Gün gelir, Kuran-ı Kerimin yazarını da sorarlar!
Bu, ne yaman çelişkidir?.. Bir yandan çarşaflıya rozet takmak ve Kuran kursu açmak gibi açılımlar, bir yandan da, Kuran-ı Kerime suç delili muamelesi yapmak, dahası çarşaf ile Kürtçeyi birbirine alternatif gibi göstermek çabaları!.. Bu ne yaman çelişkidir Yarabbim!.. Bu ne hınç ve bu ne öfkedir?.. Kim ne yapmak istiyor, kim nereye varmak istiyor?..
Önce olayları hatırlatayım... Efendim, Erzincanda, önceki gün sabah saatlerinde Jandarmanın düzenlediği operasyonlarda, çeşitli adreslere baskınlar düzenlenmiş!..
Basılan adreslerde, Kuran öğrenip, sohbet eden insanlardan 29u gözaltına alınmış...
Gözaltı olayının dikkat çeken iki boyutu var... Birincisi: Operasyon yapılan bölgelerin bir kısmı polis bölgesinde olmasına rağmen, baskınlar polisten habersiz yapılmış!..
İkincisi: Evlerdeki dini kitapları toplayan askerlerden biri; Komutanım, buradaki Kuranları ne yapalım? diye sormuş... Bu soruya, operasyona katılan askerlerden biri cevap vermiş; Poşetlere koyun!.. Onlar, suç delili!
KİM ULAN BUNUN YAZARI?!?
Yine de şükretmek lazım... Askerler, hiç olmazsa, topladıkları kitapların Kuran-ı Kerim olduğunu biliyorlar!.. Ya, KKTCdeki baskındaki gibi olsaydı!..
Olayı hatırlıyor olmalısınız...
KKTC güvenlik görevlileri, birilerinin ihbar ve şikâyeti üzerine, bir eve baskın düzenlerler... Vatandaşın evinde küçük bir kitaplık, orada da çeşitli kitaplar vardır... Polis, hepsini birer birer elden geçirir ve atar bir kenara...
Sonra, en tepede duran bir kitap çeker dikkatini...
Uzanır ve onu da alır...
Evirir, çevirir, sonra içine bakar!..
Görür ki, yazıları Arapçadır!..
Sorar ev sahibine;
Bu ne?.. Ne kitabı bu?!?
O der, ev sahibi;
Bir Kuran-ı Kerimdir.
Tamam, anladık der, KKTC polisi;
Kuran-ı Kerim olduğunu anladık anlamasına da; hele söyle, bunun yazarı kim?!? Niye yazarın ismi yok kitabın üzerinde?!? Yoksa, bu kitap illegal mi?!?
Hayır, mizah değil, ayniyle vaki bir olaydır bu!.. Yanılmıyorsam 1995 veya 1996 yıllarında yaşanmıştır!..
BOYNU HAÇLI KIBRISLI KIZ!
Dedim ya;
Bizim askerler, hiç olmazsa o kitapların Kuran-ı Kerim olduğunu biliyorlar!..
Ya; bilmeyip de, sorsalardı;
Kim ulan bu kitabın yazarı?!?
Hayır, gülmeyin!.. Bu tür olaylar, bir gün gelir Türkiyede de yaşanırsa, hiç şaşmam!..
Zira, bugün Kuran-ı Kerimi suç delili olarak gören zihniyet, yarın Kuran-ı Kerimin yazarını da sormaya kalkar!..
Olmaz demeyin!..
Burası Türkiye!..
Bu ülkede olmaz, olmaz!..
Her an, her şey olabilir!.
Unutmayalım ki;
Bugün KKTC sokaklarında dolaşan Boynu Haçlı kızların müsebbipleri, Kuran-ı Kerimin yazarını sorduran zihniyetlerdir!..
Hatırlarsınız...
Dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 9 Nisan 2004te canlı yayına katıldığı Star TVde, Hulki Cevizoğluna 14-15 yaşındaki bir kız çocuğu ile aralarında geçen diyaloğu anlatmıştı. Denktaş, boynunda haç bulunan kız çocuğuna Niye ay ve yıldız takmıyorsun? Sen Müslüman değil misin? diye sorduğunu, ondan Galiba Müslümanım cevabını aldığını belirterek şöyle devam etmişti:
Suçu kendimizde görüyoruz... Gençlere dini bilgi vermemişiz. Geç kalmışız... Bu vebal hepimizindir!
Herhalde söylemeye gerek yok;
Tabiat, boşluk kabul etmez!
Herhangi bir yerde doğan bir boşluk, mutlaka doldurulur!..
