Mekânın Cennet olsun Muhsin Başkan

Mekânın Cennet olsun Muhsin Başkan

Şu an, saat 18.30... Bu yazıyı yazarken; hem büyük bir “acı” ve “üzüntü” içindeyim, hem de “öfke”den tir tir titriyorum... Üzüntülüyüm, çünkü Türkiye “adam gibi bir adam”ını kaybetti... Üzüntülüyüm, çünkü Türkiye “Muhsin Başkan”ını kaybetti... Üzüntülüyüm, çünkü 25 yıl önce; “Güneşimi kapatmayın... Beton çok soğuk, üşüyorum” diyen bir adam, “karlar altında” can verdi...
Üzüntülüyüm, çünkü nice “darbe”lere, nice “işkence”lere maruz kalmış, buna rağmen “boyun” eğmemiş, “dik” durmayı başarmış, hep “yerli” kalmış, bu topraklara ve bu toprağın insanına hep “sevgi” beslemiş, “sevda” derecesinde gönül vermiş bir “gönül adamı”nı kaybettik... O, hiçbir zaman bir “siyaset adamı” değildi benim gözümde... O, bir “dâvâ adamı”ydı... Son nefesini de “dâvâ”sı yolunda verdi... İsmine “kara”lar sürmedi, hiç “karanlık adam” olmadı, hiç bir Müslüman’a “kara çalmadığı” gibi; hiçbir Müslüman da onda “kara bir leke” görmedi... Sonunda, “beyaz bir ölüm”le ayrıldı aramızdan... “Bembeyaz kar”lar, beyaz bir “kefen” gibi sardı bedenini...
Üzüntülüyüm... “Değer”lerimizin değerini sağlıklarında anlayamadığımız için üzüntülüyüm... “Anadolu’nun bağrından çıkan delikanlılar”ı zamanında bağrımıza basamadığımız için üzüntülüyüm...
Uzun lâfın kısası, üzüntülüyüm işte...

ENKAZA ‘CAHİL”(!)LER ULAŞTI!
Aynı zamanda “öfke” yüklüyüm... Öyle bir öfkeliyim ki; “kendilerini milletin üstünde gören”lerden, bu ülkenin halkına “cahil” diyerek aşağılayanlardan biri şu anda yanımda olsa, gırtlağına sarılır ve sorarım; “Ulan, sen okumuşsun da, aydın geçiniyorsun da, makam-mevki sahibisin de ne işe yarıyorsun?”
Gördünüz işte;
“Helikopterin enkazı” ile “Muhsin Başkan ve beraberindekilerin cesetleri”ni bulan, sonunda “cahil(!) halk” oldu!..
Evet, “köylüler” buldu!..
Peki, sen “okumuş” adam!.. “Okumuş ama adam olamamış” adam!.. Sen, “çağdaş” ve “ilerici” geçinen adam!.. “Halk cahil!.. Halk bir şeyden anlamaz!.. Cumhurbaşkanını halka seçtirmek tehlikelidir” diyen sen küstah!..
Ulan, söyle bana;
Nerede senin “teknoloji”lerin?.. Nerede “gece görüşlü helikopterler”in?.. Nerede “nokta” tayini yapan cihazların?.. Nerede “sinyal”lerin, nerede “koordinat”ların?!?..
Hiçbir “halt” değilsin sen!..
Hiçbir “halt” olmadığın, işte çıktı ortaya!.. Sahip olduğun “bilim”in, “teknoloji”nin, “plân” ve “strateji”nin hiçbir boka yaramadığı işte görüldü!..
Demin de dedim ya;
“Helikopterin enkazı”nı da, “Muhsin Başkan ve beraberindekilerin naaşları”nı da, sonunda “cahil(!) halk” buldu!..

