Kim inanacak?
İki gün önce Ergenekon savcıları, darbe planının altında imzası bulunan albayı sorguya çağırdıklarını açıkladılar.
Önceki akşam, Ankaradan yüksek rütbeli bir askerî yargıç İstanbula gelip Ergenekon savcılarıyla üç saat görüştü.
Sonra ne oldu?
Dün, İstanbul Başsavcı Vekili bir açıklama yaparak, albayı şimdi sorguya çekmelerine gerek olmadığını söyledi.
İki gün önce gerek vardı da şimdi neden gerek yok?
Bunun mantıklı bir cevabı bulunabileceğini sanmıyorum.
Ergenekon savcıları albayı sorgulamak istiyor...
Hükümet, bu belge karşısında sivil yargıya suç duyurusunda bulunuyor...
Ama soruşturmanın askerî savcılıkla sürdürülmesine karar veriliyor.
Sanık, asker...
Soruşturan, asker.
Soruşturan askerî savcıların sicil amiri gene asker.
Toplum, bu gelişmenin tarafsızlığına nasıl inanacak?
Biz, Şemdinli olayında bağımsız askerî yargının nasıl işlediğini gördük.
Sivil mahkemenin 39 yıla mahkûm ettiği sanıkları askerî yargı bir günde tahliye etti.
Ortada çok ciddi bir belge var.
Doğrudan sivil iktidarı hedef alan bir andıç bu.
Bir darbe girişiminin altyapısını ortaya koyan imzalı bir metin.
O andıçı, imzası bulunan albay mı hazırladı yoksa başkası onun imzasını mı kullandı sorusunu bütün Türkiye tartışıyor.
Neden albay sivil savcılara ifade vermiyor?
Neden yel yepelek yelken kürek askerî bir yargıç gönderilip, sivil savcılara biraz geri durun deniyor?
Ordu, sivilleri kenara iterek şaibeden kurtulamaz.
Sivillerin karışmadığı bir soruşturmanın sonuçlarına da kolay kolay kimse inanmaz.
Bakın, çok uzun yıllar ordu denetim dışı kaldı bu ülkede.
Ordunun yaptıkları sorgulanmadı.
Darbeler yapıldı, muhtıralar verildi, andıçlar yazıldı.
Hiçbir generale bunların hesabı sorulmadı.
Bir hatırlayın, koskoca ordu, toplumun gözüne baka baka JİTEM yoktur diyebildi.
JİTEMin varlığını herkes bildiği halde ordu reddetti.
Bunları bile bile şimdi nasıl inanacağız bu soruşturmanın sağlıklı yürüyeceğine?
Susurluk çetesiyle ilişkileri parlamento raporuna geçen Albay Veli Küçükü bu ordu, bütün o raporlara rağmen generalliğe terfi ettirdi.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, demokrasiye ve hukuka bağlı olduklarını söylüyor şimdi.
Ordumuzun nihayet demokrasiye ve hukuka bağlı bir hale gelmesi elbette olumlu bir gelişme.
Eğer böyle hukuka bağlı bir ordumuz varsa neden albayın sivil savcılarca sorgulanmasına izin verilmiyor?
Nedir bu korku?
Sanırım bizim generallerin bir gerçeği anlaması gerekiyor.
Bu andıçı o albay yazdıysa, bunu saklayamazsınız.
Toplum bu sefer buna izin vermez.
Herhalde çıkan seslerden, konuşmalardan, yazılardan, bu toplumun, ordunun hukuksuz davranışlarından bıktığını, daha fazlasına tahammül etmeyeceğini generaller de görüyordur.
Bu olay açıklığa kavuşmak zorunda.
Andıçı ordunun içinden birileri yazdıysa bunun cezasını çekecekler.
Birisi, ordunun üzerine suçu yüklemek için böyle bir belge hazırladıysa, o da cezasını çekecek.
Bu belgeyi hazırlayanın amacı bu ülkeyi birbirine katmak.
Toplumun dengelerini altüst etmek.
Bunu yapan bu sefer paçasını kurtaramaz.
Bırakın, açık, şeffaf, aydınlık, halka güven veren bir soruşturma yapılsın.
Ordunun yıpratılmak istendiğini söyleyip durur bizim generaller.
Ordu yıpranmasın mı istiyorsunuz?
O zaman, gereğini yapın.
Sivil yargıyı püskürterek ordunun itibarını koruyamazsınız.
Kapalı kapılar ardında vereceğiniz kararlarla bu toplumu ikna edemezsiniz.
Bu andıçı bir subay grubu hazırladıysa ordunun itibarını korumak için onları aranızdan atmak zorundasınız.
Eski alışkanlıklarla bu iş yürümeyecek bu sefer.
Toplumun size güvenmesini istiyorsanız, siz de topluma güvenin.
Korkuyormuş, kaçıyormuş, saklanıyormuş görüntüsü vermeyin.
Bu işi karanlıkta değil aydınlıkta çözelim.
Övünerek omuzlarınızda taşıdığınız yıldızlarınız, emin olun en iyi aydınlıkta parlar.
Karanlık, saklar ve sönükleştirir o yıldızları.