Kalkınma Putuna Kurban Sunmak!
FOX TV’de yayımlanan “Kadın” dizisi, kadın izleyicilerin beklentilerine göre tasarlanmış bir dizi olarak piyasaya sürüldü. Yayımlandığı günden beri de reyting rekorları kırıyor. O dizinin son bölümünde şöyle bir replik sarf edildi.
'Ben Sarp'ın karısıyım. Kızınıza neden bir kaç gün önce kocamla yattığını sormak için geldim. Kızınız aynı zamanda babamın sevgilisi. Kızınız babamla beraberken aynı zamanda kocamla yattı.'
****
Her gün benzerlerini duyduğu için patlamış bağırsağa benzeyen bu repliğe hiç şaşırmayan milyonlarca televizyon izleyicisi olduğuna eminim. Fakat bu replik bana şunu düşündürüyor. Bir dizide ilişkiler ne kadar karışmış, ne kadar akıl almaz hale gelmiş olabilir ki böyle bir cümle sarf edilebilsin… Bu cümle bana geçtiğimiz günlerde Esra Erol’un programında ifşa edilen, biri yasal olmak üzere 3 erkekle ilişkisi olan kadın örneğini hatırlattı.
Demek ki ekran ile hayat mutabakatı tam gaz devam ediyor…
Şunu da merak etmiyor değilim.
Kültür ve Aile Bakanları bu gibi replikler, üç eşli kadınlara ayrılmış programlar, erotik diziler, “Çukur” benzeri şiddet ve vahşet seriyalleriyle ilgili ne düşünüyorlar acaba.
Neden mi onlar ?
Çünkü bu ülkenin Kültüründen ve Ailesinden sorumlu kişiler, bu bakanlar. Fakat yine bu ülkenin televizyon kanallarında hem aileyi hem de kültürü yerle bir etmek için bir uğraş veriliyor yıllardır. Söz konusu bakanlarımız, bu mücadeleye karşı kendi bakanlıklarının yerine getirebileceği bir vazife olduğunu düşünmüyorlar mı acaba?
****
Bu anlamıyla kültür, Ak Parti hükümetlerinin deyim yerindeyse, yapımcı adındaki bir takım ite kopuğa terk ettiği boş bir alan hüviyetinde hala. 90’lı yıllarda kopan kar kütlesi, son 15 yıldaki kontrolsüz (Ya da kontrollü mü demeliyim?) yayınlarla resmen bir çığa dönüşerek toplumun çatısına çöküverdi. Kabul edelim ki ne bir önlem alındı bununla ilgili ne de adamakıllı bir müdahale söz konusu oldu. Gözünü para bürümüş yapımcıların ve reyting kölesi kanal yöneticilerinin insafına terkedilmiş durumdayız toplum olarak. Geldiğimiz ahlaki sonuçsa alıntıladığım replikteki gibi resmen alçaklık düzeyinde…
****
Ben Aile ve Kültür Bakanlarının yerinde olsam, “Bu tür yayınlar, bizim korumaya çalıştığımız kültür ve aile değerlerini yerle bir ediyor, toplumsal kargaşanın zincirlerini çözüyorlar” diyerek safımı önce kamuoyu nezdinde belli ederdim. Daha sonra Aile ve Kültür Bakanlıkları olarak, Hollywood’da Katolik kilisesinin talimatıyla 1930’lu yıllarda başlayıp 1970’lerin ortalarına kadar stüdyolar tarafından harfiyen uygulanan ve bugün bile kısmen etkisi gözlemlenen meşhur Hays Yasaları gibi prensipler geliştirerek bunu dizi yapımcıları ile paylaşır “ulusal bir politika” olarak uygulamalarını sağlardım.
Mesela 1940’lı yıllarda Amerikan sineması için film çekecek bir yapımcı olsaydınız, filminizde şunları kesinlikle yapamazdınız…
Bizim dizilerdeki gibi cinayeti özendiremez, katili iyi ve kahraman biri olarak gösteremezdiniz mesela. Suç işleyen bir kişiyi övemezdiniz…
Her bölümünde, bir bar ya da alkollü sahnenin yer aldığı bizim dizilere karşılık orada alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıkları filmlerinizde gösteremezdiniz.
Her bölümde banko yer verilen hatta çoğu dizinin tek konusu olan çiftleşme temasına karşılık Hollywood’da hiçbir şekilde sevişme sahneleri çekemezdiniz. (Bırakın bunu, öpüşme sahnelerine bile asla izin verilmezdi.)
Bizim dizilerin vazgeçilmezi “tecavüzcü coşkunlara” karşılık, orada cinsel sapıklık yapan bir karaktere asla yer veremezdiniz.
