Bırakın şu helikopter işini... Siz beni öldürecek misiniz?
Şu işe bakın... Daha düne kadar belediye başkan adaylarından, seçimde hangi partinin, ne kadar oy alabileceğinden, seçim sonrası yapılacak Anayasa değişikliğinden, Ergenekon Terör Örgütünün hazırladığı haince plânlardan, Türkiyenin nasıl bir uçurumun eşiğinden döndüğünden söz ediyorduk... Kendimize öyle bir takvim belirlemiştik ki; önümüzdeki 3-4 gün içinde hem seçimden, hem de ikinci Ergenekon İddianamesindeki dehşet stratejiden söz edecektik...
Ama, görüyorsunuz işte... Bütün hesaplar altüst oldu... Bir kaza haberi, gelip Türkiyenin gündemine oturdu... Şu anda; kulaklarımız Göksun ilçesinden gelecek haberde... Muhsin Bey ve beraberindekileri taşıyan helikoptere ulaşıldığını ve onların hiç olmazsa yaralı olarak kurtarıldığını duymak istiyoruz...
Bir yandan böyle bir haberle sevinmek isterken, bir yandan da ümitlerimiz tükeniyor...
Öyle ya; şu yazıyı yazdığım saat itibariyle kazanın üzerinden 28 saat geçti... Hâlâ bir haber yok!..
BU, NE BİÇİM HELİKOPTER?
Düşünüyorum da; böbürlenen ve neredeyse dünyaya hükmetmek isteyen insanoğlu, ne büyük bir acziyet içinde!..
Bağdat caddelerinde duvara yaslanmış sigara içen bir adamı uzaydan görüntülediği söylenen teknoloji, meğer ne kadar ilkel ve yetersizmiş!..
Şu hâle bakın;
Aradan 28 saat geçmiş, İHA Muhabiri İsmail Güneş, 112 Acil Servis Görevlisi ile dakikalarca görüşmüş ama, helikopterin düştüğü yer hâlâ tesbit edilememiş!..
Bu mu teknoloji?..
......
Dün de yazdığım gibi; içime bir kurt düşmüyor değil!.. Kafamdan o kadar çok senaryo geçiyor ki; bunlara komplo teorisi denileceğini bile bile, kazanın zamanlamasına bakıp, düşünmeden edemiyorum;
Bu olay, gerçekten bir kaza mı, yoksa planlanmış bir suikast mı?!?
Söyleyin Allah aşkına;
Bugüne kadar, bütün ısrarlı tekliflere rağmen, mitinglere helikopter ile gitmeyi reddeden, BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayırın anlattığına göre; yaklaşık bir hafta öncesinde, helikopterin kiralanması gündeme geldiğinde, arkadaşlarına dönüp;
Yaa, bırakın şu helikopter işini!.. Siz beni öldürecek misiniz?.. Hava kötü olur, şartlar elverişsiz olur, uçamayız diyen Muhsin Bey, helikoptere binmeye acaba nasıl ikna oldu?..
Aslında mutluydu... Belediye başkan adaylarının kendi imkânlarıyla kiraladığı helikopterle Sivastan Kahramanmaraşa gelip, miting alanındaki vatandaşlara seslenirken, şöyle diyordu:
Devletten seçim yardımı almıyoruz...
İlk defa helikopter kiralayıp miting yapıyoruz.
Nereden bilebilirdi ki;
İlk defa kiralanan helikoptere son defa bineceğini?.. Nereden bilebilirdi ki; bindiği helikopterde sinyal verici cihaz bulunmadığını?!?..
Evet; Şevket Sabancı, Ali Sabancı ve Emine Kamışlı tarafından Ağustos 2000de kurulan Esas Holding bünyesindeki Med Air şirketine ait helikopterde, düştüğü yeri gösteren bir cihaz neden yoktu?..
Hangi çağdayız Allah aşkına?..
Düşünebiliyor musunuz;
Türkiyede trafikte seyreden bir Mercedes otomobil, üretildiği Almanyadan takip edilebiliyor!..
Araç şu anda nerededir, ne durumdadır; araçtan gelen sinyallerle yeri tesbit edilebiliyor!..
Peki, bir otomobil firması bu kadar ayrıntıyı düşünürken, koskoca helikopter üreten firma, ona niye bir sinyal cihazı monte etmez?.. Ve de, böyle bir helikopterin uçmasına nasıl izin verilir?..
Düşünebiliyor musunuz;
Trafikte seyreden bir otomobilin farı kırık ise, ilkyardım çantası bulunmuyorsa, bagajında zincir, takoz, çekme halatı yoksa, trafik polisi hemen durduruyor otomobili ve gerekiyorsa trafikten men ediyor!..
Peki, sormak gerekmez mi o zaman;
Düşen helikopterin ait olduğu Med Air şirketinin pilotlarından Ali İbanoğlunun sözlerini nasıl değerlendireceğiz?..
Kaptan İbanoğlu diyor ki;
Helikopterin tam olarak nereye düştüğünü bilemiyoruz!.. Yerinin tesbiti için ise; ne bizde, ne helikopterde sinyal gönderen bir cihaz bulunmuyor!
Buyrun, burdan yakın!..
CASALAR VE GSM ŞİRKETLERİ!
Göksun ilçesi yakınlarında düşen helikopter böyledir de, uçan helikopter çok mu başarılıdır!..
Alın işte;
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait, gece görüşüne sahip olduğu bildirilen Casa tipi helikopter de hiçbir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı!..
Niye?..
Bölgede yoğun sis ve tipi varmış da, ondan!..
