda yeni iş oluşturmak mümkün olamıyor.
Küresel kriz bittiğinde, yeni iş yaratamama hastalığımızın süreceğinden korkarım. Zira büyüme ile istihdam, son derece karmaşık bir ilişki içinde birbirini belirliyor.
İstihdam yaratmak için büyümeye ihtiyacınız var ve büyümeyi ivmelemek için de nitelikli işgücü gerekiyor.
Bizdeki sıkıntı, tam da bu noktada beliriyor. Kriz geçip işler açılmaya başladığında, nitelikli işgücü talebi de patlayacak. Nitekim Bakan Nazım Ekren'in "hem büyümeyi hem de mesleklendirmeyi çözmemiz şart" ifadesi, bu durumun tespiti zaten.
Bu yıl 100 bin işsize, iş garantili eğitim verecek programlar için 250 milyon TL kaynak ayrılmış durumda.
Yeter mi? Asla yetmez.
Bakan'ı dinliyoruz; "bir taraftan büyümenin azalmasına yönelik tedbirler alırken, diğer taraftan mesleki eğitimin at başı gitmesi lazım."
Birini, diğerine tercih etmemek lazım; "ama işsiz kalan vatandaşlara mali desteğimizi devam ettirmemiz gerekir, devam ettiriyoruz."
Büyüme ile nitelikli emeğin bu kadar ilintili olduğu ortamda, meslek ve beceri kazandırmaya yönelik bir "nitelik seferberliği" gerekiyor.
IMF'nin ne dediğine fazlaca takılmadan, büyümeyi ivmeleyecek nitelikli işgücü yaratma yönünde hummalı bir faaliyet, kaçınılmazdır.
Düz bir muhakeme; son işsizlik rakamı 3 milyon 274 bin. Ekren'in verdiği rakamlardan 1 kişiye iş garantili eğitimin maliyeti 2 bin 500 TL. Bütün işsizlerimizin eğitimi için toplam kaynak ihtiyacı, 8.2 milyar TL.
Ayrıca IMF'nin dırdırına rağmen işsizlerin cebine 9 ay boyunca ayda 500 TL koymamız halinde, 14.7 milyar TL'ye ulaşıyoruz.
Nihai toplamda 22.9 milyar liradan söz ediyoruz.
İşsizler üzerinden piyasayı fonlamanın getireceği canlanmayı dahi hesaba katmıyorum.
Kaynak mı?
Bana göre sorun; kaynak değil idrak sorunudur.
Kriz'in "idrak yollarını açan" etkisine güveniyorum.