İnanç boşluğu varsa, birileri bunu Haçla, taçla veya tıkaçla mutlaka doldurur!..
Sen, bir çocuğun dinini öğrenmesini engellersen, dinini öğrenmeye çalışan insanların evlerine baskınlar düzenler ve üstelik Kuran-ı Kerimin yazarını soracak ebleh ve zırcahiller yetiştirirsen, olacağı budur!..
Hiç kuşkunuz olmasın ki;
Dün KKTCde olanlar, yarın pekalâ Türkiyede de olabilir!..
Şu hale baksanıza;
Kuran-ı Kerim gibi bir kitap, suç delili olarak poşete doldurulup götürülüyor!..
KÜRTÇE VE ÇARŞAF... NE ALÂKA?
Ne ilginçtir ki;
Kuran-ı Kerimin suç delili olarak görüldüğü gün, İslâmın emri olan çarşaf ve başörtüsü de, sanki bir suç olarak lanse edildi!..
Kim tarafından?..
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk tarafından!..
Olayı duymuş olmalısınız...
Ahmet Türk, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 21 Şubatın Dünya Anadili Günü olarak kutlandığını ifade ederek;
Türkçe başladığı konuşmayı, Kürtçe sürdürmüş!..
Dün, gündeme damgasını vuran bu olayla ilgili gelişmeleri, elbette haber sayfalarımızda okuyacaksınız...
Ama ben, bu Kürtçe konuşmadan ziyade, Ahmet Türkün, tavırlarını savunmak için sığındığı bahaneye değinmek istiyorum...
Ahmet Türk demiş ki;
Bu, grubumuzun bir çalışması. Dillerin güzelliğinden, kardeşliğinden söz ediyoruz... Şimdi birileri çıkacak efendim Parlamentoda böyle bir şey... Eğer bu ölçü ele alınırsa o zaman çarşaflılar da Meclise girmemeli.
Söyler misiniz Allah aşkına;
Kürtçenin alternatifi çarşaf mıdır?..
Dil başka, din başka bir mesele!..
Ama, belli ki;
Ahmet Türkün beyninin bir kenarında dine duyduğu bir kin var!..
Kürtçe konuşmadan dolayı eleştiriye uğrayacağını bildiği için, hemen gardını alıyor!..
Neymiş, Meclise de çarşaflı vatandaşlar geliyormuş!..
Gelir, gelir!..
Sana ne be adam?..
Bir yerine mi batıyor çarşaf?!?..
Bu, ne biçim kıyaslamadır?..
Kürtçeyi savunacaksan, erkek gibi savun!.. Çarşafa saldırıp da düze çıkacağını mı sanıyorsun?..
Ama dedim ya;
Bunların beyinlerinin bir kenarında dine alerji var!.. Bu alerji Zerdüştlükten mi kaynaklanmaktadır, yoksa marksistlikten mi, orasını bilemiyorum!..
Bildiğim bir şey var ki;
Dine, dindarlara ve dinin emirlerine karşı tavır ala ala küçüldükleri Güneydoğuda, bir gün gelecek, hepten eriyecekler!..
Çünkü, benim bildiğim Kürt halkı;
Önce Müslüman, sonra Kürttür!..
Ki, bunu, geçen Cumartesi günü Diyarbakır mitinginde bir defa daha gördüm... İstasyon Meydanında toplanan onbinlerin alkışladığı ve hatta coştuğu iki olay vardı... Başbakan Tayyip Erdoğanın iki konudaki sözü, büyük alkış almıştı!.. Bunlardan biri Gazze konusundaki sözleri, diğeri de Kürtçe TV ile ilgili sözleri!..
Ama, görüyorum ki;
Ahmet Türk ve DTP kurmayları, Kürt halkının gerisindedir!.. Ahmet Türk ve kurmayları, Kürt halkından kopuktur, onun inanç ve duyarlılıklarından uzaktır!..
O kadar uzaktırlar ki;
Bir Ramazan günü, oruçlu milyonların gözleri önünde su içecek kadar!..
Ama, şunu unutmasınlar;
Bir gün gelecek, Kürt halkı da, DTPnin üstüne soğuk su içecek!..
Ondan sonra öğrenecekler;
Zerdüştlük neymiş, Ramazanda su içmek neymiş ve çarşafa dil uzatmak neymiş!..
Görecekler ve öğrenecekler!..
BAYKALDAN ÇAĞRI: HAMDOLSUN DEME!
Tabiî, Bay Deniz Baykal da öğrenecek bazı şeyleri... 30 Mart sabahı görecek ki; dini kavramlarla alay etmenin veya Hamdolsunu dile dolamanın faydası değil, zararı olacaktır kendisine!..
