Silahları susturmak
Bir yandan çok ümit verici mesajlar geliyor.
Beşir Atalay, “silahların bırakılabileceğinden” söz ediyor, Talabani’nin sözcüsü, “silahların bırakılması için Talabani’nin görüştüğünü” söylüyor.
PKK’ya yakın internet sitelerine bakıyorum, bu konularda bir açıklamaları var mı diye, oradan ses gelmiyor, ki bu şartlarda bu “olumlu” yorumlanabilecek bir sessizlik.
Bunların hepsine birarada bakınca, “savaşın bitebileceğine” dair bir umut besleyebileceğimizi görüyoruz.
CHP lideri Kılıçdaroğlu da “çözüm önerileriyle” Başbakan Erdoğan’a gidiyor.
Parti başkanlığından “liderliğe” geçmek istediğini gösteren demeçlerle “gerekirse koltuğumu da kaybetmeye razıyım” diyor.
Bir siyasinin lider olabilmesi için “koltuğunu kaybetmeyi göze alacak” kadar cesur, buna rağmen o koltuğu kaybetmeyeceğine emin olacak kadar da güvenli olması gerekiyor.
Kılıçdaroğlu bu tavrını devam ettirebilir mi bilmiyorum ama şu anda anlayabildiğim kadarıyla CHP de“bu çözümün” bir parçası olmak istiyor, sanki bir çözüm olabileceğine dair onların elinde de bazı bilgiler varmış duygusu da yaratıyorlar.
Umut ihtimali bile sevindiriyor insanı.
Bu savaşın bitmesi muhteşem olur.
Ama özellikle son yıllardaki deneyimlerimizle iki tarafta da “derin yapılar” olduğunu, barışın kapısına geldiğimizde tatsız bir sürprizle karşılaşabileceğimizi biliyoruz.
Ama galiba bu sefer, Barzani, Talabani ve Amerika destekli “çok uluslu” bir güç savaşı durdurabilmek için uğraşıyor.
Böyle umutlu bir görüntü var ama çok acayip işler de devam ediyor.
KCK tutuklamaları neredeyse BDP’nin bütün siyasi kadrolarını temizliyor.
Tutuklamalar, KCK’nın “PKK’nın şehir terörünü organize edecek” örgüt olduğu iddialarıyla başladı.