Tasarruf zamanı eğlence olur mu?
Döviz kurunda büyük dalgalanmalar yaşandığından beri en sık duyduğumuz sözcüklerden biri, tasarruf.
Tüketim maddelerindeki artan fiyatlar tasarrufu bir tercih olmaktan çıkarıp bir mecburiyete dönüştürdü.
Kim için?
Devlet kurumları da dahil ülkenin geneli için elbette.
Peki herkes bu politikaya uygun hareket ediyor mu dersiniz?
Maalesef hayır…
Tasarruf politikasına kulaklarını tıkayanlarda var.
Hem de özel sektörden değil bunlar…
Tasarruf diye çırpınan devletin bizzat kendi kurumları, tasarruf önlemlerini görmezden geliyorlar…
Kimler mi?
Mesela belediyeler…
Hem de şu ara yaptıkları konser etkinlikleriyle…
Etimesgut, İzmir, Bergama, Foça, Konak, Salihli, Nazilli, Bozüyük, Biga, Çerkezköy, Sarıgöl, Torbalı, Eskişehir, Merkezefendi, Tekirdağ, Beypazarı, Zonguldak/Gülüç, Korkuteli, Çiğli, Yenimahalle, Seydişehir, Umurbey Belediyeleri…
Bunlar yalnızca bir kısmı.
Aralarında konser düzenlemek için “uzaya şeftali yollayacağız” diyen bahane öne sürende var ilçenin düşman işgalinden kurtuluşunu konserle kutlayıp araya kendi doğum gününü sıkıştıranda…
Belediyelerin kendi kendilerine oluşturdukları bir adet gereği hemen hemen ülkenin her yerinde benzer konser programları düzenleniyor. Hem de küçük bir kısmını alıntıladığımız yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere AK Parti, CHP ve MHP’de var listede.
****
Mesela İstanbul Büyük Şehir Belediyesi “Yaz Neşesi” adıyla bir etkinlik düzenlemiş.
Öyle birkaç gün sürecek bir etkinlik gelmesin aklınıza.
20 Temmuz’ da başlayıp 9 Eylül’e kadar sürecek bir organizasyon…
Belediye bu süre içinde İstanbul’un 49 farklı noktasında 200 konser tertip edecekmiş.
Kendi adıma popüler müzik konserleri düzenlenmesini hiçbir zaman bir kültür faaliyeti olarak görmedim.
Ayrıca devlet kurumları popüler olanı değil, nitelikli olanı yaygınlaştırmanın bir yolunu bulmalı gibi gelmiştir hep bana.
Daha nitelikli, daha sanatsal olanı devlet kurumları desteklemeyecek de kim destekleyecek?
Televizyonda, internette zaten eğlencenin her türlüsüne muhatap olan halkı bir de devlet kurumları eliyle eğlendirmeye çalışmak, semt semt konser düzenlemek, bunun için yüzlerce çalışanı seferber etmek ve hatırı sayılır paralar dağıtmak bana doğru gelmiyor.
İsrafın her türlüsüne karşı olmalıyız.
Dolayısıyla ülkemizin, vatandaşın bu kadar büyük maddi sıkıntılı içinde olduğu bir dönemde, konser programlarının çok elzem bir kültür etkinliği olarak sunulmasını makul bulmayan vatandaşlarımızın olduğuna inanıyorum.
Eğer gerçekten tasarruf yapılacaksa devlet kurumları önümüzdeki dönemde yapacakları bu tür konser programlarına, zorlama kültür aktivitelerine bir sınırlama getirerek ilk adımı atabilirler diye düşünüyorum.
Hatta devlet bir karar alarak vatandaşın kesesinden böyle yüksek maliyetli eğlenceler düzenlenmesi geleneğine artık bir çeki düzen verebilir.
(Neticede kültür hizmeti yapmak başka, popüler eğlence aktiviteleri düzenlemek başka bir şey…)
Tasarruf daimi hale gelir böylece.
Tabii yapılabilirse…
FAZIL SAY’A YAPILAN GÜZELLEMELERİ NEYE YORMALI?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Piyanist Fazıl Say’a bir taziye telefonu açtı.
Ardından benim kuyruk medyası olarak gördüğüm ve tek işleri, kim ve ne olursa olsun “gücü izlemek” olan küçük bir kesim, bu görüşmeye övgüler düzerek Say güzellemeleri yapmaya başladılar.
“Fazıl Say aslında önemli bir değerimizmiş, sanatını çok takdir ediyorlarmış”, falan…
Bunu söyleyenler en sert kamplaşma söylemlerini dillendirerek iktidarı her kesime karşı kışkırtmayı iş edinenler…
Say’ın müzikal değerini yadsıdığımdan ya da bu görüşmeyi yanlış bulduğumdan değil, yalnızca bu kesimi analiz etmek için söylüyorum bunları…
Bu ani salvoları, ansızın beliren göz yaşartıcı hümanizmi görünce, olacakları tahmin etmenin rahatlığıyla gayri ihtiyari gülüyorum bu arkadaşlara.
Bir yazarımızın, “Beni bir yılan takip etseydi beli kırılırdı” sözünü bizim mahallede de zikredecek kıvama gelen pek çok yazar var.
Bu arkadaşların, siyasetin ıslığı çaldığı anda, kendi kanaatlerini reddetmek pahasına da olsa işaret edilen hedefe göre pozisyon almaları hakikaten dikkate değer.
Fakat merak ediyorum…
Gerçek olan, hangi yüzleri…
Islık çalınmadan önceki izansız, insafsız, adaletsiz ve saldırgan yüzleri mi?
Yoksa ıslık sonrası, güzellemelere doymayan yüzleri mi?
Kim bilir, belki de hiç biridir…
NORMALLEŞMEYE NEDEN İNANAMIYORUZ?
Kırşehir’de klasik belediyecilik hizmetlerinde eksik var mıdır yok mudur, bilemem.
Ama şunu biliyorum ki “protokole, itibara!” hayati bir ehemmiyet veren bizimkisi gibi bir siyasal coğrafyada, Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’nin yaptığı takdir edilecek bir davranış.
Başkan Bey alışılmadık bir şey yapıyor ve belediyeye giderken makam aracı yerine bisiklete binmeyi tercih ediyor. Dahası bunu personeline de tavsiye ediyor.
(İnşallah kısa süreli bir uygulama olmaz…)
Kendisinin hangi partiye mensup olduğunu bilmiyorum. Merak da etmiyorum.
Ama görmeye alışkın olmadığımız bu uygulamayı tüm belediye başkanlarının daha da önemlisi halkın örnek alması gerektiğini düşünüyorum.
Bu uygulamanın tasarruf politikalarıyla da örtüşeceği kesin…
Ama burada daha da önemli bir başka konu var.
O da başkanın bisikletli görüntülerine sosyal medyada bazı kişilerin bir türlü inanamaması ve meselenin altında başka şeyler araması.
Bu inanmama hali, Türkiye’de siyasal yönetimin protokol kilişeleriyle, gösterişle ne denli bütünleştiğini gösteriyor.
Siyasetin bu algıyı kırması gerekiyor.