Fesubhanallah!..
Tabiî, acziyet gösteren sadece Med Air yöneticileri ve siste uçamayan helikopterler değil, şu son olayda GSM şirketleri de büyük bir acziyet sergilediler!..
Neymiş;
Bölgede vericilerin sayısı azmış da, sinyaller birbirine karışıyormuş!..
Eee, ne yapacağız o zaman?..
Sinyal gönderebilmek için, vericisi çok bölgelerde mi kaza yapacağız?..
Olur mu böyle saçmalık?..
Kaldı ki; İHA muhabiri İsmail Güneş, acemi, cahil ve sığ biri olan 112 Acil Servis görevlisi ile dakikalarca konuştu, yani sinyal değil, ses gönderdi ses!..
GSM ilgilileri, buna rağmen bir şey yapamıyorsa, ne zaman yapacaklar Allah aşkına?..
Yüreğim yanıyor a dostlar;
Başka zamanlarda böbürlenen, burunlarından kıl aldırmayan, herkese tepeden bakan, havalarından geçilmeyen, reklâm yapmaya gelince mangalda kül bırakmayan kişi ve kuruluşlar, tam lâzım olduklarında hiçbir işe yaramıyor ya, ona yanıyorum!..
YERLİ... MERT... DELİKANLI
Şu hâle bakın... Muhsin Yazıcıoğlu gibi, Türkiye sevdalısı bir adamı ve elbette yanındakileri göz göre göre ölüme terkettik...
Eğer kaza anında öldülerse de, aradan geçen 28 -30 saat boyunca hâlâ naaşlarına ulaşamadık!..
İçim yanıyor içim...
O Muhsin Yazıcıoğlu ki;
Defalarca yaptığımız sohbette, hiçbir Müslümanın aleyhinde tek kelime etmeyen ender insanlardan biriydi!..
O Muhsin Yazıcıoğlu ki;
Bırakın helikopter kiralamayı; bindiği otomobilin şoförüne bile kendi cebinden para ödeyen bir adamdı...
Geçenlerde Vakite gelmişti... Sohbet esnasında telefonu çalmıştı... Arayan her kimse, belli ki paraya ihtiyacı vardı... Seçim arefesindeyiz filân dedi ama; belli ki karşıdaki çok zor durumdaydı... Sonunda, tamam dedi; Birkaç kuruş gönderirim!
Muhsin Yazıcıoğlu, işte böyle bir adamdı... Yardımseverdi, temizdi, dürüsttü, ahlâklıydı, adam gibi adamdı, asıl önemlisi de, tam bir Anadolu delikanlısıydı!.. Çok zaman Genel Merkez binasının kaloriferleri yanmaz, belki üşürdü...
Belki de bu yüzden, Anadolunun bağrına atardı kendisini, o bağırda ısınmak için!..
25 YIL ÖNCEKİ ŞİİRİ: ÜŞÜYORUM
Isınmak dedim de, o şiiri geldi aklıma... 12 Eylül 1980 Darbesinin ardından Mamak Cezaevine tıkılan, tam 7,5 yıl demir parmaklıklar ardında kalan, işte bu esnada kaleme aldığı Üşüyorum başlıklı o şiir!..
Herhalde televizyonlarda, sizlerin de kendi sesinden dinlemiş olabileceği, özlem, hüzün ve duygu yüklü o şiir!..
Buyrun, birlikte okuyalım:
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun, kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum...
Sadece bu şiir bile; onun ne kadar yerli ve ne kadar Anadolu sevdalısı olduğunu görmeye yeterlidir!..
Düşünebiliyor musunuz;
18 Aralık 2002 tarihli Hürriyette, Doğan Hızlanla yaptığı röportajda;
Mesela Kuzey Irakta bazı operasyonlarda iken, karanlığın ortasında, Rus bestekâr Mussorgskynin Çıplak Dağda Bir Gecesini ruhumun derinliklerinde yaşadığımı hissetmişimdir.
Diyen, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman gibiler, bu ülkenin kültürüne ne kadar yabancı ise, Muhsin Yazıcıoğlu gibiler o kadar yerlidir!..
İşte bu yerli adam, işte bu dürüst ve ahlâklı adam, şimdi aramızda yok!..
Dua ediyorum ki, sizler de dua edin ki; yaşıyor olsun, sağ-salim kurtulsun!..
Çünkü ben, onu çok sevmiştim...
Noolur, kurtulması için hep birlikte dua edelim!..
==============
Helikopteri ETÖ arasaydı!
Göksun ilçesi yakınlarında düşen helikopteri yanlış adamlar mı arıyor acaba?.. Sivil savunma uzmanları, AKUTçular ve yüzlerce / binlerce insan seferber olmuş, helikopteri ve Muhsin Bey ile beraberindekileri arıyorlar!..
Aradan saatler geçti, hâlâ haber yok!.. Hani diyorum ki; bu arama işini uzmanlara değil de, Ergenekon Terör Örgütü mensuplarına mı yaptırsaydık acaba?..
Görüyorsunuz ya; askerlikten başka her işi yapmışlar!..
Cami önlerinde, Cuma namazına giden insanları kameraya almışlar!..
İHLlerin önlerine gidip, öğrencileri görüntüleyip, dosyalamışlar!..
Acaba diyorum; üzerlerine vazife olmayan işlerle uğraşan Ergenekonculara helikopteri arama işi verilemez miydi?..
Öyle ya; kimin, nerede, ne yaptığını takip ettiklerine göre, helikopterin nerede düştüğünü de, herhalde en iyi onlar bilirlerdi!!!..