Görecek ve bilecektir ki;
Bu millet, dinî kavram kullananları sever ama şükredenleri eleştirenleri hiç hoş karşılamaz!.. Bay Baykalı da hoş karşılamayacaktır!.. Çarşaflıya rozet takmış, Kuran kursu açılımını desteklemiş olsa da!..
Efendim, olay şu:
Bay Deniz Baykal, partisinin dünkü grup toplantısında, Başbakan Tayyip Erdoğanın; Bu kriz, Türkiyeye pek fazla dokunmayacak!.. Teğet geçti!.. Hamdolsun!.. Krizin dibini gördük şeklindeki demeçlerini eleştirirken, demiş ki;
Teğeti, dibe vurduğu, bize dokunmayacağı ve Hamdolsunu bırak!
Bay Baykal; lâfın ucunun nereye gittiğinin belki farkında değil ama, ağzından çıkan söz; çarşaf açılımının da Kuran açılımının da getirisini sıfıra indirecek derecede skandal bir sözdür!.
Görüyor musunuz;
Bay Baykal, Erdoğana sesleniyor;
Hamdolsun demeyi bırak!
Eleştiriyi anlarım... Saldırgan ifadeleri bile anlayışla karşılarım... Ama ekonomik krizle ilgili eleştirinin içine, kalkıp da Hamdolsun demeyi bırak sözünü sokarsan, o zaman sorarlar adama;
Sen hiç hamdetmez misin?!?
YÜZDE 99 MÜSLÜMAN NEREDE?!?
Görüyorsunuz ya;
Erzincandan başlayıp KKTCye, Ankaraya ve Diyarbakıra kadar uzandık...
Uzandığımız yerlerin ortak noktası, odak noktalarında İslâm ve Müslümanların bulunmasıydı!..
Şunu gördüm ve anladım ki;
Dine en büyük kötülük sadece din düşmanlarından gelmez!.. En az din düşmanı kadar, din cahilleri de din için zararlıdır!..
Bir insan ki; Cenab-ı Allahın kitabı olan Kuran-ı Kerimi suç delili olarak görüp poşetlere dolduruyorsa!..
Bir insan ki; rafın en üstünde bulduğu Kuran-ı Kerimi ev sahibine gösterip; Söyle ulan, kimdir bu kitabın yazarı? diye soruyorsa!..
Bir insan ki; yaptığı Kürtçe konuşmaya kılıf bulabilmek için çarşafa sarılıyor ve Kürtçe Meclise giremeyecekse, çarşaflılar da girmesin! diyebiliyorsa!..
Bir insan ki; sırf Başbakana saldırabilmek için, Hamdolsun demeyi bırak çağrısında bulunuyorsa!..
Hiç kimse, bu ülke için Nüfusunun yüzde 99u Müslüman demesin bana!..
Çünkü, o zaman sorarım;
Bu ülkenin nüfusunun yüzde 99ü Müslüman ise; Mecliste çarşaflı vatandaş görmek istemeyen DTPye ve Başbakana çağrıda bulunup, Hamdolsun demeyi bırak diyen Baykalın CHPsine oy verenler kimdir?..
Onlar, kendilerine hakaret edilmesinden ve manevi işkence yapılmasından hoşlanan, bundan zevk duyan Müslümanlar mıdır?..
Onlar, mazoşist Müslümanlar mıdır?!...
===========
CHP ve AK Parti... Halk farkı!
Cumhuriyet Halk Partisi için; İçinde Halk olan bir parti diyebiliriz... Deniz Baykal da, İçinde Halk olan partinin genel başkanı olarak dünkü CHP Meclis Grubunun sıcacık odasında, kürsüye çıkmış ahkâm kesiyordu!..
Ya Tayyip Erdoğan neredeydi?!?..
Tayyip Erdoğan da, halkın içinde olan bir partinin lideri olarak; bu karda-kışta halkın içindeydi!..
Yani Yozgatta... Yani Çorumda...
Demek oluyor ki;
Halkı partinin adının içine değil, kendi içine yani kalbine, yani gönlüne yerleştireceksin!..
Eğer öyle yapmazsan; mesela Deniz Baykal için, İçinde Halk olan partinin genel başkanı derler!..
Ama AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan için derler ki;
O, içinde Halk olan bir partinin değil, halkın içinde olan bir partinin lideridir!
Gerçekten öyle değil midir?.. Bay Baykal, dün partililerin içindeydi, Erdoğan ise, bu karda-kışta halkın içinde!