Bir Rüzgar Esintisi, Gelip Geçiyor Zaman
Beyaz kâğıtlara döktük her daim cümlelerimizi, temiz kalpli düşüncemizle aldık elimize kalemimizi. Ve yine öyle bir gün sayfalara düşüncelerimi döküyorum.
Değerli okuyucular, sizlere düşüncelerime takılan bir konudan bahsetmek istiyorum: ” Değer Vermek”
Bu yazıyı yazmama vesile olan bir sabah bana gelen bir mesaj… Şuanda eğitimim dolayısıyla bulunduğum yurtdışında bu mesajı almak daha farklı düşündürdü beni. Daha farklı bir anlam kazandırdı mesaja… Ülkesinden ayrı oldu mu insan, daha farklı bakıyor ülkesinde yaptıklarına…
O mesaj hiç tanımadığım bir kişiden gelmişti. Önce birkaç yorum ve sonra yazılı bir dua…
“Cenab-ı Hak yolunuzu ve bahtınızı açık, amellerinizi hayırlı eylesin.”
Önce düşündüm, sonra hayatımı izledim. Yaptıklarıma baktım. Yapacaklarımın filmini izledim. Her bir adımda yeni bir şey öğrenme gayesiyle “Allah Rızası” için attığımız her adımımda karşılaştığım sonuçları gördüm. Ve işte beni duygulandıran bir andı…
Anlatmak istediğim ve bu mesajın bana vesile olduğu düşünce, İnsanlara verdiğimiz değer ve onlar için yaptığımız amel… Bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
İnsanlara nasıl davranmamız gerektiğini onlara verdiğimiz değer gösteriyor aslında bizlere. Ve yine her insanı Cenab-ı Hakk’ın yarattığı eşref-i mahlukat olarak görmek o değerin seviyesini bizlere söylüyordu. Cenab-ı Hakk’ın yarattığı en değerli şeye bizim değer vermememiz mümkün mü?
Hiç kimse yoktur ki, her ne yaparsa yapsın, her ne olursa olsun, değersiz olarak görülemez. Düşman bile olsa bizim için bir nimettir. Bize yanlışımızı ve doğrumuzu gösterir…
Neyin peşindeyiz… Üç günlük Dünya için hala peşinde olduğumuz hırs, kin ve nefret ile neyi almaya çalışıyoruz. Hepimiz aynı Rabbe inanıyor, aynı kıbleye dönüyor ve aynı Resul’un önderi olduğu yolda yürüyorsa birbirimize düşman gözüyle bakarak, nefret ile boğuşarak, Dünya malı için Ahirette bize engel olacak haklara razı gelerek, neyi almaya çalışıyoruz?
“Benim bildiğimi bilseydiniz, güldüğünüz halinize ağlardınız” diyen Peygamberimiz (s.a.v) , bu Hadis-i Şerifiyle aslında bize hangi yoldan gittiğimizi ve titreyip kendimize gelmemiz gerektiğini söylemiyor mu?
İnsanın hayatta tek gayesi var biliyoruz: Allah Rızası…
Herkes aynı gaye uğruna yaşıyorsa bu kadar düşmanlıklar, bu kadar kötü olaylar ve bu kadar suçları ve hepsi için Allah’ın asla razı olmadığı şeyleri neden her gün defalarca okuyoruz? Hiç düşündük mü?
Zorluk ve sıkıntılar elbette herkesin başına gelebilir. Herkes bir şekilde imtihan oluyor. Rabbimizin izniyle donanıyoruz ve onun izniyle O’nun belirlediği yolda yaşatılıyoruz imtihanı kazanmak için. Her bir yolun aynı derecede zorluğu varken ve yine her yolun aynı derecede güzellikleri bulunuyor.
Dünyada başımıza gelebilecek iki şey sıkıntı ve saadet… Zora, sıkıntıya karşı “sabır” ile savaşırız. Mutlu bir olay başınıza geldi diye de sevinmeyin diyor Rabbimiz, yapmamız gereken bir şey var yine “şükür” işte bunları yaparsan o zorluk sana rahmet olur, yapmazsan aldığın mutluluk sana zindan olur.
Kardeş olmayı, bir ve beraber olmayı, dostane yaşamayı Allah’ın yarattığı bir kul diyerek Mü’min kardeşine sarılmayı gerçekten yapabilecek miyiz?
Değerli okuyucular, çok plan yapıyoruz haftalar sonrasına, birkaç saatimizin garantisinin olmadığı şu hayatta…
E, o zaman neyi bekliyoruz?
Sadece birkaç ayın kaldı deseler, ne yaparsın… Savrulursun önce yapamadıklarının peşine koşarsın. Size soruyorum belki de birkaç saatimiz kaldı belli mi? Garantisi var mı? Neden savrulmuyoruz ve kendimize gelmiyorsun?
Başta nefsime ve sonra herkesin düşüncelerine hitaben…
Dualarda buluşmayı dilerim.