ANAHTAR KELİME SEVGİ
Hayır; onların elinde ne “seyyar baz istasyonu” vardı, ne “koordinat” vardı, ne de “sinyal” alıyorlardı!..
Ellerinde hiçbir “cihaz” yoktu!..
Ama, gönüllerinde “sevgi” vardı!..
Üzerinde yaşadıkları toprakların “yabancısı” ve “düşmanı” değil, “yerli”siydiler!..
Belki okumamışlardı, belki hiçbir şey bilmiyorlardı... Ama, bir şeyi çok iyi biliyorlardı: “Bu ülkenin insanını sevmeyi!”
Kahramanmaraş’ın merkeze bağlı Döngel Köyü’nden Remzi Gök ve Cuma Gök ile 15 köylü, dün canlı yayında öyle diyorlardı ya;
“Aramalardan bir sonuç alınamayınca, bizler çıktık yola... Çünkü biz, Muhsin Başkan’ı çok seviyorduk!.. Zaten sevmesek de, Müslüman değil miyiz, din kardeşi değil miyiz?”
İşte, anahtar kelime:
“Muhsin Bey’i seviyorduk!”
Bu “sevgi” ile, bu “ruh” ile çıktılar yola ve “3-5 bin kişilik arama ekibi”nin “48 saattir ulaşamadığı” helikoptere ulaştılar!..
Bırakın “son sistem teknolojik alet”leri, ellerinde bir “kürek” bile olmadan, “parmaklarıyla” kazdılar “kar”ları ve ulaştılar “naaş”lara!..
Ve dediler ki;
“Bizi dinlemiş olsalardı, belki ilk gün ulaşırdık buraya... Ama, köylüyüz diye bizi yanlarına almadılar!”
İşte bu söz;
“Devlet-millet ayrışması”nı anlatan en çarpıcı sözdür!..
Onlar “köylü” ya, onlar “cahil” ya, boşver ne dediklerini!..

SEN ERGENEKONCU, SEN YIKMAK İÇİN VARSIN!
Peki sen “okumuş” adam, milletin karşısına geçip “hindi gibi” kabaran, böbür böbür böbürlenen, kurum kurum kurulan sen Ergenekoncu; söyle Allah aşkına; senin “bilim”in, senin “teknoloji”n, senin “cihaz”ların ne işe yarar?..
Ben söyleyeyim, “yıkmaya” yarar!..
Sen, milletin verdiği imkânları yine “millete karşı” kullanır; “yapmaya” değil, “yıkmaya” uğraşırsın!..
Sen “hükümetleri yıkmaya” uğraşırsın!..
Sen “gönülleri yıkmaya” uğraşırsın!..
Ama, gördün işte;
Senin “cahil” dediğin “17 köylü” senin her şeyini çöpe attı dün!.. Senin sahip olduğun her şey, dün “iflâs” etti!..
Niye biliyor musun;
Çünkü, senin sahip olduğun “bilgi”de ve “teknoloji”de “sevgi” yok, “ruh” yok!..
Sen var ya sen;
Hiç olmazsa, şu son olaydan ders al da, “insanları sevmeyi” öğren!..

ŞEHİT TAHTINDA RABB’E GÜLÜMSER!
Yazıma bu duygularla son verirken; “Millete yöneltilmiş bir namluya selâm vermem” diyerek, hayatı boyunca “dik” ve “onurlu bir duruş” sergileyen Muhsin Başkan’ı “selâmların en güzeli” ile selamlıyorum!
Umarım duyar selâmımı!..
Çünkü o, inşaallah “şehit”tir!..
Şehitler de ölmezler!..
Kendisine ve beraberindekilere Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesi başta olmak üzere “Büyük Birlik Partili”lere, “dâvâ arkadaşları”na ve tüm sevenlerine sabırlar diliyorum...
Mekânın Cennet olsun Muhsin Bey...
=============
Kınalı kuzum Muhsin’ime
Ey güzel başkanım nerdesin, nerde
Üstüne çekildi borandan perde
Anıyoruz seni şimdi, her yerde.
Ellerim koynumda, beklerim aha
Doymamıştım sana, doymadım daha
Büyütmüştü seni bir küçük vaha
Dâvân için bindin, demirden kuşa
Kaderde yazılan gelirmiş başa
Bak gözümden akan şu kanlı yaşa
Kadirî soruyor; üşüyor musun?
Özlediğin Hakk’a koşuyor musun?
Cennet-i Alâ’da yaşıyor musun?
Duadayım kınalı kuzum Muhsin
Ay güllü bayrağınla gönüller öpsün.
Uşak/Ulubeyli Aşık Kadirî

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi