İlk yamaç paraşütü Rize'ye nasıl geldi?
21 Şubat 2009 günlerden Pazar
Merhum Dr. Mustafa DEVRİMSEL anısına düzenlediğimiz geleneksel GİRVELİK şelalesi buzul tırmanışımızın 2.sini yapabilmek için Sabah 8.00 gibi hazırlıklarımızı tamamladık ve düştük yollara. Saat 10.00 gibi kalaylı kazan Trabzona vardık. Bir kaç malzeme almak için mağazaya daldık. Ben bir kafa lambası ve ATC aldım. Arkadaşlarımızdan bazıları alışveriş yaptılar. Arabamız sıcak ve konforluydu. Saat 11.00 gibi kalaylı kazan Trabzondan ayrıldık.
İlk molamızı Gümüşhanede verdik. Bu esnada Gümüşhaneye özgü cevizli küme pestil ve kurutulmuş kayısı, erik, elma ne varsa aldık düştük yola. Zigana Dağını aştıktan sonra Köse Dağına geldiğimizde hala kar yoktu aksine yağmur yağıyordu. Küresel ısınmanın sonuçlarını gözümüzün önüne seriyordu. Bu kocaman sinsi canavarı fark edin çok geç kalmadan önlem alın diye haykırıyordu, duvağını isteyen gelin gibi dağlar tepeler. Oysa geçtiğimiz yıl 17 Şubatta Köse Dağı kar ve fırtına yüzünden kapalı idi. Bizde Erzurum'dan dolaşmak zorunda kalmıştık.
Bu yıl sanki aynı yere gitmiyorduk. Şöyle bir etrafıma baktığımda okul bahçesinde top oynayan öğrenciler havanın bu durumundan hiçte şikâyetçi değildi.
Yaşam, halkalardan oluşan zincirden ibarettir. Ne zaman ki bu zincirin halkalarından biri zarar görür ve koparsa dengeler değişir. Bu gidiş hiçte iyi bir gidiş değildi başta yaşamımız, hem yeşil şehrimiz hem de dünyamız için. Kendi elimizle bir anlık rahatlık ve zevkimiz uğruna bütün bir yaşamımızı yok sayıyoruz. Evet bunun adı küresel ısınma. Dünyamızın dengesini değiştiren sinsi bir canavar. Önce gözümüzü elimizden alıyor sonrada bütün hayatımızı. Mevsimler zamanında yaşanmalıydı. Sonbahar yapraklarını sarartıp hüznü yüreğimize koymalı. Kış korkutmalı, sesiyle kapatmalı kirli olan yüzeyimizi bembeyaz örtüsüyle. Bahar rengarenk çiçekler açtırmalı ruhumuzda, kaynatmalı kanımızı damarımızda. Yaz yakmalı tenimizi, kana kana tadına varmalıyız yaşamın tadına. O zaman bir bütün oluruz yaşadığımız yerle, iklimle, doğayla. B
Burada ekibimizi soğuk görünümün altında gizli sıcak ve gizemli misafirperver Erzincan
Ve Erzincan Dağcılık Kulübü başkanı Öğr. Görevlisi, kıymetli hocamız, büyüğümüz, Erzincan girişinde, yanında değerli dostumuz, Erzincan'dan Rize Su Ürünleri Fakültesi'ne gelen bu sayede kardeş kulübümüz EDKİKten VDDKya transfer olan, kulübümüzün spor adına çok şey beklediği Tolga AKDEMİR kardeşimiz, Verçenik ve Erciyes zirvelerine beraber tırmandığımız Metin Hoca ile birlikte karşıladı.
Yaklaşık beş saatlik yolculuktan sonra acıkmıştık. Hem acıkmıştık hem de meşhur Erzincan yaprak dönerini tatmak için sabırsızlanıyorduk. Bunun için her zaman uğradığımız dönerciye gittik. Nede olsa her gittiğimiz yer gibi burada da bir namımız vardı VDDK sporcuları olarak.
Biz kulüp olarak her gittiğimiz yere ayak izimizden ziyade güzel anıları ve dostlukları bırakırız. Arkamızı döndüğümüzde bir bakışla bile hatırlanmaktır amacımız.
Büyük bir zevkle dönerimizi yedikten sonra saat 14:30 sıralarında Ekçi suları ziyaret ettik. Olağanüstü bir şeydi çeşmelerden akan sıcak, soğuk, tatlı ve sodalı suların yan yana akması.
