Saliha AKKUŞ

Saliha AKKUŞ

HAYATIN TADI TUZU

HAYATIN TADI TUZU

Hayatımız gün geçtikçe kolaylaşıyor. İhtiyacımız olan bütün ürünler hiç zahmet çekilmeden modern tesislerde son teknoloji ile üretilerek bizlere ulaşıyor. Atalarımız ihtiyaç maddelerini bu kadar kolay ve ucuza bulamamış, kullandıkları birçok ürünü, emek verip, zahmet çekerek kendileri hazırlamışlar. Emek verdikleri ürünlerinin doğal, kaliteli ve sağlıklı malzemelerden yapıldığından emin olarak kullanmışlar. Bu gün bizim kolaylıkla ulaşıp kullandığımız ürünlerin ne tür işlemlerden geçtiğini, içersine hangi maddelerin katıldığını ve bu maddelerin faydalı mı, zararlı mı olduklarını bilemiyoruz.

Peygamber Efendimiz (SAV); “Sizin şer gibi gördüklerinizde hayır, hayır gibi gördükleriniz de şer olabilir” buyururken, bizim zamanımızdan da bahsediyor olabilir mi? Bu gün bizlere cicili bicili lüks paketlerde sunulan, göz ve damak zevkimizi tatmin eden hazır yiyecek ve içecekler bizim için hayır mı, şer midir?

Hazır gıdaların büyük çoğunluğu işlem görmüş, yani rafine edilmiştir. İşlem görmüş gıdalar yüksek ısıya tabi tutulduklarında, faydalı özelliklerini kaybederler. Rafine tuz da bu gıda maddelerinden biridir. Ham (doğal) tuz su içersinde tamamen eritilir. Eritilen ham tuz saf halde kristalleştirilir. Rafine edilen tuzun içersine doğal olmayan iyot ve sodyum katılır. Elde edilen tuzlu sudan yüksek sıcaklık ve vakum altında tuz kristalleri tekrar oluşturulur. Bu işlemlerden maksat, rafine tuza, beyazlık, akıcılık, saflık ve homojen kristal bir yapı kazandırmaktır. Ancak, oluşan tuz kristalleri yüksek sıcaklıkta kurutulurken, doğal tuzun içersinde bulunan faydalı mineraller ölür. Ham tuzun faydalı özellikleri bu işlemlerden sonra bitmiştir.

Hekimler, yüksek tansiyon, böbrek, damar sertliği, kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklarda, hastalarına tuzdan uzak kalmayı tavsiye ediyorlar. Hekimlerin hastalarına tuzdan uzak durmayı tavsiye etmelerinin asıl sebebi, rafine tuzun %97,5’inin sodyum klorür olması, içinde sinerjik maddelerin ve iz elementlerin bulunmamasıdır. Doğal tuzun içersinde bulunan magnezyum kalp ve insan sağlığı için çok önemlidir.

Doğal tuz, rafine işlemi gördükten sonra doğal mineral özelliğini kaybeder ve yalnızca sodyum klorür özelliği kalır. Elde edilen sodyum klorüre nem tutmaması ve akışkan özellik kazanması için AL(OH)3 gibi zararlı bazı kimyevi katkı maddeleri eklenir. Doğal tuz rafine edildikten sonra vücut için uyumsuz bir madde haline gelir. Tüketilmesi halinde, vücudumuz tanımlayamadığı bu uyumsuz maddeyi dışarı atabilmek için doğal mineral ve enerji depolarını kullanır. Bu da bağışıklık sisteminin çökmesine ve birçok hastalığın baş göstermesine sebep olur.

İşlem görmüş beyaz tuz ile gri renkli, kristale benzeyen şeffaf doğal tuzlar arasında çok belirgin farklar vardır. Rafine tuzun %97,5’i sodyum klorür, geri kalan %2,5’i ise iyot ve nem emici kimyasallardır. Hâlbuki doğal tuzun %84’ü sodyum klorür, geri kalan %16’lık kısmı da fosfor, magnezyum, kalsiyum gibi doğal minerallerdir. Doğal tuz kristallerinde insan vücudunun ihtiyacı olan elementlerin tamamı vardır. İşlem görmemiş doğal tuzlarda bulunan elementler insan vücudunun en önemli enerji kaynaklarındandır. Bu enerji kaynakları tam olarak kullanılmadığında; guatr, gut, tansiyon, hiper aktivite gibi çeşitli sağlık sorunları ile karşılaşılabilir.

Vücudumuzda enerji akımının kesintisiz bir şekilde sağlanabilmesi için bir miktar doğal sodyuma ihtiyaç vardır. Bu da doğal tuzda ve bazı bitkilerde bulunur. Sodyum, vücudumuzun sıvı dengesini ve akışını sağlar. Kasların çekilmesini ve gevşemesini etkiler. Böbreklerimiz vücudumuzda yeterli miktarda sodyum depolanmasını sağlar. Sodyum miktarı az olduğunda böbrekler sodyumu muhafaza eder. Sodyum miktarı yüksek olduğunda idrar ile birlikte dışarı atar.