Bizdeki dizilerde gayet normal bir şekilde dakikalarca gösterilen doğum sahneleri ve hatta bu sahnelerin imayla dahi gösterilmesi için izin alamazdınız Hollywood’da.
Cinsellik dozu yüksek dans sahneleri çekemezdiniz.
Dizilerimizde müthiş bir argo ve düşük kültür propagandası yapılıyor malum. Sokak serserisi kılığındaki tipler, serserice tavırlar, magandalıklar ayakta alkışlanıyor; fakat Hollywood’da küfürlü, argo, acık saçık, müstehcen imalı konuşmalar diyaloglar çekemezdiniz.
Bayrak, din, Allah ve Peygamber hakkında ironik veya aşağılayıcı hiçbir görüntüye yer veremezdiniz.
Bizde çıplak erkek ve kadın bedenleri reyting tuzağı olarak kullanılırlar. Fakat o dönemin Hollywood filmlerinde böyle bir şeye kesinlikle izin verilmez, hiçbir çıplak beden teşhir edilemez, kimse soyunurken veya giyinirken gösterilemezdi.
Filmlerde daima iyiler kazanırdı. Anneler hep güçlü, namuslu ve koruyup kollayıcı; babalarsa hep fedakar, emekçi ve saygın olarak tasvir edilirdi. Dostluk, çalışma, üretkenlik, alın teriyle kazanma, kardeşlik, aile dayanışması ve milli değerler ön plana çıkarılır, kötülük ve kötüler her hikayenin sonunda muhakkak kaybederlerdi.
Hays Yasaları olarak bilinen bu kurallar, Amerikan Devletinin halkına, ulusal kültürüne, genç nesillere, aile yapısına, bayrağına, dini değerlerine duyduğu saygının bir göstergesiydi. Birleşik devletleri süper güç haline getiren nesiller, böylesi bir şefkat elinin koruması altında yetiştiler.
****
Bize gelince…
Lafa geldi mi “Amerika’nın tarihi yok” gibi palavraları birbiri ardınca sıralar ve bu asılsız budalalıkla kendimizi rahatlatırız. Bizim tarihimiz, köklü bir kültürümüz var da ne oluyor sanki?
Nerede bizim televizyon kanallarının uygulaması gereken yasalar?
Hani yerli ve milliydik?
Bu replikler yerli ve mili anlayışımızla örtüşüyor mu yoksa?
Elin Amerikalısının, üstelik herkesin izleyebileceği televizyon için değil, biletle girilen sinema salonu için bile gerekli gördüğü kültürel denetim biz de neden bir türlü yapılmıyor?
Bu ülke insanlarının ve onları bir tespihin ipi gibi birbirine bağlayan kültürün korunmaya, yaşatılmaya değer bir yanı yok mu?
Bence var.
Fakat kültürümüzü, kalkınma putuna kurban ediyoruz.
Kültür’den yalnızca Turizm, Aile’den de yalnızca feministleri memnun edecek şekilde kadın meselesini anlayan bir mantaliteyle bu işler çözülmez, çözülemez.
Bu ülkenin kanallarında bu replikler gayet rahat sarf edilirken ve milyonlar bu repliklerle büyüyorken; artan turizm rakamlarıyla avunuyor, dünyanın en büyük betonlarıyla övünüyorsanız, yakında tüm evi çepeçevre saracak o sinsi yangını görmüyorsunuz demektir.
Hani konuşmaya başlarken Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Mimar Sinan, Sultan Fatih, Çanakkale, Abdülhamid vs. deniyor ya…
Buna binaen soralım…
Bu değerlerle, kadın dizisinin o repliğinde çok güzel bir biçimde özetlenen değerler arasında bir zıddiyet görmüyor mu Sayın Bakanlar?
Bu ülkenin aydın kişileri olarak bu düzeysizlikten rahatsızlık, utanç duymuyorlar mı?
Görüyorlarsa, duyuyorlarsa, cesaretle inisiyatif alsınlar ve biz de nerede durduklarını bilelim…
Görmüyorlarsa, “o dizilerde resmedilen dünya da bizim dünyamız diyorlarsa”, bunu da bilelim…
Çünkü bu konuda göstermelik yaklaşımlarla yeterince zaman heba edildi. Başı boş zamanlarda televizyon önünde zombi gibi kuşaklar yetişti. Bu kuşakların gelecekte önümüze koyacakları toplumsal faturayı kimse ödeyemeyecek, bu böyle bilinsin. Hamasi nutuklar o zaman kurtarmayacak bizi… Bu ülkenin insanlarını, kültür adına her gün zehirle besliyorlar ve makam sahipleri olarak bunu gördüğünüz halde kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz… İşte kahredici olan bu! Yazık oluyor bu ülkeye…Yazık oluyor bu ülkenin insanlarına, yazık...