Kararsızlık ve meşruiyet
Şimdi bakın, CHP bir gün söylediğinin ertesi gün tersini söylüyor, Kılıçdaroğlu bir öyle diyor, bir böyle diyor, Diyarbakır’da programı varken “ben aslında Urfa’ya gidiyorum,” diye açıklama yapıyor, genel başkanın söylediği genel sekreterin söylediğine uymuyor, grup başkanvekilinin söyledikleri öbür ikisinin söylediğini tutmuyor, parti başkanının sözlerini üyeler “o onun kendi görüşü” diye bir kenara itebiliyor, anlayacağınız CHP siyasetten çok mizaha yakın duruyor, bolca da dalga geçiliyor zaten.
Ama bütün bu şaşkın şavalak görüntüye rağmen bence Kılıçdaroğlu, kendisinden başka kimsenin başaramayacağı tarihî bir iş yapıyor.
Ne yaptığını ve niye öyle yaptığını anlayabilmek için Kılıçdaroğlu’nun içinde bulunduğu şartları iyi değerlendirmek gerek.
CHP’nin yeni lideri 62 yaşında.
Başkanlık, bir tür devlet kuşu gibi kendi iradesi dışında kondu başına.
O liderliği Baykal’dan alacak gücü yoktu.
Önümüzdeki seçimler, onun bir lider olarak ilk ve belki de son şansı.
Seçimlerden başarıyla çıkamazsa başkanlığı büyük ihtimalle kaybedecek ve bir daha geri alamayacak.
Türkiye’nin dünya ortalamasının neredeyse iki misli bir hızla büyüdüğü bir dönemde iktidardaki AKP’yi bütün “işsizler, yoksullar” nutuklarına rağmen yenmesi çok mümkün değil.
AKP’yi sıkıştırabileceği ve belki de geçebileceği tek kulvar “demokrasi” kulvarı, o kulvarda AKP’den daha hızlı koşabilirse seçimlerde bir şansı olacak.
Ancak, o kulvarda AKP’den daha hızlı koşmasına tabanı ve teşkilatı izin vermiyor.
Hatta bir kısım CHP’li “seçim kazanma” ihtimalini bile önemsemiyor bu “demokrasi dışı” Kemalist duruşu sürdürmek için.
Kılıçdaroğlu da sıkışıp kaldığı bu dar alanda bir ileri bir geri hamlelerle kendine bir yol açmaya çabalıyor.
Bunu tam beceremiyor elbette ama bu ileri geri hamleler sırasında olağanüstü bir iş yapıyor.
AKP’nin sekiz yıllık iktidarına rağmen hâlâ tartışmalı bir parti olması, bu partinin yaptıklarının ve politikalarının “meşruiyetinin” sürekli gündemde kalmasına neden oluyor.
Kılıçdaroğlu ise daha sonra vazgeçeceği tek bir cümleyle AKP’nin yaptıklarına meşruiyet kazandırıp, bunun tartışılmasını bitiriyor.
Apo’yla devletin görüşmesi, Kılıçdaroğlu’nun “bunlar yapılabilir” sözüyle ortak kabul gören bir politika olarak meşruiyet kazandı ve tartışma alanı dışına çekildi.
Üniversitelerde başörtüsü Kılıçdaroğlu’nun bir açıklamasıyla bütün toplum tarafından kabul edildi.
Önceki gün CHP Genel Sekreteri’nin BDP’yle seçim işbirliği yapılabileceğini söylemesi, Kılıçdaroğlu ertesi gün vazgeçse de, “sistemin” dışlamaya uğraştığı BDP’yi bir anda sistemin içine soktu ve birlikte çalışılabilecek bir parti haline getirdi.
AKP’nin gerçekleştirmeye çalıştığı politikaların önündeki “tabuları” Kılıçdaroğlu kırıyor.
İktidar partisini açılan yolda daha hızlı ilerlemeye zorlarken, bir yandan da yolu açarak ona yardım ediyor.
Eğer Kılıçdaroğlu, açtığı bu yollarda kendisi yürüyemezse, AKP’nin yol almasına ve seçimi kazanmasına fazlasıyla yardımcı olacak.
Burada, bizim açımızdan seçimi kimin kazanacağından çok tabuların kırılması ve demokrasinin yolunun açılması önemli.
Tabii, bir de neden AKP’nin kendi politikalarına meşruiyet kazandırmakta zorlandığı sorusu var, arkasındaki büyük çoğunluğa rağmen neden AKP’nin politikaları Kılıçdaroğlu’nun tek bir cümlesi kadar etkili olamıyor?
Bunun ilk cevabı, CHP’nin devleti temsil eden bir parti olması herhalde, AKP’nin politikalarından huzursuz olanlar, bu politikaların “devlet” tarafından da desteklendiği inancına varınca muhalefetten vazgeçiyorlar.
Ama gene de yeterli bir cevap değil bu.
Arkasındaki büyük destekle AKP’nin Kılıçdaroğlu’ya muhtaç olmadan bir güven yaratabilmesi, bir “meşruiyet” sorunuyla karşılaşmaması gerekirdi.
Sanırım AKP’nin “başörtüsü” gibi sorunlarda özgürlüğe çok önem verirken Alevi meselesinde, Kürt meselesinde aynı iştiyakla özgürlüğü savunmaması bu parti hakkındaki kuşkuları kuvvetlendiriyor, AKP’nin yeminli taraftarları dışındaki insanlar AKP politikalarını desteklemek için hep başka bir “onay” arıyorlar.
AKP’nin, neden inandırıcı olabilmek için Kılıçdaroğlu’nun onayına muhtaç olduğunu sorgulaması gerekir bence.
Biz de, Kılıçdaroğlu’nun sıkıştığı o dar alanda yaptığı kıvrak hareketlerle dalga geçerken, o hamlelerin büyük sonuçlar yarattığını görüp, onun sözlerini, daha sonra vazgeçeceğini bilsek bile, ciddiye almalıyız.
Farkına vararak ya da varmayarak çok önemli bir iş yapıyor çünkü.