Eğer böbrekler fazla gelen sodyumu atamazsa sodyum kanda birikir. Çünkü sodyum suyu çeker ve tutar. Vücutta dolaşan kanın hacmi artar. Artan kan hacmi, damarlardaki basıncı artırarak, kanı damarlara taşıyan kalbi zorlamaya başlar. Kaslarda gerilme olur. Kalın bağırsaklarda gerilme ile birlikte gaitadaki suyun çekilmesine ve kabızlığa sebep olur. Kasları devamlı gergin tutarak refleks kaslarına da zarar verdiği için idrar kaçırmalarına da sebep olabilir. Kalın bağırsaklarda bulunan doğal bakterilerin ölmesine sebep olur. Bu durumda da vücut başta B ve K vitaminleri olmak üzere birçok değer kaybına uğrar.

İki çeşit tuz vardır, işlem görmemiş doğal tuz ve halk arasında beyaz zehir olarak adlandırılan işlem görmüş yani rafine edilmiş, buna rağmen toplumumuzun alışkanlık gereği fazla miktarda seve seve kullandığı beyaz tuzdur. İnsan organizmasının ihtiyaç duyduğu tuz ise, organik tuz, yani mineral tuzdur. Tuz çok dengeli kullanılması gereken bir maddedir. Yediğimiz yiyeceklerde yeterli miktarda mineral tuz vardır. Vücudumuz ihtiyaç duyduğu mineral tuzu, kereviz, havuç, ıspanak, patates, domates, turp, tere otu, deniz bitkileri gibi yiyeceklerden de alıyor. Ancak sebze ve meyvelerde bulunan mineral tuz sebzeler pişirildiğinde özelliğini kaybeder.

Vücudumuz doğaldır. Rafine tuz ise kimyasal olduğu için, vücut rafine tuzu bir zehir olarak algılar. Kendini koruyabilmek için, tüketilen rafine tuzu bir an önce dışarı atmak ister. Tüketilen tuzun süzülmesi ve atılması da başta böbreklerimiz olmak üzere boşaltım sistemine bir yük ve baskı oluşturur. Bu baskı sonucunda, vücudun sıvı ve hormon salgılarını kullanarak bedende biriken kimyasalı atmaya çalışırken bazı canlı hücreler yıkıma uğrar. Vücudumuzun 1 gram rafine tuzu dışarı atabilmek için kullandığı hücre suyu miktarı tüketilen tuzun tam 23 katıdır. Bu durumda vücudumuz çok ciddi enerji kaybına uğrar. Bu hali yaşayan insan kronik bir hastalığa sahipse, mesela kanser hastası ise, yaşanan enerji kaybı çok daha ciddi olabilir.

Rafine tuz yalnızca hücre ölümlerine sebep olmaz. Asidik ödemler veya doku içinde aşırı su birikimlerine de sebep olur.    Vücuttan atılamayan rafine tuz ise tekrar kristalleşerek eklem ve kemiklerde depolanır. Eklemlerde ödem birikimi, selülit, gut gibi çeşitli romatizma hastalıkları, safra kesesi ve böbrek taşı oluşumlarına da sebep olabilir. Bizim toplumumuz suyu çok az içtiğinden, bu zararı kat kat fazlasıyla yaşıyor.

Bu gün birçok insan sağlığını koruyabilmek ve sağlıklı olabilmek için Himalaya Tuzuna yüksek miktarlarda ücret ödüyor. Himalaya Tuzu da hiç işlem görmemiş doğal tuzlardandır. Doğallığını koruduğu için, içersinde bulunan mineralleri insan sağlığına fayda vereceği düşüncesi ile tüketiliyor. Biz kendi ülkemizin doğal tuz kaynaklarından elde edilen, rafine işlemlerine tabi tutulmamış doğal tuzları kullandığımızda daha fazla fayda görürüz. Çünkü insan kendi yaşadığı toprakların doğal kaynaklarından istifade ettiği zaman vücudunun ihtiyacını karşılamış olur. Yaratıcımız kullarının ihtiyacını, yaşadığı bölgenin havası, suyu ve toprağı ile birlikte tamamlar. Japonlar yaşadıkları en son tsunami döneminde Çankırı doğal kaya tuzu kaynaklarından tonlarca tuz götürerek dağılan radyasyona karşı tedbir aldılar. Bizim ülkemizin tuz kaynaklarından istifade ettiler.

Allah’ın bizlere bahşettiği nimetlerin farkında olarak, bilinçli ve ölçülü bir şekilde kullanıp, sağlıklı kalabilmemiz ümidi ile…

Sağlıkla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Saliha AKKUŞ Arşivi