Bu esnada GİRLEVİK şelalesini düşünüyorduk. Acaba buz tutmuş muydu? Bütün düşüncemiz o kristal saray sütunlarını görmek ve onlarla birlikte dans etmekti. Tarifi imkansız bir zevkti bu. Bir anda Yılmaz Hoca bir öneride bulundu. Eğer buz olmazsa bizde yamaç paraşütü yaparız dedi. Önce tereddüt ettim çünkü bu işi bilen kimse yoktu aramızda. Bu spor dalına yabancıydık. Birçok kere gökyüzüne değmişti başımız ama ayağımız altında ulaşılmaz sandığımız zirveler vardı. Şöyle bir düşündüm. Belki yeni bir spordu yamaç paraşütü bizim için ama biz bir nevi uçuyorduk gökyüzünün eteklerinde dolaşarak. Defalarca tatmıştık özgürlüğün tadını. Şimdi neden olmasındı. Tek farkı ayağımızı da özgür bırakmaktı ve bizim için bir ilkti bu. Tabi ki biz VDDK ilkleri yapan kulüp olarak bunu da biz denemeliydik ve Rizemizi de bu sporla tanıştırmalıydık. Akşam oldu gökyüzü perdelerini çekti siyaha büründü her şey. Sıcak ellerini çekti şehrin üzerinden.
Çırahane denilen mekâna doğru yol aldık. Otantik bir görünümü vardı, kıyafetler yüzyıllık etrafdaki her şey doğal bir anda bizleri yüzyıllar öncesine taşıdı. Burada Erzincanlı TDF eğitmen arkadaşım Nurettin CAN karşıladı ve sarmaş dolaş kucaklaştıktan sonra güzel mekanın en güzel odalarından birine misafir olduk. Çiğ köfte ve ayran ikramından sonra samimi sohbetler ettik bu arada yeni tanışacağımız yamaç paraşütü sporu hakkında bilgiler aldık. Bu spor sadece Fethiye'yemi özgüydü. Rizede yapılamaz mıydı?
O anda küçük yaşlardan beri kara lastiklerle dolaştığım tepeleri bir bir bir geçirdim gözümün önünden. Gözlerimi kapadım, Dağbaşından havalanmak Şahin Tepesine uğramak oradan da İyidereden Fındıklıya şöyle bir tur atmak, ruhumuzun temsilcisi Karadenizimizin üzerinden bir martı gibi süzülüp sahilimize ya da yüreğimizin attığı yere konmayı hayal ettim. İnanılmaz bir şeydi. İçim titredi düşününce. Kıpır kıpır oldu ruhum.
Neyzenlerin, sazın sözün ve fıkraların süslediği gece çok güzeldi. Soğuk şehrin sıcakkanlı insanları ile hırçın şehrin kıpır kıpır insanlarının buluşmasında zaman nasıl geçmişti bilemedik. Saatler 23.00ü gösteriyordu. Yarın bizim için farklı yine bir ilki yaşayacağımız gün olacaktı. Öğretmen evinde yerlerimizi ayırtmıştık daha önce oniki gönüllümle birlikte istirahata çekildik. Sabah kahvaltıda buluştuk. Tolga AKDEMİR bize ev sahipliği yaptı. Bizi yalnız bırakmayan Metin KOKAÇDİL, kardeşinin böbrek yetmezliği problemi olduğunu ve tek böbreğini ona vereceğini söyledi ve bundan dolayı Ankaraya gitmesi gerektiğini söyleyerek saat 22.00 de yanımızdan ayrılmak zorunda kaldı ve ben bir an durdum şaşırmıştım. Büyük bir acı içindeyken bile bu kadar misafirperver olurdu insan. Galiba benim ülkemin, Anadolu insanının farkı da buydu. Anlatmaya kelimeler yetmez.
Güzel bir kahvaltıdan sonra GİRLEVİK Şelalesinin yolunu tuttuk. Şelaleye vardığımızda büyük bir hüsrana uğradık. Buz diye bir şey yoktu. Bırakın buzu yamaçlarda kar bile yoktu. Sanki bambaşka bir yere gelmiştik. Bu bize küresel ısınma dediğimiz sinsi düşmanın kötü sürpriziydi. İçimizde büyük bir hayal kırıklığı ile birlikte zaman kaybetmeden Esence Dağına doğru yol aldık.
Bizim için yeni spor dalı olan yamaç paraşütü faaliyeti için her şey hazırdı ve başlamak üzereydi. Bir paraşüt eğitmeni olan Halil İbrahim hocama kaç atlayışı olduğunu ve bu sporu yapmak nereden aklına geldiğini sordum. Başladı anlatmaya altı bin ya da yedi bin atlayışı olduğunu bu spora gönül vermesini de şöyle anlattı.
