Sarıkamış, Beyaz Krallıkta Özgürlük Savaşı
Sarıkamış Harekâtı (22 Aralık 1914), Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti ve Rus Hanedanlığı arasında Sarıkamış'da gerçekleşmiş, sonucu Osmanlı Devleti tarafı için bir başarısızlık ile sonuçlanan bir askerî manevradır.
1877-1878'deki 93 Harbi Osmanlı Devleti'nin mağlubiyeti ile neticelenince Batum savaş tazminatı olarak Rusya'ya verilmişti. Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Berlin Antlaşması ile Rusya'ya terkedilmişti. 1914 yılında döneminin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, evvelce kaybedilen bu vatan topraklarını geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde Sarıkamış Harekatı planlarını kurmaylarına sundu.Bu planın onaylanması sonrasında
95 yıl önce atalarımızın yazlık kıyafetlerle Yemen’den Karadeniz’e gelerek oradan da Erzurum üzerinden Allah-u Ekber dağını aşıp 30 yıldır esaret altında olan Sarıkamış’ı özgürlüğüne kavuşturmak amacıyla yola çıkan askerlerimizi bütün uyarılara aldırmadan yanlış zaman ve yanlış rota istikametinde yol aldıran Enver paşanın eksi 45 derece soğuğun acımasız kollarına attığı Aralık 1914 tarihinde 90.000 vatan evladımızın donarak ölen şehitlerimizi anma tırmanış bu.Bu yolculukta rotayı bilen tek bir kişi bile yoktu.
Yanlışlıkla Sarıkamış tepenin ardındadır diyerek kuş uçmaz, kervan geçmez bir köye varmışlar.Köye vardıklarında ise karşılarında ne çarpışacak düşman ne de bir dam.Ne büyük bir hırstır ki bile bile yol aldırmak ölümü.
Bir tarih yatar,
Bembeyaz örtünün altında.
Sanki,
Eriyipte sulara karışıp kaybolacakmış gibi,
Oysa,
Eriyen bir tutam kar,
Ben olur ,sen olur ,o olur,
Karışır derelere,deryalara döner.
Bir acı rüzgar eser,
Deler yüreği,
Koparır kolu bacağı.
Ne tutunacak dal kalmıştır,
Ne de yutulacak ekmek,
Kuş uçmaz,kervan geçmez.
O kadar ki kurtların, evlerdeki insanlara saldırdığı bir zaman.Bembeyaz örtünün üstünde kızıl mum ışığı andıran kurtlar.Kolu bacağı kopan Mehmetler,buldukları ağaçlara sığındılar.Gün ağarıp,ısınınca biraz hava,patır patır döküldü donmuş bedenleri birer birer.Kiminin eli,kiminin bacağı kopmuş,sürüne sürüne bir köy evine varmışlar.Samanlığa gizlenmiş bir nine açıvermiş kapıyı.Hadi evladım içeri diyerek içeriye almaya yeltenmiş ,yaralı Mehmet’i.Mehmet soğuktan titreyen çenesinden şu cümleler dökülür;Arkadaşlarım dışarıda iken ben giremem içeri diyerek evin 10 mt uzağında teslim olur karanlık ötesi aydınlığa. Bu bilgi 2005 yılında Sarıgül köyü yaşlılarından tarafından alınmıştır.Bu vatan,kutlama zamanı geldiğinde,ülkenin her yerinden birilerinin gelmesi,beş yıldızlı otelde ,açık büfe ye,iç ve yat.
Sözde dedesinin ayağının bastığı topraklarda yad edecekmiş.Hissetmeden, alafranga olan yüreklerle yapacakmış.Katıldığı protokolde Türküm diyerek haykıracakmış.
Peki hiç düşündünüz mü? Siz olsaydınız ne yapardınız.
Türk olmak,
Güneyin sarı sıcağı değdiğinde teninize,
Kuzeyde denizin hırçın dalgalarınızı yüzünüzde hissetmek.
Doğuda sazın teline değdiğinde,
Batıda zeybek oynamak.
Ney üflediğimizde,
Ruhumuzu dinlendirmek.
Bir kemençe çaldığında,
Elimizi kenetleyip verip tek yürek olmak,
Türk olmak,
Aralığın gün dönümü soğuğunda,
Sarıkamış’ı hissetmek.
Allah-u ekber dağında,
Bir devrin kapanışını görmek.
Türk olmak,
Ay yıldız dalgalandığında,
İstiklal marşı okunduğunda,
Ruhunu yenileyip,
Yeniden doğmak.
Her yıl olduğu gibi bu yılda Aralık ayında Türkiye Dağcılık Federasyonun(TDF) organize ettiği tırmanışının çok başka bir anlamı vardı.
Biz dağcılar çantamızı sırtımıza alıp dağ bayır gezmiyoruz ve yaptığımız sporun sadece spor olmadığının farkındayız. Kendimizi, geçmişimizi ve vatanımızı tanımak amacıyla yürüyoruz, tırmanıyoruz.