Bu ilişkinin son kullanma tarihi geçti
Hayatımıza baktığımızda kim bilir kaç arkadaşımızı hatıralardan bile silmişizdir. Bir olay olduğunda veya birisi çıkıp da Şu tarihte... diye bahsettiğinde belki o zaman hatırlarız o unutulanları.
Hatta bazen "Neden bitti ki dostluğumuz" bile dediğimiz olur. Oysa iyi insandır... Hatta İyi de bir dosttur diye düşündüğümüz de olur. Ama bugüne baktığımızda bırakın ilişkinin sürmesini hatıralarımızda bile çok arkalara atmışızdır bu kişileri. Neden?
Neden bir zamanlar çok ama çok vazgeçilmez vakit paylaşıcılarımızı bir kenara atarız? Neden yerlerini belki eskilerden daha kötü olsa da yenilerini barındırırız yanımızda? Her ilişkinin bir kullanma tarihi mi vardır? İlişkin türüne ve içeriğine göre kullanma tarihi mi oluşmaktadır?
Bunları insan olarak değil devlet olarak da düşünmek gerekiyor. Bugün bir zamanlar en fazla ilişki içerisinde bulunduğumuz nice toplumlar artık yanımızda değiller. Bir kısmı ile nerede ise önemli bir olay olduğunda ilişki kuruyoruz. Ama yenilerin durumundan nerede ise her an haberdarız. Onları gözümüzün önünden ayırmıyoruz.
Türkiye; 1984 yılında daha henüz Rus bloğu dağılmamışken doğalgaz anlaşması ile kuzey komşusuna yönelerek o tarihe göre çok radikal sayılacak bir adımı atmıştı. Aradan geçen onca yıldan sonra ilk kez yeni bir ilişki alanında ciddi bir adım atabiliyoruz. Bugün artık Körfez ülkeleri bizim için eski ilişkiler bölgesi değil, yeni gözdeler coğrafyası haline geliyor.
Davos restinin hareket olarak çok da önemi yok. Ama o restin anlamı ve yansımaları oldukça güçlü olacaktır. Ticarete yansıması ile ilişkilerin yeniden ivmelenmesi Türkiye açısından ciddi bir alternatif ilişki oluşturabilecektir. Bugün artık güneyimizdeki mesafeler eskiye göre daha kısalmaya başladı. Batı kapısında alternatifler her geçen gün artıyor ve artmaya da devam edecek gibi görünüyor.
YAHUDİ FOBİSİ!
Davos sonrası acaba ne olacak? Piyasalar sermaye gücünü elinde bulundurduğu düşünülen Yahudi lobisinden nasıl etkilenecek?
İşte bu korkularla başlayan gün, aslında diğer günlerden hiç farklı olmadı. Yurtdışı piyasalarla beraber yine eş hareketler yaşadık. Ama maalesef haberciler ve piyasa yorumcuları arasında borsanın düşmesini ve doların çıkmasını buna bağlayanlar oldu. Tıpkı Ergenekon davasında da bu tür korkuları piyasalara pompalayanlar olduğu gibi...
Hatta daha da gerilere gidelim ve geçmiş analizlere bakalım. Ne zamana? 2003 Mart tezkeresini hatırlar mısınız; işte o tarihte ne diyordu bir kesim: ABD bunu bizim yanımıza bırakmaz, bunun acısı çıkar. Monşerler ağırlıklı bu görüşlerle toplum ne kadar da korkutulmuştu.
Oysa ne oldu? Borsamız 10 bin seviyelerinden yıllar içerisinde 60 bin sınırına dayanırken en yüksek alımları yabancılar yapmıştı. Ben daha ilginç bir ayrıntı vereyim mi? Bizim borsa çıkmasın diye sanki zımnî bir yerli kaçıştırma programı dahi uygulanmıştı. Neden bizim borsa ekonominin en hızlı büyüdüğü bu yıllarda yerliler tarafından kullanılmadı? Bu sorunun cevabını bir aklıselim çıkıp sorgulasa çok ilginç sonuçlarla karşılaşır emin olunuz.
Bugün bu korkular yeniden yayılmaya çalışılıyor. Ekranlarda yine korkakların açıklamalarına daha fazla yer veriliyor. Zaten yıllarca bu topluma korkular aşılatılmadı mı? İliklerimize kadar korkularla yetiştirilmedik mi?
Artık seslendirmek istiyorum. Bu korkuya dayalı ilişkilerin son kullanma tarihi bitti. Artık yeni bir sayfa açmak, yeni ilişkiler kurmak zamanı.
24 NİSAN SENDROMU
Şimdi bir tarih daha geliyor. Yine bizi korkutmaya çalışacaklar. Ermeni lobisi ile bizim içimizdekilerde buna katkıda bulunacaklar. Yahudi lobisi de aynı kefede bizi korkutmaya çalışmıyor muydu? Biz olmasak ABD'de sözde soykırım tasarısı yasalaşır türünden yaklaşımları artık yıkmamız gerekiyor. Yıllarca her nisan ayında aynı şeylerin önümüze sürülmesi yetti artık.
Bilin ki bu tarih ülkemizde bir sendrom haline getirilerek bizi korkutuyorlar. Artık görelim ki bu korkuların da son kullanma tarihi bitsin.
Yeter artık!
ARTIK İŞ İŞADAMINDA
Yeni ilişkilere yelken açan bir Türkiye'nin yine yükünü iş dünyası çekecek. Bölge ülkeleri ile ilişkileri geliştirecek ticareti yine işadamları gerçekleştirecek. Onların her biri yine fahri elçi gibi çalışacaklar. Arkalarında dik duran bir ülkemiz olacak. Sadece parasal değil her türlü desteği veren bir ülkemiz bulunacak. Sadece fırsatı kullanacak iş dünyamız yeniden dallanacak.
Bölgemiz bir demokratik atmosferden değil halk atmosferinden fırsat bulmuş durumda. Yönetimler istemese bile belki ülkemizden bile fazla tebrik çeken bir atmosferi elde etmiş durumda. Biliyoruz ki daha vahim durumları da yaşamış bir ülkeyiz. Ama bölgemiz de gösterdi ki; biz dahi herkes "gurur açlığına" susamış bir yerel topluma sahip ülkeyiz.
Bize sahip çıkanlara sahip çıkalım yeter!