Bir yaz günü kahvehanede arkadaşlarımla otururken içeriye uzun boylu, zayıfça, sportmen yapılı bir adam girdi. Merhaba gençler diyerek bizi selamladı ve oturmak için müsaade istedi. Daha öce bu adamı hiç görmemiştik ama aldığımız terbiyede yaşça büyük olana saygıda kusur edilmezdi. Bizde saygıda kusur etmedik ve buyur ettik masamıza. Başladık sohbet etmeye. Burada günümüzün nasıl geçtiğini sordu. Bizde anlattık vaktimizin çoğunun kahvehanede geçirdiğimizi söyledik. Peki dedi spor yapmayı düşünür müsünüz? dedi. Bizde hemen ara sıra da top oynadığımızı anlattık. (Katıla katıla öyle bir güldü ki o gülüşü hala hafızamda.) Biz çok şaşırmıştık. Döndü bize yarın şu saatte burada hazır olun sizi almaya geleceğim dedi ve çıktı gitti. Arkasından büyük bir şaşkınlıkla adamın biri bizimle dalga geçiyor diye umursamadık. Ertesi gün aynı saatte son model bir cip ve minibüsle geldi kahvehanenin önüne. Gençler siz misiniz diye sordu? Evet dedik ama şaşkındık. Peki ne olacaktı şimdi? Hadi zaman kaybetmeyelim dedi ve bindik arabaya. Arabaya bindiğimizde dün bizimle konuşan adam yoktu. Başka biri vardı. Dayanamayıp sordum. Siz dün bizimle konuşan amcanın yanındamı çalışıyorsunuz dedim? Döndü bana öyle bir baktı ki bir dövmediği kaldı. Oğlum sen nerede yaşıyorsun senin amca dediğin koskoca Erzincan Valisi sayın Recep YAZICIOĞLUdur dedi ve macera böyle başladı. Bizi alıp eğitmeye başladılar Rafting, Kayak sonrada Yamaç paraşütü derken her birimiz hoca oluverdik bir anda. Artık iş güç sahibiyiz elimizden geldiğince gençlere öğretmeye çalışıyoruz.
Peki dedim, aileleriniz nasıl karşıladı bu durumu. İlk başta çok zorluk çektik. Annem babam çocuklarımız havada, dağda, nehirde ölecek diye önce istemedi. Şimdi ise her gün Değerli Valimiz Recep YAZICIOĞLUnun ruhuna dua okuyorlar.
Bu spor sayesinde evimiz arabamız her şeyimiz oldu. Yazın Marmaris, Fethiye tarafında turistleri uçuruyoruz, kışında memleketimize geliyoruz ve buraya gelen turistleri uçuruyoruz dedi. İyice emin olduktan sonra artık uçmak zamanı gelmişti.
İlk uçuşu iki sporcum yaptı. Sanki uzaklardan selam getiren turna misali süzülüyorlardı gökyüzünde. Özgürlük damarlarında akıyor kendinden emin. En yüksek zirveleri selamlayıp çok başarılı bir şekilde indiler. İçlerinde en genç sporcumuz olan Oğuzhan VARLI anne ve babasının ve etraftaki meraklı bakışlar eşliğinde pilotumuza teslim edildi. Bugün onun doğum günüydü. Belki de yaşamı boyunca en güzel doğum günü kutlaması olacaktı ve nitekimde öyle oldu. Başarılı bir şekilde bir turna gibi süzüle süzüle indi kucak dolusu özgürlükle. Anne ve babasının yanına geldiğinde hiçte korkmuş gibi bir hali yoktu aksine çok eğlenceli bulmuştu. Hepimiz cesareti ve başarılı inişi için yanaklarından öperek kutladık yeni yaşını. Sırasıyla bu uçuşlar devam etti. Büyük bir zevk almıştık. Sanki ruhumuzu temsil ediyordu. Ama artık ayrılık zamanı gelmişti. Bizde kulüp olarak yeşil şehrimizin yolunu tuttuk ama gönlümüz orada kaldı.
Bize bu zevki tattıran ve öğreten Erzincan Dağcılık Kulübü Başkanı Yılmaz Beye, Erzincan Munzur Doğa ve Ata Sporları Derneği Başkanı Kadir Beye, Halil İbrahim ve arkadaşlarına, öğretmenevi çalışanlarına, Çırahane mekânı işletmecileri ve çalışanlarına, Rize Belediyesine, Karadeniz Dalgıçlar Kulübüne, bizi yalnız bırakmayan telefonla arayan VDDK gönüllülerine teşekkür ederim.
Ben sporcuya güvenirim.
Bir dağcı,
Ayağı yerdeyken gökyüzünü hedeflemeli,
Zirveyi bulduğunda, sadece hissetmeli zirveyi zirveye bırakmalı,
Doğaya dokunurken, hayat vermelidir
Bir kaya kadar sağlam, bir menekşe kadar narin olmalıdır.
Dost gibi güvenilir, bir o kadarda kurnaz olmalıdır.
Verçenik Dağcılık Kulübü Başkanı
TDF Eğitmen Emin Ali KALCIOĞLU
GÖKYÜZÜNÜN VE DOĞANIN RUHUMUZDA BULUŞMASI.